RUBÂİLER
Eskişehir
Nazlarda dilek vardı, edâlarda sihir;
Sevdim seni her şeyinle ey Eskişehir...
Gül gibi tüten akşamla ne şâhâneydi
Ufkunda duman dağları, koynunda nehir!
Mevlânâ
Her kıtada rakkasesi var, mutribi var;
Her fırkadan, ardınca gelen mevkibi var…
İndinde yalancıdır, bu aşk ülkesinin,
Kim derse eğer, “maşrıkı var, mağribi var.”
Nısfıyye
Bir ney düşer elden, yine bir neyzen ölür;
Dünyâyı unutmuş gibi keyfinden ölür…
Hür aşkını, hür rûhunu, hür göğsünden
Bir cezbede nısfıyye üflerken ölür…
Sema
Tâatten, ibâdetten eder cezbe, bizi…
Rindâne rakıslar, götürür Rabbe bizi…
Pervâne miyiz, şu'le miyiz, anlamadık:
Biz Kâ'beyi devretmedeyiz, Kâ'be bizi.
Rüzgar III
Rüzgâr, uçup ademi havaya götür!
Mecnûnu, kanatlarında Leylâ’ya götür!
Lakin ya getir Kubbe-i Hadrâ’yı bana
Yahut beni al, Kubbe-i Hadrâ’ya götür.
Ay
Baştanbaşa sahrâları deryâ görür ay…
Dalmış, yine gökyüzünde rüyâ görür ay…
Tâ fecre kadar seyrine doymaz gecenin;
Dünyâmızı bir yepyeni dünyâ görür ay.
Rüyasızlar I
Boy boy delikanlılar, ilâhi kızlar
Artık, o derin uykuda rü'yasızlar…
Lâkin, sana nispet ey felek, âlemde
Yâr oldu Kerem'sizlere Leylâ'sızlar!
İçmek
İçtim o sudan… çevremi bomboş gördüm;
Yüz döndürüp “ayyaş” dediler, hoş gördüm…
Yıldızlara baktım, aya baktım; gökte
Yıldızlar mahmûr, ayı sarhoş gördüm.
Haremlik
Âsûde sahanlığında mermerler uyur;
Neyler de susar… gökler uyur, yerler uyur.
Bir kuytu harem, ki serpilip koynunda
Gündüz sarışınlar, gece esmerler uyur…
Mercanlar
Mermer kanasın, dal kanasın, gül kanasın…
Akşamların altın sisi tül tül kanasın…
Dal dal kırılıp çıtırçıtır mercanlar
Durgun suya son saksıdan eylûl kanasın!
Renk
Dil ehli, dilince, seslenip “sâkıî!” der…
Rüzgârların âvâzı “Hüvel-bâkıî” der…
Artık, unutulmuş gibidir rengi, meyin…
Sordum: biri “mâi”, biri “leylâkıî” der.
Kim
Günler, geceler meclisi bihûş edecek…
Hayyâm dahi câmı ferâmuş edecek…
Biçâre ve bîkes kalacak ortada mey;
Kim dolduracak sâgarı, kim nûş edecek?
Yolcu
Gökler, alacak kanat kanat ruhumuzu,
Teşyi edecek meskenimiz yolcumuzu…
Artık, bir eser kalmayacak varlıktan…
Yer, hazmedecek yavaş yavaş tortumuzu.
Işık
Dolmuş yine zambak; yine gül, lâle ışık…
Havzun suyu billûr… ay ışık, hâle ışık…
Aydan yıkanan köpük köpük tenlerde
Gelmiş köpüğünden öpülür hâle ışık.
Nesimi
Şîrîn'i ya Şeyhî, ya Nevâî’ye verin!
Çöl lâlesi Leylâ’yı Fuzûlî’ye verin!
Lâkin kapanıp kabrine, dünyâda bütün
Hil'atları, Üryân Nesîmî’ye verin !
Gitmek
Bir taht-ı revân içinde Havvâ gidiyor
Tül perdeli bir mahfede Leylâ gidiyor;
Rabbim, bu kadar uzak mıdır yâr evi ki
Hilkatle çıkanlar yola, hâlâ gidiyor?
Üsküdar
Yorgan diye örtünüp karanlık suları
Son uykuya daldı “Üsküdar” yolcuları!
Ay, vurduğu akşam, tepelerden denize
Ay mavisi düşlerle dolar uykuları!
Miraç III
Dünyâmıza her gün yeni bir müjde getir!
"Yâkut" de, "elmas" de, "zebercet" de; getir!
Mesut bir akşam bize yıldızlardan
Ey kutlu Muhammed, beşibiryerde getir!
Ergunerler
Neylerle atılmış bu soyun imzası…
(Ney) olsa gerek Erguner’in manası…
Bin yıl öteden duyarsınız, dinleyin ey
Altın eşiğin Şems ile Mevlânâ’sı.
Neyzen Tevfik III
Bir kuştun: geçti her gecen bir dalda;
Şöhret de küçüklüktü seninçin, mal da…
Ömrünce – fakat – oydu hazinen: şimdi,
Ey yolcu, neyin Konya’da, sen Kartal’da!
Anne II
Mes'ûd uyu, nur içinde yat, anneciğim…
Sensin yine üstümde kanat anneciğim…
Ardınca ne şâhâne göğüsler tanıdım;
Lâkin ne süt var, ne o tat anneciğim!
Mehtâp
Bir dem ki teninden bize mehtâp düşer;
Sâzendesi, hânendesi bitâp düşer;
Hayretle, kemanda yay, geçer kendinden…
Ûdînin elinden yere mızrap düşer.
Nefes
Bir yerde ki rüyâlarım annemle dolar;
Çevrem – sanırım – ıtırla, çiğdemle dolar…
Tüy tüy nefesinden bilirim geldiğini…
Rûhum, yüreğim, odam o meltemle dolar!
Etek
Her sırrını bir başka çiçek yapmışsın…
Bir gövde değil, sanki, petek yapmışsın…
Dünyâmıza sunduğun ateşten bedene,
Ey Tanrı, alevden bir etek yapmışsın!
Hala Sultan
“Rengim, dedi, yok sedefte, mercanda benim;
Heykel de, resim de, ses de, destan da benim!”
"Hoşsun, iyisin belki dedim, Afrodit’e,
Lâkin yüce gönlüm, Hala Sultan’da benim !"
Yelpaze
Âlemde en asûde günün dün geçti;
Kalp ağrıların silindi, hüznün geçti…
Dünyâya duyurmadan gelip gittiğini,
Yelpâze hafifliğiyle bir gün geçti.
Müzeyyen Senar II
Tambur, o sülün boyla ve ut, enle gelir;
Güften, girerek kol kola, bestenle gelir…
Yay telde, nefes neyde… Müzeyyen nerde?
Ey şarkı, senin tadın Müzeyyen’le gelir!
Arif Nihat Asya ( 1904 - 1975 )
Rübâiyyât-ı Ârif 1-2
|