Onal Kutlar, tek kitapla yer açlı kendine Türk edebiyatında: İshak. Kısa sürmüş bir şiir deneyiminden sonra öykücülüğü
benimsemiş göründü ve bu kitabıyla, Sait Faik ve Orhan Kemal sonrası öykücülüğünde bir dönemeç olabilmeyi başardı. Gelgelelim İshak’ı uzun bir susuş dönemi izledi ve Kutlar, bu kez sinema yazılarıyla dikkati çekti. Sanki edebiyata güvenini yitirmişti. 1980’lere doğru Onat Kutlar’ı şiirleriyle görmeye başladık: İlk sevgilinin sesini duymuş gibiydi: "Adı senin olan yere gel hemen" 1981 yılında Peralı Bir Aşk İçin Divan'ı (Cem Yayınları) yayınladı, bir süre önce ise bu kitabı da içeren Unutulmuş Kent'i. (Ada Yayınları)
Türk şiirinin, özellikle 1960’tan bu yana geliştiğini, daha da önemlisi, dallanıp budaklandığını çeşitli yazılarımda belirttim. Şu sıralar Nazım Hikmet, Orhan Veli ya da Fazıl Hüsnü gibi şiiri peşinden sürükleyen, okura bir doruk izlenimi veren
şiirler görülmüyor ama, şiir bana göre, onların döneminden çok daha yetkin bir noktada bulunuyor. Çok çeşitli şiirselliklerdir söz konusu olan.
Kapitalistleşme süreci içinde geçirilen
ve üç askeri müdahale yaşanan son 25 yıl, şiirin üretim biçimini de büyük ölçüde değiştirdi elbet. Metafizik kaygılardan siyasal kavgalara kadar yaşamın her öğesini kapsamaya çalışan günümüz Türk şiiri, içeriği ve biçimiyle daha kuşatıcı görünüyor.
Yaşamın dışında üretilir olmaktan çıktı şiir, tam tersine, yaşamın somut bir pratiği olarak beliriyor artık. Hiç kuşku yok: Ayrı
yataklarda akan birçok şiirden söz ediyorum. Ama Sezai Karakoç
ve Arif Damar da yaşamın içinde işliyorlar. Karşı kutuplar besbelli, ne var ki aynı dilin içindeler.
Onat Kutlar, günlük yaşama yönelmiş bir şiir kuruyor. "Öfkeli işçiler", "siren sesleri", "kompartımanlarda yalnız kalmışlar" "ölen gençler", "tanklar" ve elbet "aşklar" kuruyor bu şiiri. Belirtmek gerekir: Bağırmayan bir şiir Kutlar’ınki. Sessiz
çalışmayı seçtiğini apaçık belli ediyor. Eğitmediği gibi gizemleştirmiyor da. Bakmaya, anlamaya çağırıyor okuru. Okurun kendi günlük yaşamını imliyor hep. Ancak kendi yaşamını anlayabilen bulacaktır çünkü şairi:
"Şiirimiz bitince ve solduğunda / Sarı gül yaprağına yazdığım divan / Alıp götürecek bir sahaf olmalı"
Onat Kutlar, ilk kitabı Peralı Bir Aşk İçin Divan'ı da içeren bu yeni kitabında, çeşitli biçim ve biçem arayışları içinde
olduğunu da gösteriyor. Söylemek bile fazla: Bu arayışlar bilinçle seçiliyor.
Örneğin, Kutlar, göndermesini kendi yapıyor "Nazım 'dan ve Cendrars’dan Sonra" başlıklı şiirde. Gerçekten de dikkatli okur, bu şiirde Nazım’ın "Saman Sarısı" ve
"Bir Yılbaşı Ağacı" gibi bazı şiirleriyle Blaise Cendrars’ın "Transsibérien" ve "Panama" gibi şiirleriyle akrabalıklar olduğunu hemen görecek.
Aynı okur, Kutlar’ın halk şiirinin ve
türkülerinin kimi yapı ve ses özelliklerinden yararlandığını da ayrımsayacak elbet. Çünkü bir meslektir son kertede şairlik.
Çıraklığı, kalfalığı ve ustalığı var onun da. Çünkü yalnızca yaşamı dikkatle gözlemek, doğru bilgileri edinmek, ileri bir dünya görüşünü benimsemek yetmez şair olmaya.
Şair, Rimbaud’nun vurguladığı da, "sözün simyasını arayan ve belki de asla bulamayan adamdır.
(Milliyet, 1986)
AHMET OKTAY
İnsan Yazar Kitap, S. 205-206

ŞİİRLERİ