ATATÜRK'E
Tarihe güneş kollu bir avize: hitaben;
Her yaprağının başlığı bir tak-ı zaferden.
A'sar binek taşların, efserler üzengin!
Yalçın kayalar, şahikalar görmedi dengin.
Yarlardan aşan sel gibi coştukça coşarsın;
Sen el ele vermiş ebediyetle koşarsın;
Dâhiler ufuklardaki yıldızlara benzer...
Sen öyle güneşsin ki huzurunda sönerler.
Göklerde başın millete bir tac-ı zaferdir,
Avcunda yanan meş'ale âtiye seherdir.
Bir hârikasın sen de tabiat gibi zengin,
Dağlar deviren azmine bir damladır engin.
Milletlere bir mu'cizedir sihr ü füsunun,
Sığmaz bilirim sahne-i tarihe şuûnun,
Gür sesli, alev saçlı savâik gece ekser
Şehnâmeni göklerden okurken bana ezber,
Dağlar, dereler, şâikalar vecde gelirdi,
Şimşekli ufuklarda hayalin belirirdi.
Kabil mi senin şanına irâd-ı neşâid?
Taştan yapılan abideler taş gibi câmit!
Destanlarımız elde demetler gibi soldu,
Her hafızanın boynu bükük sâili oldu.
Var nisbetin elbette ilâhi gecelerle,
Yıldızları örmüş başının üstüne hâle,
Bilmem ki ezelden mi tanır? Sormalı fecre,
Göz kırpar uzaktan sana Mirrih ile Zühre.
Ey hırs ü haset dişli, siyah pençeli sırtlan!
Ey kalbi çamur, gözleri kör, kapkara küfran!
Tırmanma büyük şanına kim râidedir o;
Tarihe kurulmuş oturan abidedir o.
Maziye sarıldıkça düşer, toprak olursun,
Ardında koşan yıldırım olsun yorulursun.
Nisyanları sokmaz ebediyet eşiğinden,
Revzenleri var mabedinin göz bebeğinden.
Koynunda şafaklar gülen âfâkı dolaş dur,
Hiç bir gecenin böyle sabah olduğu yoktur.
29.10.1933
(Kıvılcımlı Kül, 1937, S. 5)
~ Hüseyin Siret ÖZSEVER ~
Atatürk Şiirleri, Türk Dil Kurumu, S. 20-21
A'sar: asırlar, yüzyıllar
Efser: Padişah tacı
Savâik: yıldırımlar
Şuûn: işler, ameller
Ekser: çok fazla
İrâd-ı neşâid: kaside söylemek
Câmit: cansız
Sâil: saldıran
Fecr: tan yerinin ağarması
Mirrih ile Zühre: iki yıldız adı
Hırs ü haset: hırs ve kıskançlık
Küfran: nankörlük
Râide: gürleyen bulut
Revzen: pencere
Âfâk: ufuklar
|
|