
Şubat 1969
– öyleyse
merhaba yeni tanış
(sevindik mi)
– herkesin ayrı bir insan tanımı olursa, nasıl sevebilirler birbirini.
Mart 1969
– ben başkası için önemli bir insan olabilir miyim diyorum, ve artık başkası
benim için önemli bir insan olabilir mi diyorum, ve artık ben kendim için
bile önemli biri olabilir miyim diyorum.
– burnumda o hep kahrolası bordo kokusu, bir haftalık alkolik olmuştum,
bir hafta her gece içiyordum, her gece içiyor ve her gece ağlıyordum.
– korkuyordum, kime yazsam kötü şeyler, çirkin şeyler yazıcaktım. kırıcı
şeyler, oysa suçlu bile değildi onlar, suçlu ben miydim, neydi suçum, ne
yapmıştım, günlerce bunu düşündüm, günlerce içtim ve bunu düşündüm,
hayır ama. suçlu ben değildim, belki doğanın kötü bir oyununun değişmez
oyuncularından biriydim, ben koymamıştım bu oyunu sahneye, bana
yalnızca oynamam buyrulmuştu ve de iyi oynuyordum galiba ki rolüm
yirmibir yıldır hiç değişmemişti,
hep yuh sesleri ve kötülük çiçekleri ile
bezeli renksiz/ölü renginde ya da/buketlerle donalı o gala gecesinin hala
bitmiyen oyununu oynuyordum, kalabalık korkunçtu, kalabalık korkunçtu
ve iğrençti, 'niye bu denli güzel oynuyorsun' diyerek tükürüğe boğuyorlardı
beni, biliyordum korkunç kıskançtılar ve benim oyunumu çekemiyorlardı,
hepsi elimden almak istiyorlardı rolümü, ‘en az sencileyin başarılı oynarız’
diye bağırıyorlardı,
bırakmak istiyordum rolümü, istekliydim de buna,
sahneden her çıkışımda kulise, rejisör o hep tiz ve kadınsı sesiyle 'git’ diye
bağırıyordu, 'git, bu rol senin, bu oyun senin üstüne kurulu, sen
başoyuncusun, git ve o berbat, bayağ rolünü sürdür, kimse sencileyin
başarılı ve kötü oynıyamaz bu rolü’ diyordu, şaşırıyordum, hem
başarılıymışım çok, hem kötü oynuyormuşum.
böyle işte, suç benim de değildi, oynamam buyrulmuştu bana, oynuyordum.
– ama kalabalığı, o korkunç kıskanç, çirkin ve iğrenç kalabalığı hiç
suçlamıyorum.
– deprem, burda hergün. bastığım her yer sallanıyor.
/yoksa ben mi./
– aslında ben iyi değilim biliyor musun, kötüyüm, çirkinim, dost tutmıyan
bir yüzüm var. benim yüzüm, korkutan hep. ve içimde hep o korku, ‘acaba’
diyorum... 'beni bir daha görse...'
– bak. dürüstçe söylemeliyim, senin her şeyini bölüşmeye hazırım, ve
aldığım her payı bir giz gibi tutarım içimde, ama seninle her şeyimi
bölüşebilir miyim./biriyle her şeyimi bölüşebilir miyim./elbette böyle güçlü
bir dayanışmaya gereksinmem vardır benim de. ama insanlardan
umutsuzum, bıktım yıpranmaktan, eskimekten, yorgunum, şimdilerde
dinlenmeliyim biraz, yeni serüvenlerin olasılığına atılamam. biraz
toparlamalıyım kendimi.
– elimde değil, böyleyim ben. acılarla geçen çocukluğum, yaşıyamadığım. ve
o hep yaşıyamadıklarımla yoğrulu geçmişim, yeniyetmeliğim. gençliğimi
eskiten rüzgar.
– herkesten ayrı şeyler bekleme benden, ah. ben herkesten biriyim./biri
miyim./
– yazdığımız her tümce bir yüreğin bir yüreğe birşeyler sunması değil mi.
sindirebilmeliyiz bunları.
– bursada doğmuşum, çocukluğum ve yeniyetmeliğimin ilk yılları bu kalleş
kentte geçti, ben hiç çocuk olmadım diyebilirim, ya da bir çocuğun
yaşıyabileceği hayatı hiç yaşamadım./ çocukluğum acılarla, yoksullukla ve
hastalıklarla geçti./ benim hiç oyuncaklarım olmadı, anımsadığım tek
oyuncak, babamın hastaneden çıktığı gün bana aldığı onbeş liralık bir
bisikletti, sonra o da eskiciye satıldı, dingin, ağırbaşlı bir çocukmuşum o
zamanlar da. hiç ağlamazmışım./ve galba bu yüzden şimdi çok ağlıyorum./
– anlatıcak bir güzelliği olmadı çocukluğumun.
– lise üçteyken ailem ayrıldı bursadan. lisedeki son yılımı evli olan büyük
ablamın yanında geçirdim./ablam ve eniştem cahildirler, yoksuldurlar ama
bir işçi yüreği gibi temiz yürekleri vardır, üç kız çocukları var. ablam hep ’bir
erkecik olsun' der. son umutları yeni doğumda.
– /çocukluğumda ve yeniyetmeliğimde hiç arkadaşım olmadı, (şimdi)
ankarada üç yıldır korkunç bir yalnızlık içindeyim, intiharı (o hep bordo
kokusu) düşündüğüm geceler çok oldu, ama bunu beceremiyecek denli
güçsüzdüm./
– arkadaşlıklarımı eskitmem ben./sürekli arkadaşlıklarım hiç olmadı./
– her insan bir umuttur, ama her umut bir olasılıktır.
– artık yeni insanlar tanıma isteğim yok./hiç değilse şimdilerde yok./
üçgenin üç köşesi dolu./sahi benim bir üçgenim var. köşelerini hiç boş
bırakmam, bazen kendileri düşerler, yenilerini buluncaya değin boş kalırlar
o zaman, bu benim, “sevgi üçgenim” bana en çok yakın olan/yakın olduğum
ya da/en çok sevdiğim üç insanla doldururum köşelerini üçgenimin./
şimdilerde bir köşesinde sen de varsın./
- yarın boluya gidiyorum, boykot süresince evdeyim, artık güzel yemekler
yiycem ve anneme ıhlamur ısıttırıcam
13 Mart 1969
– kimseyi başkalarından duyduğum gibi tanımam, çünki kimse başkasını
kendi tanıdığı gibi tanıyamaz./herkes kendini zor tanıyorken./
– kim ki kendini açığa komaktan korkmaz, o saygın bir insandır./ herkes
kendi yorumunun cellatıdır biraz da./
– sevmek bir ince iş sonra.
sevgi, işte trajedinin kaynağı, yaşamın kökeni, insanı varkılan umut:
beni izimire çılgın gibi koşturan, bir güle baktıkça yürek kanatan, bir kuşa
bakarken hüzünlendiren, bir kadınla yatarken çocuk gibi ağlatan, umudu
dalında çürüten, acıyı dayanılır kılan, aşka merhem sürdüren, bir çıbanı
irinle onduran, uyuz bir kediye baktıkça kanı kudurtan, 'hayır'lara
'evet'lerle direten, bir mektubu ısrarla bekleten, anneyi üreten, babayı
coşturan, çocuğu güldüren, bir vagon penceresinden şaşkın baktıran, karı
yüz derece sıcaklıkta donduran, güneşsiz bir gök gördükçe öldüren, öldüren,
öldüren.
– sevgi, işte trajedinin ta kendisi.
– ah. kimler bilir bir yüreğin bir yüreği sevmesini.
– niye yeni insanlar tanımanın bana sevinç verdiğini anlatmıya çalışıyorum.
– ben çabuk severim insanı belki bundandır çabuk yıkılışım
– alıştırdım kendimi ama. tanıdığım her insandaki o son'a. /o hep nasılsa
gelecek olan son'un yenilgisine./alıştırdım kendimi, tanıdığım her insanda
nasılsa geleceğini beklediğim o hep alıştığım, o hep beni yeni yeni
yerlerimden yaralıyan son'un acılarına hazırladım kendimi.
– ben hedef tahtasıyım nasılsa bir kurşun da senden ne çıkar
– bazı şeyler farkında olmadan alınır, vericinin güçsüzlüğünden çok alıcının
antenlerine bağlıdır bu. ben herkeslerden birşey alırım, onların (kendimce)
iyi, güzel yanlarını seçerim, yoksa da yakıştırırım, var gibi görürüm, küçük
yanlarını yüceltirim, kendimde başkalaştırırım onları, yoksa nasıl dayanılır
bu insanlara.
– o başaramadığın şeyin karşıtını dene bende, yani hiç istemediğin biçimde
tanıt ilkin kendine./belki biraz öyleyimdir./sonra istediklerin gibi, ya da
istediklerine yakın gibi durumlar bulursan sevin./ve sonra sev
istersen./lütfen dene bunu, tanıdığın –hatta tanımadığın– bütün insanlar
(eskiler de) iyi, doğru, dürüst, ince... değil, biliyorsun bunu sen de./böylece
beni sana karşı daha özgür bırakmış olucaksın./
– ben de hayatımda bir kişiyi sevmiştim, sevgimin yüceliğinde bir
yanılgıymış o./sevgili yanılgım benim./
29 Mart 1969
– her insan bir umuttur, ama her umut bir olasılıktır.
– sevgi öksüz bir çocuktur.
– aşkı iyi kullanmak gerek.
– yürek bayağ bir organ değildir./bazılarında bile olsa./yürekLER yoktur,
yürek vardır, tek yürek, iyi, güzel, ama onu çirkinleştiren, kötüleştiren
içinde taşıdığı kandır, kanın dolaşım biçimidir, kanın
yürekten/duygudan/beyine/düşünceye/beyinden yüreğe vuruş biçimidir,
ola ki bu yanlıştır, bir zorlamadır./herkesin damarları aynı genişlikte
değildir.
Nisan 1969
– sahi bizim yüreklerimiz var bir de.
– böyleyimdir ben işte, üç mektupluk güzelliğimi, bir mektupta yitirtirim,
sonra da büzülür, küfürler ederim kendi kendime, ilençlerim kendimi.
– ince ve duyguluyumdur ben. öyle severim kendimi, birini anlıyabilmek
için yeter mi bunlar, birine arkadaşlığı -dostluğu- o kutsal bakireyi
verebilmek için yeter mi bunlar.
– mektubunu beklerken bir sevinci bekliyorum sanki, sanki küçücük gagalı,
küçücük pençeli, kanatları beyaz bir kuşu bekliyorum, o kuş gelicek,
avuçlarıma konucak, o küçücük gagasından birşeyler bırakıverecek, o hep
beklediğim, o hep yıllardır beklediğim birşeyler. ah, biliyorum, sonra yine
kaçıp gidecek ama kuş.
– Gittikçe zayıflıyorum, iskeletimin şiirini yazmalıyım.
– anneme söylemeliyim, beni yeniden doğursun.
– yok mu benim gözlerim.
– intihar eden adamın namazı da kılınmazmış.
7 Mayıs 1969
– ve görenlerin durmadan ağlıyor sandığı, grip gazisi gözlerim.
– uzat hadi yüreğini, sıkışalım, oldu mu.
– bu dünyadan arkadaş z. özger geçmedi.
Mayıs 1969
– ben her şeye neden gecikiyorum.
– hiç kimsenin soluğunu bu kadar yanımda duymamıştım.
– hiçbir şey olmadı, ve her şey başlangıç kadar güzel.
– bak
bu yaz oraya, senin istediğin zaman gelebilirim, seninle, gider, bir deniz
kıyısına çadır kurarız, iyi.
olabilir
gelirim.
seninle peynir ekmek yer yaşarız.
(peynir, kavun, ve rakı, seninle içeriz de.)
Ama bunların hiçbirisi olmıyacak.
BEN
yüzmeyi bilmem.
denizi sevmem, çünkü yüzmeyi bilmem.
bacaklarımı hiç mayo giyip güneşte yakmadım.
ben mayo giymedim hiç. sağ bacağım topaldır benim ve incelmiştir.
dokuz yaşındayken geçirdiğim hastalık.
OSTOMYOLİT.
– off. ne zaman dinicek bu yağmur, ayakkabılarım da su alıyor.
– yazlık gömleklerimden birini/iki taneydi zaten/oda arkadaşım aşağı
düşürdü, gecekondu çocuklarından biri aldı, evine kaçırdı, dün üstünde
gördüm, bir de yelek giymiş, yakışmış kerataya, hoşuma gitti.
iki mendilimi, dört çift çorabımı yıkamaktan bıktım.
– ben çok deniz oluştum, çok sandallar yüzdü bende, ama benim bana özgü,
üstünde 'sarı kuş' yazılı sandalım olmadı, ve ben hiç, bir denizde yüzmedim.
– aslında hiçbirşey olağan değil, ne sen, ne ben olağanız, ne de sana ve bana
benziyenler olağan, her şey olağanın dışında./öyle mi gerçekten/
– bu gece sana ihtiyacım vardı, sen yoksun, oysa yanıltıdasın belki de. kim
bilir.
– evet bekle, benden bazı şeyler bekle, sana beklediklerini verebilmem için
ömrümün 1/3 ünü verirdim./1/3 ü bana, 1/3 ü benim insanıma gerekiyor,
(sahi ne demek 'benim insanım')/
– 'sarı kuş' yazılı sandala binmeliyiz./seni sandalda öpebilirim./ geceleri
birlikte gezmeliyiz denizde, yıldızları saymalıyız, /yıldızlar sayılmaz, hasret
uzakta./
– gece balıklar uyur mu. ben bilmem.
4 Temmuz 1969
– kurbanlar keseyim, kanlar akıtayım kara sineklerden, kara kedime bayram
diye.
– hiç avunmadım 'yalnızlığımın tan rengi bilinci' ne.
– çok oldu, uyuştum, kaskatı kesildim.
– bi türlü beceremedim 'veda töreni' hazırlamayı, yapamadım.
– zaman neleri yitirmez ki. öpülesi bir ağzı nasıl da erkenden kırıştırır
zaman, neler yaşar biran'ın içinde, neler döner, neler, nasıl da biçimlenir, ne
yüzyıllar değişir, ne çağ aşınır.
– çok çabuk geçti an. oysa ne yüzyıllar değişti, ne çağlar aşında bende, her
şey yaşadığım, her şey alıştığım, bildiğim, her şey benimle.
– bu kimin an'ı böyle.
– hani birşey vardı, biryerlerde duracak olan, hani artık hep o yerlerde
duracak olan ve onu ordan alıp yere çalmak istesek de ne sen, ne ben
başaramıyacaz bunu diye birşey.
işte o şeyi, yeniden, saygıyla öpüyorum ben.
- onbir temmuzdan sonra yeniden ankarada kimsesizliğimle umudumu
tokuşturacağım, ve artık hiçbir yabancıdan mektuplar beklemiycem ve
kendikendime mektuplar yazıcam.
- sevgili acı. bugün ne de güzelsiniz.
Sevdadır 5. baskı, S. 139-145

ŞİİRLERİ