DÜN GECE
Dün gece ne kadar güzeldi âlem,
Göklerin şanlı mehtâbı vardı.
Sevdânın topraktan taştığı bu dem,
Günâh-ı aşkın da sevabı vardı.
Dağlar birbirine yaslanıyordu,
Kuşlar çiçeklere sesleniyordu,
Tabiat gizlice süsleniyordu,
Eşyada vuslatın serâbı vardı.
Gönlümü göklere açmak istedim,
Dağları bağrımda koçmak istedim,
Mehtâbı doyası içmek istedim,
Nûrunda sevginin şarabı vardı.
"O"nu duydum öten kuşun sesinde,
"O"nu gördüm göğün mor çehresinde,
Eczâ-yi hilkatin her zerresinde,
Mecnun’un Leylâ’ya hitabı vardı.
Kâinat aşk ile gelmişti dile,
Bülbül şiir okuyordu bir gonca güle, (1)
Rüzgârın hıçkıran sesinde bile
Sevdanın nağme-i rebâbı vardı.
Bitmeyen yolların oldum yoldaşı,
Dinledim uzaktan mûnis bir kuşu,
Benimle konuştu ayın on beşi,
Sandımki bana bir itâbı (*) vardı.
Gözlerim esrâr-ı hüsn ile şaşkın,
Dolaştım pür-sükûn, bi-huzur, coşkun;
Gönlümde ezeli, lâyemut (*) aşkın,
Husûf (*) kabul etmez mehtâbı vardı.
Gönlümde güneşler ve aylar battı,
Yıldızlar derdime yeni dert kattı.
Rüzgârlar otlara beni anlattı,
Her şeyin neşve-i şebâbı (*) vardı.
Dün gece tabiat nasıl vakurdu
Allah'ın da nabzı aşk ile vurdu…
Yollarda bir garip dolaştı, durdu,
Elinde sevdânın kitabı vardı.
Hüseyin Nihal Atsız ( 1905 - 1975 )
(*) İtâb: azarlamak
(*) Lâyemut: ölümsüz
(*) Husûf: ay tutulması
(*) Neşve-i şebâb: gençlik neşesi
(1) Bir hece fazla. Fakat ahengi bozmadığı,
saz şairleri geleneğine uygun düştüğü, manaya daha çok yakıştığı için böyle bıraktım. (H.N.Atsız) |
Yolların Sonu, S. 29-30
|