Geçen hafta Bulgaristan, en değerli yazarlarından birini, Blaga Dimitrova'yı kaybetti. Dimitrova'nın, 'ufukları aşıp ufkun ötesinde yine
ufuk arayarak' geçirdiği 81 yıllık hayatı, 2 Mayıs 2003'te Pirogov Hastanesi'nde noktalandı.
İkinci Dünya Savaşı sonrası Bulgar edebiyatı kimliğine damgasını vuran yazar, arkasında sayısız şiir kitabı, roman, oyun, eleştiri yazısı ve sanatçı duyarlılığını her ortamda gösterebilen bir aydın imajı bıraktı.
Blaga Dimitrova'nın edebiyat serüveni 1950'li yıllarda başladı. Bulgaristan Komünist Partisi'nin kurucusu Georgi Dimitrov ve hayatını komünizm mücadelesinde yitiren Lilyana Dimitrova gibi kişileri konu eden ilk lirik çalışmaları, o dönemin şiir anlayışını yansıtırken 1959'da yayımlanan 'Yarına Kadar' (Do Utre) şiir kitabı, şairin artık Parti'nin çizdiği edebiyat şemasından çıkıp kendi arayışlarına başladığını müjdeliyordu. Bu geçiş dönemini daha sonra şu dizelerde dile getirecektir Dimitrova:
"Daha önce üzerimden / sıyırıp attığım eski deriler / tehlikeli arayışlarımın / apaçık kanıtıdır / arkamda kalan."
Dimitrova, sansür ortamında sanatçı kimliğini korumaya çalışan birçok şair gibi, rejimin dayattığı estetik normlara uymak yerine, iç sesinin rehberliğinde yürümeyi seçti. Bu onu hayatı boyunca tek 'yoldaşı' olacak aşk ve sevgi temalarına götürdü.
Şiir dışındaki çalışmalarında da hümanist yönü ağır basar yazarın. Yüz (Litze) başlıklı otobiyografik romanında, gençlik hayallerinden sıyrılıp gerçek hayata adım atan bir gencin hikâyesini anlatır. Bir iç hesaplaşması niteliği taşıyan bu romanda yazar, bulunduğu ortamı da sorgular. 'Kendine Doğru Yolculuk' (Pıtuvane Kım Sebe Si, 1965), 'Otklonenie' (Sapma, 1967), 'Korkunç Mahkeme' (Strashniyat Sıd, 1969), 'Çığ' (Lavina, 1971) romanlarında Blaga Dimitrova bireyin yaşama nedenlerini ve toplumsal görevleriyle bireysel dürtüleri arasındaki çatışma gibi konuları şiirsel bir üslupla dile getirir.
Sayısız şiir ve roman yazarı olmanın dışında Blaga Dimitrova Bulgaristan'a Nâzım Hikmet'i tanıtan kişi olarak da tanınır. İki şairin karşılaşması 1951'de olur. O dönemde Bulgaristan'dan Türkiye'ye göç eden Bulgaristan Türklerini engellemek için Bulgar yetkilileri Nâzım Hikmet'i ülkelerine davet eder. Parti temsilcileri yanı sıra, kendisine eşlik etmek
için Blaga Dimitrova da görevlendirilir.
Genç Bulgar şairi Nâzım'la geçirdiği günlerini 'Nazım Hikmet ve Bulgaristan' (1955) adlı kitabında anlatır. Burada Dimitrova Nâzım Hikmet'in kişiliğini, siyasi görüşlerini, sanat anlayışını ve eserlerini derin hayranlık duyguları içeren bir üslupla tanıtır.
Blaga Dimitrova, 1989'un yaz aylarında başlayan yoğun göç hareketi döneminde de, Bulgar hükümetinin Türk azınlığına karşı uyguladığı asimilasyon politikasını 'İsim' konulu bir açıklama yaparak kınadı. Bu tutumunu 1990-1992 yılları arasında başbakan yardımcısı olduğu dönemde de sürdürdü. Çünkü her şeyden önce insan olmayı temel prensip edinmişti. 'Dilinin evcilleştirilmesine' asla izin vermedi. Hayatı, bir şiirinde anlattığı ağacın ömrü gibi geçti tıpkı:
"İmkânsız gibi görünse de / zehir ve duman soluyup / onlardan hayat üretti."
HASİNE ŞEN
Radikal Kültür, 12 Mayıs 2003

ŞİİRLERİ