
BEHÇET KEMAL'DEN ANILAR
Hisar’ın haziran sayısında yazdığım «Behçet Kemal için bir kaç not» da onun kişiliğinden ve şairliğinden söz etmiştim. Ne bilir insan beş ay sonra Behçet için ölüm yazısı yazacağını?.
Behçet için, bu eşi ender bulunur yurt çocuğu için, onun Atatürkçülüğü, devrimciliği, kitleleri coşturan büyük kabiliyeti için, çok yazılar yazılacaktır. Ama Behçet aynı zamanda bir gönül adamı, çok aranılır vefalı bir dosttu. Günlük hayatı neşe, espiri, hiciv ve lâtifelerle doluydu. Kelime oyunları yapmayı; dostlarına, sevdiklerine mısralarla takılmayı pek severdi. On binlerin üstünde mısra vardı ezberinde.
Onu sevgiyle, saygıyla anarken, üç beş anısını tekrarlıyacağım bu yazımda.

Ömer Seyfettin’in «Cancağızım»ı gibi diline pelesenk etmişti «Anacığım»ı. Yine bir gün uçar gibi girdi Vatan Gazetesindeki «Şadırvan» odasına. «Anacığım» dedi, «Yahya Kemal hastaymış, Cerrahpaşa’dan geliyorum. Anemi’den yatıyormuş. Bana Behçet bende anemi teşhis etmişler, kanım kalmamış, yatırdılar dedi. Üstat dedim hayıflanma, bu zaten birgün olacaktı, tabii bir şey. Malazgirt’lerden, Mohaç’lardan kan döke döke geldin, sende de kan kalacak değildi ya dedim. Bir çocuk gibi sıkıldı, gözleri parladı, güldü, sevindi.»

Güzel Sanatlar Akademisi Müdürü ressam Namık İsmail’in bir otomobili, bir de deniz motora varmış. Akademide estetik okutan Ahmet Haşim, «Ben ondan korkarım, devlet gibi adamdır, kuvvei berriye ve kuvvei bahriyesi var» dermiş. Akbank’ daki, TRT’deki, Amerikan Kız Kolejindeki işlerini hatırlatarak, «asıl devlet gibi adam benim; hem özel sektöre, hem devlet sektörüne, hem de yabancı sermayeye sahibim» der basardı kahkahayı.

Yirmi yılı geçti. Taksimde o zamanki Kristal Gazinosunun altındaki Cumhuriyet Pastahanesinde oturuyorduk. İki genç şair, kendilerini tanıtıp, yanımıza oturdular. Gençlerin birisine «oku bakalım son yazdığını» dedi. Genç şair bir üstadin karşısında duyulan ürkeklik ve heyecanla şiirini okumaya başladı. Uzunca da bir şiirdi okuduğu. Behçet bu arada benimle konuşmasına devam ediyor, çocuğu dinlemez görünüyordu. Şiir bitti, Behçet yine benimle konuşuyordu. Genç şair beklediği ilgiyi görememenin kırıklığı içinde biraz bozuldu, üzüldü.
Ben lâfı kesip, şiir hakkında bir şeyler söyüyerek havayı düzeltmek, genç şairi kurtarmak istedim. Behçet birden çocuğa döndü; Ahmet veya Mehmet her neyse adını hatırlamıyorum, ismini söyliyerek «şu mısralar güzel, hele şu kafiyeleri çok güzel bulmuşsun.» Ve bir solukta genç şairin gün yüzü görmemiş şiirinden iki mısra okudu. Yalnız genç şair değil ben de şaşırmıştım. Dinlemez gibi görünürken o koca manzumeden iki mısraı aynen yerleştirmişti belleğine.
MUVAFFAK SAMİ ONAT Taha Toros Arşivi, 001515127006
 ŞİİRLERİ
| | | | | |