“Bazıları bir şeyler yazar da yorumlara yeltenir diye, ölmekten korkuyorum.” diyen bir şair için bir şeyler yazmaya çekiniyor insan. Neyse ki bir saygı yazısı bu. Türk Dili’ne katkılarından dolayı.
Türk Dili dergisine otuz kadar şiir vermiş Özdemir Asaf. İlki Aralık 1959’da çıkar bunların: Yoğun. Sonra sırasıyla Beyefendi (çeviri), Elektronik, Şiir, O Işık, Soru, Bil, Kımıltı, Sapak, Değirmen, Öğreni, Yalın, Bir Gün, Müzik İçin Övgü, Susmanın İkinci Yüzü, Varı, Şey, Gibi, Sana, Senden, Müzik, Denklem, 1/2 ve 2/1, Katmer, Dokuza Doğru, Değirmen, Yol’un şiirleri yayımlanır yetmişli yıllara kadar. Dergideki son şiiri Çağrı Balladı ise Ekim 1978’te çıkar. Çoğu kısadır bu şiirlerin ve bir ikisi, bazen üçü bir arada yayımlanır. Zaten o, kısa şiirlerin şairidir.
Her zaman tren kalkmak üzere
Kısa kesin söyle’den yanayım
(’ça)
Ama şiirlerinin kısa oluşu -şiirin boş zaman uğraşısı olduğu yaygın anlayışına göre- onları boş zamanlarında yazdığından değildir. Aslında o hep şiir yazar. Boş zamanlarında ise okullara başlar, okulları bırakır (Galatasaray Lisesi, Kabataş Erkek Lisesi, Hukuk Fakültesi, İktisat Fakültesi, Gazetecilik Fakültesi) ve çalışır (sigortacılık, çevirmenlik, yayıncılık).
Bunun dışında hep yazar. Yazdıkça da yorulur: “Yazarken, yazdıkça, yazınca yorulurum. Yorgun düşerim. Aklımdan geçenleri, geçerken toplamak işim değil. Aklımdan durmamacasına bir şeyler geçer. (…) Yaşamda akıldan geçenleri geçerlerken toplamak her türlü uzunluğu kolaycana verirdi. Ve bu yola girmek olanaksızdı. (…) Kısayı ve kısada ağırı (gramaj) bulmak için en iyi ortam varken.”
Bu ortamda yazdığı şiirlerini kendi kurduğu yayınevinde “Yuvarlak Masa Yayınları” adı altında yayımlamaya başladı. Buradan çıkan ilk eseri Dünya
Kaçtı Gözüme (1955)’de yaşama telaşı, yalnızlık, ayrılık, sevgi gibi konular üzerine duygu ve düşünce yüklü şiirleri yer alır:
Yaşamak değil,
Beni bu telaş öldürecek.
(Telaş)
Benim söylemek için çırpındığım gecelerde,
Siz yoktunuz.
(Altıncı Gün)
Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu,
Birinciliği beyaza verdiler.
(Jüri)
Ben yürümeye başlayınca denizlerin üstünde
Karalarda koşanlar durup bana baktılar.
(Macera)
Kısa şiirine tezat “Tükenmez Dolmakalem Doldurulur, Kırılmaz Cam Tamir Edilir Yüzyılında İkiye Ayrılmış Bir Şeyin Bir Parçası Konuşsaydı” gibi çoğu şiirinden uzun başlıklar da kullanmıştır bu ve sonraki eserlerinde.
İkinci kitabı Sen Sen Sen(1956)’de ikinci biri sızar şiirlerine:
Seni görünce
Aynı anda geçer aklımızdan
Aynı düşünce..
Duvar gibi aramızdan.
(Incognito)
Sana güzel diyorlar;
Sakın olma
(Saygı)
Sen bana bakma,
Ben senin baktığın yönde olurum.
(Yön)
Artık beni kimse yalnız bırakamaz.
(Mythe)
Bundan sonra da kolayca çıkmaz o kişi. Bu kişi üzerinden verir toplumsal ve bireysel ilişkilerdeki ben’inin yerini. Dolayısıyla şiirlerinde düşünce yükü ağır basmaya başlar.
Üçüncü eseri Bir Kapı Önünde(1957) bu bakımdan ezberlenmesi kolay ama anlaşılması zor, şerh isteyen şiirlerinden bolca örnek taşır:
Kime sorsan,
Evinde bir oda eksik.
(Bili)
Bana yalanlar söylese yetinecektim.
Ama yalan söyledi.
(Nokta)
Sana gitme demeyeceğim,
Ama gitme, Lavinia.
Adını gizleyeceğim
Sen de bilme, Lavinia.
(Lavinia)
Bu açıklama ihtiyacını yalınlığa bağlar Özdemir Asaf:
“En yalın olandır açıklamayı gerektiren. Kendi deneyimlerimde gördüm.. Benden, şiir serüvenlerim boyunca, en çok, kısa şiirlerimi, beş-altı sözcüklü olanlarını açıklamamı istediler. Yalın’ın yadırgatması beni öyle kamçılamıştır. Ben de üzerine-üzerine gittim. Önceleri alaya varan çıkışlar ben direnince dağıldı.”
Dolayısıyla dördüncü kitabı Yumuşaklıklar Değil (1962) ve sonraki Nasılsın (1970)’da çoğun yine kısa şiirleri yer alacaktır. Kendine özgü üslubu ve diliyle kimi konulara değin yergi havasında yazılmış şiirleri de vardır bu eserde:
“Ölüm Allahın emri”,
Trafik olmasaydı.
(Sürek)
Aslında bu ve benzeri şiirlerindeki konulara düz yazılarında biraz kurcalamıştır Özdemir Asaf:
“Gün geçmiyor ki gazetelerde taşıt kazaları hem de gittikçe büyüyerek ve çoğalarak: 18 ölü, 26 yaralı, 8’inin durumu ağır… (…) Fikirler kadar araçlarla da ilişkilerimizi düzenlememiz gerekiyor. ‘Ölüm, Allah’ın emri, trafik olmasaydı.’ sözü şimdiki durumumuza en uygun olanı galiba.”
Bu bakımdan, düz yazılarında şiirine zemin oluşturan düşünüşleri bulmak mümkündür. “Yalnızlıktan korkmak ya da korkmamak değildir önemli olan. Onu duymak ya da duymamak önemlidir. Yalnızlık dışarıdan gelmez; insanın içindedir.” sözleri sanki sağlığında yayımlanan son eserine de adını veren Yalnızlık Paylaşılmaz şiirine hazırlık gibidir.
Bu kitabı 1978’te, bundan önceki şiir kitabı Çiçekleri Yemeyin ise 1975’te yayımlanmıştır. Türk Dili dergisinde yayımlanmış Müzik, Yol’un, Susmanın İkinci Yüzü, Şiir, Denklem, Sana, 2/1-1/2, Müzik İçin Övgü, Değirmen, O Işık, Bir Gün, Biri, Varı, Katmer, Gibi, Şey, Yalın, Senden, Bil, Öğreni gibi şiirlerin çoğunluğu da bu eserinde yer almaktadır.
Bir kez geçer, bir insan karşı’ya
Ondan sonra artık her-şey karşı’dır
(Değirmen)
Sağlığında yayımlanmayan şiirleri ise Benden Sonra Mutluluk (1984)’ta bir araya getirilmiştir. Yine sağlığında yayımlanan Yuvarlağın Köşeleri(1968)’inde yer alan yazılarının devamı ölümünden sonra Yuvarlağın Köşeleri 2 (1986)’de; öyküleri Dün Yağmur Yağacak(1987)’ta bir araya getirilir.
Ölümünden sonra yayımlanan en son eseri “’ça” (1988) ise eşi Yıldız Arun tarafından hazırlanmıştır. Bu eserde Asaf’ın hayata dair birçok farklı konuya çok farklı açılardan eğildiği görülür. Şiirinin içeriği ve nasıl yazıldığına dair önemli ipuçları verir:
“Eski çağlarda yalnız kalmamak için ne düşünülmüşse bugün o düşüncelerin gerçekleşmesi yüzünden yalnızız.”
“Bakmayın siz, hüzünlü insanların yakarmalarına, hüzünde birleştirici bir yan vardır; hüzünlüler acılı da olsa birleşirler. Siz neş’eye göz kulak olun. Her işin başı onda, şeytanlık ondan çıkar. Yüzeysel, ayırıcı, acımasızdır. Kaldırın bakın, her hüzün taşının altında o var.”
“Yaşadığımı şiirlerimde en yoğun yönleriyle, en kesin sandığım biçimlerde, en kısa olduğuna inandığım ölçülerde verdim, veriyorum, vereceğim.”
“Bir satırda bitmeyen şiir bence sonsuz bir azaptır.”
Türk diliyle ilgili görüşleri de vardır bu notlar arasında. Orada da şiirlerindeki gibi lafı dolandırmadan, süslemeye çalışmadan der diyeceklerini. İlkin Türkçeyi Seveceksin başlıklı bu yazısında ilkin sevmek’in ne nasıl olacağını açıklar:
“Bir şeyi sevmek demek o şeyin bütün parçalarının yerini bilmek demektir, yerini anlamak demektir. Onların arasında seçmeler yapmamak demektir.”
“Bir şeyi sevmek demek, o şeyin bütün hallerini, ve o hallerin içindeki ve dışındaki onun parçaca ve bütünce durumlarını görmek, görebilmek demektir. Alışamamak, yani yetinememek demektir.”
“Bir şeyi sevmek demek, o şeyin ölümünü kendi ölümüne bağlı görmek demektir. Öyle ki kendini öldürmekle onu, onu öldürmekle kendini öldüreceğine inanmak demektir.”
Buradan da lafı Türkçeye getirir:
“Türkçeyi sevmek demek, onun bir ses veren parçasından sesler veren cümlesine kadar nesi varsa onları yerlerce ve durumlarca hırsız veya yalancı yapmamaya çalışmak demektir.. Geveze veya kaçak, küstah veya korkak yapmamak demektir.. atılgan veya sinsi, köle veya esir kılmamak, bol veya ucuz, kolay veya yanlış harcamamak lazımdır. Bitişiklerini, yanaşıklarını, incelik, kalınlık düzenlerini keyfince bozmamak demektir.”
Çağdaş Türk edebiyatının kendine özgü şairi 1981 yılında aramızdan ayrılmıştır.
Not: Yazıdaki alıntılar Türk Dili’nden ve Adam Yayıncılıktan çıkan Bir Kapı Önünde (1982), ’ça(1988) kitaplarından yapılmıştır.
ÂDEM TERZİ
Türk Dili Dil ve Edebiyat Dergisi, Nisan 2010

ŞİİRLERİ