YOLLAR


Bir lamba hüzniyle Kısıldı altın ufuklarda akşamın güneşi; Söndü göllerde aks-i girye-veşi Gecenin avdet-i süküniyle... Bir lamba üzgünlüğü ile Kısıldı altın ufuklarda akşamın güneşi; Söndü göllerde ağlamaklı yansıması Gecenin durgun geri dönüşü ile ... Yollar Ki gider kimsesiz, tehi, ebedi, Yollar Hep birer hatt-ı pür-sükût oldu Akşamın sine-i gubârında. Yollar Ki gider kimsesiz, boş, sonsuz Yollar Hep birer sessizlik çizgisi oldu Akşamın tozlu göğsünde. Onlar Hangi bir belde-i hayâle gider, Böyle sessiz ve kimsesiz şimdi? Onlar Hangi bir hayal ülkesine gider. Böyle sessiz ve kimsesiz şimdi? Meftûr Ve muhteriz yine bir nefha-yi hayâl esiyor; Bu nefha dalları bi-tâb ü bi-mecâl uyutur, Sonra eyler giyâhı nâlende, Sonra âguuş-ı ufk içinde ölür... Bezgin Ve çekingen yine bir hayal yeli esiyor; Bu esinti dalları bitkin ve güçsüz uyutur, Sonra otları inletir, Sonra ufkun kucağında ölür... Ey kalb! Seni öldürmesin bu sâye-i şeb, İşte bir dest-i sâhir ü mahfi Sana nûr-i nücûmu indirdi. Ey yürek! Seni öldürmesin bu akşam gölgesi, İşte bir büyüleyici ve gizli el Sana yıldızların aydınlığını indirdi. Kuruldu işte, mesâfât içinde, lâl-i mesâ Bütün meâbid-i hiss ü meâbid-i hulyâ Bütün meâbid-i mechûle-i ümid-i beşer... Kuruldu işte uzaklıklar içinde, akşamın kızıllığı, Bütün duygu tapınakları ve hayal tapınakları Bütün insan umudunun bilinmeyen tapınakları... Gurûb içinde bu eşkâl-i bî-hudud-ı zeheb Zücâc-ı san'at ü fikretle yükselirler hep; Büyük denizlere benzer eteklerinde sükût, Sükût-ı na-mütenâhi, sükût-ı na-mahdûd, Sükût-ı afv ü emel... Gün batımında bu sınırsız altın biçimler Sanat ve düşüncenin sırçalarıyla yükselirler; Büyük denizlere benzer eteklerinde sessizlik, Sonsuz sessizlik, sınırsız sessizlik, Bağışlama ve dileme sessizliği... Bir el Deriçelerde bir altın ziyâ yakıp indi, Aktı âb-ı sükûta yıldızlar Bütün sular zehebi lerzelerle işlendi. Bir el Pencerelerde bir altın ışık yakıp indi, Aktı sessizlik suyuna yıldızlar Bütün sular altın titreyişlerle işlendi. Tâ öteden, Şimdi zer gözleriyle tâ öteden, Gam-ı ervâhı vecde da'vet eder Bütün meâbid-i meçhûle ümid-i beşer. Bütün meâbid-i vecdin soluk ilâheleri Birer birer iniyor, gözlerinde rü'yâlar; Dudaklarında ziyâ-dâr ü muhteriz titrer Akşamın bûse-i huzû-eseri. Tâ öteden, Şimdi altın gözleriyle tâ öteden, Üzgün ruhları kendinden geçmeye çağırır Bütün insan umudunun bilinmeyen tapınakları: Bütün coşku tapınaklarının soluk tanrıçaları Birer birer iniyor, gözlerinde düşler; Dudaklarında parlak ve çekingen titrer Akşamın alçakgönüllü öpücüğü. Soluk ve gölgeli simâlarında reng-i mesâ Nakşeder bir teheyyüc-i rü'yâ: Biri yorgun semâ-yı lâl'e bakar, Biri bir gölge meşy ü gaşyiyle Miyâh-ı râkide semt ü hâb içinde akar; Biri bir erganûn-ı eb'âdı Dinliyor, gölgelerde ser-be-zemin, Biri altın gözüyle, gûyâ ki, Sana ey kalb-i mübhem ü bâki "Gel!" diyor. Soluk ve gölgeli yüzlerinde akşamın rengi Bir düş coşkusu çizer. Biri yorgun kırmızı göğe bakar, Biri bir gölgenin baygın yürüyüşüyle Durgun sulara sessizlik ve uyku içinde akar; Biri uzak bir orgu Dinliyor, gölgelerde başı yere eğik, Biri altın gözüyle, sanki, Sana ey belirsiz ve ölümsüz yürek "Gel!" diyor. Lakin İniyor İşte leylin zalâm-ı bi-dâdı... Ama İniyor İşte gecenin acımasız karanlığı... Yollar, Âh ey kimsesiz giden yollar, Yolların ey sükût-ı hüzn-eseri, Bugünün inmeden şeb-i kederi, Meâbid-i emel ü histe sönmeden bu ziyâ, Ölmeden onların ilâheleri, Âh gitmez mi, kimsesiz, sessiz Yollar, Âh gitmez mi hatt-ı sâkitiniz. Şimdi zer gözleriyle, tâ öteden Tâ öteden Gam-ı ervâhı vecde da'vet eden Uzak meâbid-i pür-nûr-ı vecd ü rü'yâya Ki câ-becâ kapıyor bâb-ı va'dini sâye. Yollar, Ah ey kimsesiz giden yollar. Yolların ey üzünçlü sessizliği, Bugünün inmeden keder gecesi, Dilek ve duygu tapınaklarında sönmeden bu ışık, Ölmeden onların tanrıçaları. Ah gitmez mi, kimsesiz sessiz, Yollar, Ah gitmez mi susan çizgileriniz. Şimdi altın gözleriyle, tâ öteden Tâ öteden Ruhların tasasını bir kendinden geçişe çağıran Uzak ışık dolu coşku ve rüya tapınaklarına Ki yer yer kapıyor verdiği sözün kapısını gölge. (Musavver Muhit, sayı 9, 31.12.1908)

Ahmet Haşim
( 1887 - 1933 )

Ahmet Haşim, Şairliği ve Seçilmiş Şiirleri, S. 164-169



ŞİİR PARKI