ÇAĞRILMAYAN YAKUP

Edip Cansever'in Çağrılmayan Yakup adlı son kitabında (1) dört uzun şiir var: Çağrılmayan Yakup, Cadı Ağacı, Pesüs, Dökümcü Niko ve Arkadaşları. Cansever, bu şiirlerde, bundan önceki kitabındaki şiirlerinde olduğu gibi, "dize işlevini yitirdi" anlayışı içindedir. Uzun ve düzyazıya değin giden dizeler var bütün şiirlerinde.

İkindi Üstü adlı ilk kitabı üzerinde duran Orhan Veli, onun düzyazıya kaçtığını söylemişti. Sonra bu konuda daha ölçülü bir yola girmişti Cansever. Dirlik Düzenlik'de dizeler kısalmış, şiirinin havası da değişmişti. Son şiirlerinde, gene o ilk çağına dönüş görülüyor. Bu bilinçli bir dönüş. Orhan Veli'nin değindiği çizgiye kadar uzanmış, ama Oktay Rıfat gibi bütün bütüne düzyazının sınırına girmiş değil.

Çağrılmayan Yakup'da yer alan şiirlerde bir monoloğ havası buluyoruz. Bu hava, "ben" ile başlayan dizelerden geldiği gibi, daha çok söyleyişten geliyor. Özellikle son şiirde çeşitli kişiler birşeyler anlatıyor bize. Bu anlatılan "biz"iz, "kendimiz"iz, "insanlar"ız. "Benim öyküm yok" diyor, Oltacı Eyüp; ama, o olmayan öyküsünü anlatıyor gene de.

Cansever, öyküleri anlatırken, çok kez yinelemelerden yararlanıyor. Çağnlmayan Yakup şiirinde:

Kurbağalara bakmaktan geliyorum, dedi Yakup / Bunu kendine üç kere söyledi

dizeleri, değişik dizeler biçiminde de olsa, her bölümün başında yinelediği gibi, bölümler içinde de çeşitli yerlerde yineliyor. Kimi zaman Pesüs'de olduğu gibi, uzunca bir dize topluluğu olduğu gibi yinelenmektedir. (s. 30-31-32); 30'uncu sayfada başlayıp 31'inci sayfaya geçen dizeler :

Hiçbir şeyin hiçbir şeyliği gibi bir şeydim. Bir ara
Hiç kimselerin tutmadığı oyunlara giderdim
Tiyatrolar ki benim en sevdiğim boşluklarımdır. Mavun tabutumda
Her yerleri çok süslenmiş ölüler gibiyimdir ki
Bir kordelanın ya da gümüşten bir haçın altında sanki
ölümün bir humour'la durdurulduğu yüzümle
Bir çelişki gibi ölümsüz
Yaşamakta olurdum

31'inci sayfanın sonlarında başlayıp 32'inci sayfaya geçen dizeler topluluğu ise şöyle:

Yani tiyatrolar ki benim en sevdiğim boşluklarımdır. Mavun tabutumda
Her yerleri çok süslenmiş ölüler gibiyimdir ki
Bir kordelanın ya da gümüşten bir haçın altında sanki
Ölümün bir acıyla durdurulduğu yüzümle
Geri çekilmiş yüzümle, geri çekilmişliğe dargın yüzümle
Öyle bir çelişki gibi ölümsüz
Yaşamakta olurum.

Böylece, bir noktadan başlayıp gidiyoruz ve yine o noktaya dönüyoruz. Yaşamanın hep aynı noktadan başladığı gibi, gecenin ve gündüzün hep aynı biçimde başlaması gibi. Burada Sysiphe Efsanesini buluyoruz sanki.

Cansever'i, düşün yönünden Albert Camus'ye yakın buluyoruz. Boşluğu, hiçliği işlemesi (absurdite) şiirlerinin bir çok dizelerinde karşımıza çıkıyor. Albert Camus'nün Yabancı'sını okuyor gibi oluyoruz yer yer:

Herkesin durduğu yere gittim. Ben Yakup
Ya onlar kimdi
Aralarına aldılar beni. Artık ben hiçbir şey göremiyordum
Biri bir şeyler söylüyordu yalnız, yüksekçe bir yere oturmuş.
Onu ben duyuyordum (s. 11)
.................

Beni kurtarmak istiyordu, bir isim gibi Ben'i
Ter içindeydik (s. 10)
.................

Onu ben taşıtmak istiyorum, caddelerin
İntiharlara doğru büyüyen içinde (s. 13)

Ve sabah bunları bir bir kendime anlatacağım
Yakubun gene bir yokluğa doğru büyüyen içinde. (s. 13)
.................

Çok eski bir avukat yazıhanesine şöyle bir uğruyoruz
Ben kendi yarattığım yoldan kendimi getirerek
Eski bir Avusturya kasasının üstüne yumruğumu vuruyorum
Ne zaman vuruyorum, dünyanın bütün borsaları titriyor
Ben biraz iğreniyorum (s. 24)
.................

Hey tanrım, böyle bu dosyaları kim gönderiyor
Kim
Benim yargılamak için düşlerimi (s. 24)
.................

Biz işte onunla birlikte savunacağız beni
Düşlerimi ve düşlerimden arta kalan ellerimi
Biz ikimiz (s. 24)
.................

Sanırım hiçbir şeyin öyle pek tamamlanmadığı
Bir çağda yaşıyordum. Ve bütün eksik kalmaların
Sessiz ve ünü olmayan bir tanığıydım ben
Ben, diyorum, demek oluyor ki bir anlamım vardı benim de
Düşünen bir şey olarak ve düşündüren (s. 37)

Bireysel bunahmlanndan ötürü Kafka dünyasına da sokabiliriz Cansever'in şiirini. Sanıyorum ki düşün kaynakları bu iki kişidir.

Cansever, zaman zaman, işlevini yitirdiğini söylediği halde, dizelere de önem veriyor:

Mezarlar bol ışık altında o kadar beyaz idiler ki
Bir damla kan yeterdi onları canlandırmaya
Nasıl ki ben kırmızı karanfilleriyle hatırlarım hep
Bir evin camlara doğru çok boşalan içini (s. 20)

Bu örnekleri çoğaltabiliriz. İnsanın bunalımlarını ve toplum içindeki yabancılaşmasını "anlatan" Cansever'in şiiri, şiirimizi değişik bir yöne götürüyor.

(1) Edip Cansever, Çağrılmayan Yakup, şiirler, De Yayinevi. Istanbul 1966, s 63, fiyatı 3 lira.

MUZAFFER UYGUNER
Türk Dili Dil ve Edebiyat Dergisi, Eylül 1966, C: XV, S: 180, s. 1147-1149

ŞİİRLERİ



ARKADAŞINIZA GÖNDERMEK İÇİN:





ŞİİR PARKI