GÖZYAŞI
- Önder Güzel için şiir -
Ömrünce seyretmiş gibi sayısız idam
öyle duygusuz bomboş bakışları
aslında ağlıyor o,
bunlar da gözyaşları..
Bu gece hava bir garip, Önder
kimse duymaz bizi örtünmeden ağlayalım
yüreğine yumuş ver
bir ucundan türkünün sen tut
sen yaralarını al yanına, ben yaralarımı
acılarımızı tokuşturalım
seçilmiş vicdanının bereketiyle, dostum
sonra dök ağını ateşimiz parlasın
olmamak iyiydi ama madem ki varız
bu dem bırak bizi alsın
arta kabara yoklayan dalgalarımız.
  
Yorulup susta durmaktan
öfkeni sağaltmaktan öte bir işe yaramıyorsa
içine attığın gözyaşı nedir ki
üstgeçitlerle aşmak gibi ateşin türesini
tabansız bir nefrete yazgılı olmaktan başka.
  
Bir çimdik mutluluk uğruna
hırtlambası çıkmış sofalarda
son kozunu oynayan insanlığın
şen ve uçarı aymazlığı da
kusurlarını örtmek için ana sevgisinin ardına saklanmak gibi
yine tiksinç yine ürkünç yine gavur işi.
  
Söyle bana, Önder
karşısında görür de, her an koca bir ömür
Azrail’in yüzünü, nasıl yaşar bir insan?
ve bir insan hayasız bir yol tutturmuş yürür
sanki habersiz gibi Azrail olduğundan.
  
Bir çocuğun enfes kanının sırrını duyunca
kan akıtmaya yeltendi yaşlı baltalar, kağşamış ruhlular
çünkü inandılar ki ucunda ölümsüzlük var
işte, Önder, Tanrı olduklarını hissetmek için öldürür onlar da
çöl ayısı, kikirik çakal, kudurgan köpek
onlara kan gerek çünkü mümkün olduğunca kan
çünkü bilirler ki yaratmaya en çok benzeyen şeydir öldürmek.
  
Güdük kalıyorsa sesim
çıkıp salaş kovuğundan
bodur güneşlerin kavurduğu akşamüzerleri
o benim görünmez düşmanım, kanlım
inancı kıt soytarı, o engerek soyunun
tükürür gibi şarap tasına
yüreğe ürperti salan bir çığlık olamıyorsam
bir bildiği vardır gözyaşımın,
aksın.
  
Ben ki arpacı kumrusu, sersemin önde gideni
pışpışlayıp yontulmamış nobran şehveti neyi
gece yaygıları inerken denizin şiltesine
alıp yanına birkaç kırmızı leke çocuk zamanlardan
kanı başına deyip bir yergin gibi uzaklaştığım aşklardan
dem vurup etiketli sözlerle
lirik bir gözyaşı değildir benimki
dökmek için gönüllenmesi zorunlu olan
hüznün tortusuyla çöktüğü yere.
  
Görüp töreli dostlarımın azlandığını tek tek
kinim gözlerimde kara bir gözlük
korkunun yüz bin kollarından
kaçmak için değil onurum suratımda kızarana kadar
/ölmekse herkes ölecek/
sonra çömüp bir köşe başına kabaran yaralarla
dolgun, güzel anılar üzerine abanıp
kavgamızı değerleyen gözyaşı
boyna akıtmak için değil.
  
İliklerinde yıkıp dökme isteği koşarken
hazır kan hızla sürerken damarlarında
varsın
çığlıklar ağıta dönüşünceye kadar yumuşamasın yürek
ve sağılı yüreğin koruna su vermeye akıyorsa
bir bildiği vardır gözyaşımın,
aksın.
  
Çünkü dayanamaz benim uçsuz bucaksız ruhum
ayakları sürçen bu düşlere
çünkü dara düşen rüzgar nasıl uğuldar
köpeklere bile yakışmayan bunca ölümün ardından
umarsız alnımı çatlatan gözyaşım da öyle çağlar
çünkü benim insan onurunu kalkan yapan temiz kalpli partim
ve “Komşusu açken tok yatan bizden değildir! ” diyen geleneğim var.
  
İşte, Önder, o anda, azalırken öfkemin besini
sıkılı dudakların kutlu kıvrımlarıyla
sunmak adına iğde kokularının ibadetini
amansız akıyorsa siper olmak için
yavruların terleyen uykusuna
bir bildiği vardır gözyaşımın,
aksın.
  
Bana veren gözyaşını bunun için vermiş...
Ahmet Şenol ALKILIÇ
| | |