- Şiirlerinden Seçmelere Önsöz -
Aleksandr Sergeyeviç Puşkin 1799’da Moskova’da doğdu. 1837’de Petersburg’da (bir düelloda aldığı ağır yara sonucunda iki gün sonra) öldü. Lirik şiirlerinin önemli bir bölümü 1823-1830 yılları arasında yazıldı. Anlatı-şiir türünde ("Yevgeni
Onegin" v.b.) yapıtlarının başlıcaları da yine bu dönemin ürünüdür. ("Onegin" tamamlanmış durumuyla ilk kez 1833’te yayımlandı.)
30’lu yıllarda Puşkin, ilk gençlik döneminden itibaren karşılaşmaya başladığı siyasal baskıların yoğunlaşmasının da etkisiyle, tarih
araştırmalarına, roman ve öykü türünde çalışmalara yöneldi. (Gerçi, tarihe, özellikle de ulusal tarihe ilgisi yine ilk gençlik dönemlerinde başlamış; konusunu ulusal tarihten alan "Boris Godunov" 1825 yılında yayımlanmıştı.)
Bu kadar kısa zaman süresi içinde lirik ve epik şiir türlerinde, tiyatro, roman ve öykü alanlarında bu kadar çok ve çeşitli ürün verebilmek ve bu ürünlerle Rus ulusal şiir dilinin kurucusu olmakla kalmayıp tiyatro ve anlatı türlerinde de çığır açabilmek, ulusal edebiyatın sınırlarını da aşarak dünya edebiyatının devleri arasında yer alabilmek ancak "deha" sözüyle nitelenebilir.
Aydın ve aristokrat bir ailede dünyaya gelen Aleksandr Puşkin’in anne tarafından büyük dedesi Habeşistanlı bir prensin oğlu Abram Hannibal’dir... (Puşkin, Afrika kökenli bu büyük dedeyi tamamlanmamış roman denemesi "Büyük Petro’nun Arabı'nda /1828/ anlatmıştır.) İlk eğitimini yabancı eğitmenlerden alarak başta Fransızca olmak üzere yabancı diller öğrenen Aleksandr Puşkin’in bu yıllardaki eğitiminde bir Rus köylü kadınının, Arina Rodionovna’mn etkileri kuşkusuzdur.
Rus halk şiirine, masallara Rus konuşma dilinin deyimlerine ve anlatım özelliklerine ilgisini bu sıradan halk kadınına (ve anne tarafından ninesi Mariya Hannibal’a) borçlu olan Puşkin, yine çocukluk döneminde bir yandan Molière, Baumarchais gibi Fransız klasiklerinin, başta Voltaire olmak üzere XVIII. yy. Fransız aydınlanmacılarının yapıtlarını okuyor, öte yandan, o dönem Rus edebiyatı ürünlerini okumanın yanısıra, bu edebiyatın N. M. Karamzin, V. A. Jukovski gibi yaratıcılarını, Puşkinlerin salonunda düzenlenen toplantılara konuk geldiklerinde kişisel olarak da görüp tanıyordu.
Bu yoğun ve çok yönlü özel
eğitime, o dönemin ayrıcalıklı aristokrat çocukları için Petersburg’da açılan "Tsarskoye Selo" (çar köyü) lisesindeki öğrenim eklenecektir... Çarlığa ve toprak köleliği düzenine karşı 1825 yılı Aralık ayında silâhlı bir ayaklanmayla başkaldıracak olan devrimcilerin ("Dekabristler") kimileri bu okulun öğrencileri arasındadır...
Aleksandr Puşkin, devrimci ve aydınlanmacı bir bilinç kazanarak yetişmesinin yanı sıra, yine bu yıllarda, çocuk denebilecek bir yaşta, seçkin bir şair olarak da adını duyurmaya başlamıştı. 1815 yılındaki bitirme töreninde okuduğu ve konuklar arasında bulunan yaşlı şair Gavril Derjavin’i oturduğu yerden heyecanla ayağa kaldıracak kadar etkileyen "Çar Köyünden Anılar" adlı uzun ve güçlü şiirin henüz ergenlik çağındaki genç bir şairin ürünü olması gerçekten de şaşırtıcıdır. (Ünlü Rus ressamı Repin, yaklaşık yüz yıl sonra, dönemin büyük şairiyle geleceğin çok büyük şairinin bu karşılaşmasını bir tablosunda betimlemiştir.)
Görece olarak kısa bir yaşamın daha da kısa bir dönemine sığdırabilmiş muazzam bir yaratıcılığın tüm özelliklerine sadece değinmek bile, çoğunluğu lirik şiirlerden yapılmış bir seçmeler kitabına önsözün sınırlarını zorlar. Edebiyat ansiklopedilerinde bulunabilecek genel değerlendirmeleri tekrarlamak da fazla anlamlı değil.
Buna karşılık, kitapta yer alan şiirlerden örneklerle, onun şair olarak "deha"sının hiç değilse kimi özelliklerini aydınlatmaya çalışmak sanıyorum ki daha yararlı olacak.
PUŞKiN'İN DEHASI
Okura sunduğumuz kitaptaki ilk şiir, rüya tanrısı Morpheus’a sunulmuştur. Bu şiir, henüz bir ergenlik dönemi ürünü olmakla birlikte, Puşkin’in başka birçok şiirinde de görülen iki temanın, mitolojinin ve aşkın bir arada oluşuyla ilginçtir. Şiir, henüz başlangıç ürünlerini vermekte olan çok genç şairin, yalın anlatımı, içten ve
tok ses tonuyla da dikkat çekiyor.
Bu yalın anlatım ve ses tonu, o dönemin bir düşünür ve devrimcisi, aynı zamanda da genç Puşkin’in arkadaşı olan Çadayev’e
adanmış şiirde, yine yalın, fakat özellikle de bu nedenle etkileyici metaforlarla güçlenerek, Puşkin şiirine özgü, içten, dolaysız ve çok
güçlü bir çınıltı kazanmaktadır:
Aşkın, umudun, dingin şöhretin
Aldatışı uzun sürmedi,
Dağıldı şölenleri gençliğin,
Uyku gibi, sabah dumanı gibi;
Fakat o arzu hâlâ dipdiri,
Uğursuz iktidarın zulmü altında
İçimiz içimize sığmayarak
Kulak veriyoruz yurdun çağrısına.
1817’de yazılmış bu şiirden on yıl sonra, 1827’de, sürgündeki devrimci arkadaşları için yazdığı "Sibirya Madenlerinin Derinliklerinde" adlı bir başka şiirinde, aynı özlü ses tonunun, güçlü çınıltının izini sürüyoruz:
Sibirya madenlerinin derinliklerinde
Bekleyin, yitirmeden gururlu sabrınızı
Boşa gitmeyecek acılı çabanız
Ve düşüncelerinizin yüce amacı
..............................................
Düşecek ağır prangalar;
Ve yıkılan zindanların kapısını
Aşarak sevinçle içeri girecek özgürlük
Ve kardeşleriniz uzatacak kılıçlarınızı.
Tsarskoya Selo Lisesi’ndeki öğrenimini 1817’de tamamlayan Puşkin, Petersburg’da, Dışişleri’nde bir göreve atanmıştı. Yenilikçi şiirleriyle gençliğin en sevdiği şairdi. İlk uzun anlatı-şiiri "Ruslan
ve Ludmila" 1820’de yayımlandı. Genç şair retorikten uzak yalın anlatımı ve özlü lirizmiyle olduğu kadar, alaycı zekâsıyla da Rus
şiirinde egemen olan klasikçi (Derjavin) ve gizemci-romantik (Jukovski) anlayışlara meydan okuyordu. Şiirlerinin yanı sıra Petersburg’un aydın çevrelerinde cesur sözleri ve davranışlarıyla da göze batmaktaydı. Bütün bunlar, atama görüntüsü altında, dört yıl sürecek Kafkasya sürgünüyle sonuçlandı.
Kafkas doğası Puşkin’in şiirini derinden etkiledi. Bu etki genel olarak Rus şiirinde de yepyeni bir akımın başlangıcıdır. Kafkasya görkemli ve vahşi doğası, insan ilişkilerindeki doğallık ve sertlikle, özgürlükçü şairin yaratıcılığına bambaşka bir ufuk kazandırmıştı. Devrimci-romantik diye nitelenebilecek bu dönemin ilk
ürünlerinden biri "Tutsak"tır:
Zindandayım, nemli bir karanlıkta.
Beslediğim genç kartal, avluda.
Altında parmaklıkların çırpıyor kanatlarını
Gagalarken kanlı bir yiyecek parçasını.
Gagalıyor ve fırlatıyor, gözleri pencerede,
Sanki aynı arzuyu taşıyor benimle.
Bakışı ve çığlığıyla diyor ki tutsaklık yoldaşını:
"Vakit geldi artık, uçalım dostum, uçalım!
Bizler özgür kuşlarız, hadi davran!
O beyaz dağa doğru, daha da öteye bulutlardan,
Denizin gökyüzüyle buluştuğu maviliklere,
Sadece rüzgârın ve benim gidebildiğimiz o yerlere..."
"Kafkas Tutsağı" (1820-21), "Bahçesaray Çeşmesi" (1823) ve "Çingeneler" (1823-24) adlı uzun anlatı-şiirleri, bu olağanüstü
verimli dönemin ürünlerindendir. Çok genç yaşına karşın büyük yapıtlarını birbiri arkasına vermekte olan Puşkin’in bu yıllarda en çok etkilendiği şair George Byron’dur. "Denize" adlı şiirinde,
Byron’un ölümünü büyük bir acıyla duyumsar:
Yitip gitti, başındaki çelengi
Bırakarak ve gözyaşlarına boğarak özgürlüğü.
Kabarsın dalgalar, kopsun fırtına,
O senin, ey deniz, türkücündü.
Byron’un ölümü üzerine yazılmış bu dizelerle Puşkin’in kendi ölümü üzerine yıllar sonra onun büyük izleyicisi Lermontov’un yazacağı dizeler arasındaki yakınlık apaçıktır:
Sesleri o eşsiz şarkıların dindi
Bir daha duyulmamacasına
Dar ve sevimsiz sığınağında şimdi
Susuyor şair, bir mühür ağzında (1)
Puşkin’in Kafkasya dönemi şiirlerinde, "özgürlük" ve Kafkas doğası temalarının yanı sıra, özgürlüğün simgesi olarak "deniz"
imgesi de öne çıkar. "Dalgalar", "Denize", "Söndü Günün Yıldızı", "İmreniyorum Sana..." vb. bunun örnekleridir. "İmreniyorum
Sana, Cesur Öğrencisi Denizlerin" adlı şiirde, Rimbeaud’dan, Mallarme’den yarım yüzyıldan daha çok bir zaman önce, şaşılacak
biçimde, onlardaki bazı tatlar duyumsanıyor:
İmreniyorum sana cesur öğrencisi denizlerin,
Saçları fırtınalarda ağaran ve gölgesinde yelkenlerin
Çoktan mı ulaştın dingin rıhtıma -
Çoktan mı vardın sessizliğin hazlarına -
Ki yeniden çağırmakta seni gönülçekici dalgalar.
Hadi ver elini - yüreklerimizde aynı tutkular.
İçimizde uzak gökyüzünün, uzak ülkelerin özlemi
Bizler özgür kuşlarız, hadi davran!
Bırakalım kıyılarını köhne Avrupa’nın;
Ben, yorgun kiracısı yeryüzünün, bambaşka âlemler ardındayım;
Ey özgür okyanus, selâmlıyorum seni!
Aşk temasının Puşkin şiirindeki önemli yerinden söz etmiştim. "O’na", "Seviyordum Sizi" vb. aşk şiirleri, Rus aşk liriğinin ölümsüz örneklerindendir:
Seviyordum sizi ve bu aşk belki
İçimde sönmedi bütünüyle;
Fakat üzmesin sizi artık bu sevgi;
İstemem üzülmenizi hiçbir şeyle.
Sessizce, umutsuzca seviyordum sizi,
Kâh ürkeklik, kâh kıskançlıkla üzgün;
Bu öyle içten, öyle candan bir sevgiydi ki,
Dilerim bir başkasınca da böyle sevilin.
"Kış Akşamı", "Kış Yolu", "Cinler" vb. türünde, Rusya doğasının betimlendiği masalsı güzellikte şiirler, Rus halk dilinin ulaştığı klasik bir yalınlığın eşsiz örnekleri olarak, şairin ülkesinde kuşaklar boyunca anadil duyarlığını oluşturmuş ve oluşturmaya devam etmektedir...
Bulutlar koşuyor, bulutlar dönüyor;
Ve ay, görünmez bir elle
Uçuşan karları aydınlatıyor;
Gök bulanık, bulanık gece.
Gidiyor tarlalar boyunca arabam;
Çalıyor çıngırak çın-çın-çın..
Ürperiyor yüreğim korkudan
Ortasında ıssız ovaların!
Yeni anlatım arayışları onun yaratıcılığının bir başka yönüdür. "Kurana Öykünmeler" başlığı altında topladığı şiirler bu özelliğinin başarılı ve ilginç örneğidir:
Yer devinimsiz-gök kubbeleri,
Tanrım, sımsıkı duruyor sayende,
Ve sular ezmiyor bizi
Boşanıp yere.
Yergi, eleştiri, keskin ve alaycı bir zekâ onun şiirindeki (ve genel olarak tüm yaratıcılığındaki) ana doğrultulardan birini oluşturur:
Keneler ve sivrisinekler
Çevrende uçuştuğunda gazete kalabalığıyla
Boşuna kafa yorma, tüketme ince sözler
Karşı koyma bu kaba gürültüye ve çığırtkanlığa
Çünkü mantık da, üslup da sevgili dost
O inatçı sürüyü etkilemez
Kızmak da boş, fakat kaldır elini ansızın
Ve şimşek gibi bir yergiyle onları ez...
"İblis", "Peygamber", "Yankı" vb. şiirlerde, yaratıcı sanatçının yalnızlığı işlenir. Bu onun, yaşadığı çağda ve ülkede kendi kişisel yalnızlığıdır da... Baskı ve duyarsızlık ortamında şair yine kendine ve şiirine tutunarak ayakta kalabilecektir.
Ey şair! Değer verme sevgisine sen halkın.
Tez geçer gürültüsü zafer övgülerinin;
Aptalın yargısına, soğuk kalabalığın
Gülüşüne de boş ver; aldırışsız ol, sâkin.
Dekabrist ayaklanmanın idamlar ve sürgünlerle bastırılmasından sonra gittikçe boğuculaşan gericilik ortamında Aleksandr
Puşkin gibi aydınlanmacı, özgür bir aklın, seçkin bir dehanın giderek yalnızlaşması kaçınılmazdı. Kişisel yaşamdaki, aile yaşantısındaki sorunlar da bu yalnızlığı arttıran bir etken olmuştu. Ölümünden birkaç yıl önce yazdığı "Bulut", "Vaktidir..." vb. kimi şiirlerde
kaçınılmaz, trajik bir sonun önsezileri, yalnızlıkta ve çalışmada bir avuntu arama çabalan duyumsanıyor:
Vaktidir dostum, vaktidir! yürek dinginlik istiyor
Uçuyor birbiri ardına günler ve geçen her saat alıp götürüyor
Yaşamdan bir parça daha...
.......................................
Nicedir, ben, yorgun köle, kaçıp gitmektir istediğim
Uzak sığınağına çalışmanın ve lekesiz bir esenliğin.
Deha, çepeçevre kuşatılmış olmasına karşın, değerinin bilincindedir:
Ben insanüstü bir anıt diktim kendime,
Halkın yolu geçecek ordan,
Boyun eğmez başıyla daha da yükseklere
Çıkacak o Aleksandr sütunundan.
Hayır, büsbütün ölmem ben-ruhum kutsal lirdedir
Yaşayacak bedenim ve kaçacak çürüme -
Şu yeryüzünde yaşadıkça tek bir şair
Duyulacak ünüm her yerde,
Ve halk gönlünde taşıyacak beni uzun zaman,
İyi duygular uyandırdığım için lirimle.
Özgürlüğü övdüğüm için şu acımasız çağda
Ve merhamet uyandırdığım için düşenlere.
Puşkin’in kendine ve yaratıcılığına ilişkin öngörüsü tümüyle doğrulandı. Büyüklüğü, önemi, yaşarken de kabul edilmişti. Bu büyüklük ve önem, ölümünden sonraki süreçlerde ve sonraki kuşaklarca daha derinliğine kavrandı. Otuz yaşına bile gelmeden yarattığı yapıtlarla ulusal Rus edebiyatının temellerini attığı, bu edebiyata sonraki kuşakların şair ve yazarlarınca geliştirilecek evrensel yönelişler kazandırdığı, bugün konuyla ilgili herkesçe bilinmektedir.
"İnsanüstü Bir Anıt Diktim Kendime",
Adam Yayınevi, İstanbul, 1996
(1) "Hançer", Lermontov. Türkçesi Ataol Behramoğlu. Adam Yayınevi, İstanbul.
ATAOL BEHRAMOĞLU
Rus Edebiyatı Yazıları, S. 25-32

ŞİİRLERİ