SAHRA

HOŞ-NİŞİNÂN Nağme: 1 Bir zamanlar karar-gâhım idi, Bedevîler gibi beyâbanlar; Buna mucib de iştibâhım idi: Nasıl imrâr-ı vakt eder anlar. Belde halkında görmedin hayfâ Gördüğün ünsü ehl-i vahşette! Bedevîler sukûn u rahatte; Sürdüğü daima ganemle sefâ. Beledî muttasıl esir-i cefâ, İntiâş aleminde zulmetde! Biri endişeden aman bulmaz; Biri endişeye zaman bulmaz. Nağme: 2 Beledî nûş-ı zehr-i mihnet eder. Bedevî tâze tâze şir'i leziz. O taayyüş deyip cihâda gider. Bunu av etleri eder telziz. Medeni sarf-ı nakd edip hattâ Nefsini sâz ile hamûş eyler. Bedevî kulbesinde gûş eyler. Nagamât-ı tuyûru bâd-ı hevâ. Bunu bir mâkire edip iğva, Sanki çirk-âb-ı zevki cûş eyler. Âb-ı simin içinde cilve-künân, Anı da hem-ser eder, hayrân.

Abdülhak Hâmit Tarhan
( 1852 - 1937 )

Abdülhak Hâmit, Asım Bezirci, S. 189-190

Hoş-nişinân: rahat oturanlar, göçebeler. Bedevi: çölde (köyde, kırda) yaşayan. Beyâban: kırsal alan, çöl, sahra.
İştibah: Şüphe, merak
İmrar-ı vakt: vakit geçirmek
Üns: alışkanlık
Ganem: koyun
Muttasıl: sürekli, aralıksız
İntiâş: geçinme, doğrulup kalkma
Nûş: içme
Zehr: agu, zehir
Mihnet: sıkıntı
Şir: süt
Hamûş eylemek: susturmak
Gûş: dinlenme
Mâkire: hilekar kadın
İgvâ: aldatma, ayartma
Cilve-künân: cilve yapan
Hem-ser: eş, arkadaş, kafadar




ŞİİR PARKI