GÖKANLAM

I Hani nerde o yalancı kadınlar Söyleşen kapı önlerinde - kalın erik kokusu Bembeyaz örtülerde çürümüş karanlıklar Sızıp da köşelerden ve yağmur sularından Dökülen taşlıklara esmer, selçuki Onlar, o hiçbir şeyden yapılmamış adamlar. Gecelerden sabaha usulca kanayanlar Üşümüş, yorgun ve bütün gün adres soranlar Hangi telefonu açsalar gökyüzü Hangi telefonu açsalar gökyüzü Ya da aç bir kuş sürüsü onları boşuna kollar Çünkü onlar ki yalnız kendilerinde gömülü Yüzlerinde dağa çıkmışların yüzü var. Giderler, gelirler ve asıl gök kıvamındalar Her şey bu sıkıntı vakti için ve pullar Posta mühürleri, burçlar - bir gün hiç satın almadığımız kır menekşeleri - O limonlu votkalar, yerine asılmamış şapkalar Sanki hiç açmayacak bir erguvanın Yaşamsız, loş erguvanlığında Upuzun bir yolculukta, bir tanrı kılığında İçimizden biridir, yakın olmayan şeyleri ufalar. Onlar, o hiçbir şeyden yapılmamış adamlar. Üşümüş, yorgun ve bütün gün adres soranlar. III - Rauf Mutluay'a - Sen buzul mavi, sen kaç yılın aynalı dolapları Kırılan bardakları elbiselerin ve çocukları Lekesiz gözleriyle ne kadar maviyse o kadar hiç konuşmadıkları Sen buzul, sen devamlı, sen.. Yaklaş bana, kimse hiçbir yere dokunmasın Bana sessizlik et, düğümle saçlarımı Çözülsün bu kartopları, gece yanan fırınlar, içimin sayıları Akıt kanımı biraz, kimse hiçbir şey söylemesin Kimse artık hiçbir şey söylemesin Bana yalnızlık et, birleştir yalnızları Sen buzul, sen devamlı, sen.. Sen kaç yılın aynalı dolapları. Kim bilir neydi biraz bir yüzü dünyadan çıkardıkları Bir şeyi hiç sevmedikleri, sevince tekrarladıkları Yani bir yaşam gibi yaşattıkları ölümü, korunamadıkları Dökül artık, çözül artık ve akıt bütün kanları Büyüt en büyük şeyi Bize yalnızlık et, birleştir yalnızları Yeni bir kan ol, getir en yeni anlamları Bomboşuz, korkuyoruz da.. bunu anlatmak için şehirde bayram vardı Öyküler vardı dergilerde, beyaz fareler, cansıkıntıları Bir gün ki şehir yandı, şimdi hiçbir şey anlatılmasın Artık hiçbir şey anlatılmasın Denilsin, soğumuş ceylanların ateşten dilleri kaldı. Sen kaldın, bir de sen ey buzul mavi Bizi bul, bizi yarat, bize güzellik et şimdi Bomboşuz, korkuyoruz da.. ve kemikleri bunlar gökyüzünün Altında öyle tedirgin ilk çocukları ölümün. IX Ey deniz! Sen bile ıslanırsın Ben senin sonsuzundan bir alkolik çocuğum. Düşer ilkyaz kalır bir zeytin dalı hemen Bir doğa sayımından değilse kendiliğinden Ben çıkarım bir yükseklikten düşmeye İnerim inerim bir kuğunun sağa ve sola bakma serüvenine Ey deniz sen bile ıslanırsın ki, anla Günlerden saatlerden bir alkolik çocuğum. Az mı kaldım sayılır bir otelde bir yerde İçi buz dolu bir bardakla aynı değerde İsterim geçmek isterim az az yaşamakla bir şeyleri Mavi bir zamandan kalmayı, mavi bir zamanı bilmeyi Oysa ben yaşamaktan da yoğun Bir sıra yalnızlıktan bir alkolik çocuğum...

Edip Cansever
( 1928 - 1986 )

Yerçekimli Karanfil, S. 292, 294, 300

Gökanlam III ü şairin sesinden dinlemek için tıklayınız.




ŞİİR PARKI