"Bütün dağlarımın / Çiçekleri kokuyor ellerim / Yaşadıklarımın / Şimdisi"
Bir mimar, bir ozan eli o eller. Yurtiçinde yurtdışında, yirmi beş yarışmada ödül alan yapıtlar yaratmış; Cumhuriyet mimarlık tarihi örnekleri arasında sayılan ürünleri var. Mimarlıkta Eleştiri'yle 1968 TDK deneme ödülünü kazanmış. TRT 1971 Şiir Başarı Ödülü'nü almış...
İşte o ellerle, canından koparıp bir demet şiir sunuyor ozan bu yapıtta "Yaşadıklarımın şimdisi" dediği, içinde bin yılların yoğunlaştığı bir "Şimdi"; geçmişi, bugünü, geleceği içinde barındırıyor.
"Güzel kokan bir can reis" diyordu Bedri Rahmi, onun için, "yaşam kokan bir can. Girdisini çıktısını çok iyi biliyor sanatının" Bektaş...
Çok yönlü bir kişilik Cengiz Bektaş, Avrupalarda okumuş ama, Anadolu ekiniyle yoğurulmuş Hitit, Frig, Lidya ..Karyalı ananın, Kibele'nin oğlu parmaklarında sanatın büyüsü, dokunduğu yere güzellik katıyor, dokunduğu yapı canlanıyor; dokunduğu taş, soluk almaya başlıyor. Bir ülkesinden değil, tüm dünya kırından hasatlar kaldırıyor.
Onun şiir toprağı, ülkesi de dünya kırları. Seviyor, derin işliyor toprağını. Güneşe, rüzgara yağmurlara, Akdeniz'e çırak durmuş, geliştirmiş ustalığını...
Dünyanın, insanın nabzını tutuyor, "yaşamın yalın hali"yle, dizelerinde:
Çam ağacı üç-beş
Akdenizde bir yerde doğdum
Toprak toprak toprak
Varı yoğu deniz
Deniz kök sürer içimde
Büyütür yüzyıllar ellerimi
Bacı
Yaşamın orta yerinde bir insan, akıyla karasıyla: Yüreğiyle düşünen, usuyla duyan, savaşlara sömürülere derinden karşı çıkan, kuran, yaşatan, yıkan...
Kuzeyde bir yerde doğan da, Balkanlarda bir yerde doğan da, Orta Avrupada bir yerde doğan da o...
Bir dilde bir ilde düşünme beni
Türkülerim bütün dillere
Toprağını zararlılardan ayıklama, insanı kötülüklerden arındırma kaygılarıyla, umuda açılan bir dille yakınır, Bacı'ya:
Çimenlerce bir süre
Büyüdüm alışkanlıklarda
Ayıramadığım binlerce kök
Oluşumun sonsuzluğunda çürür bir bir kuramlar
Dön doğuya
Dön batıya
Ne tutar ne tutulur bir el
Çocukluğum şuramda ağlar şuramda ben
Bacı
(Üçüncü Betik)
Yalın dil, yalın yürek; kendince seçtiği sözcüklerle kendince, özgün bir hava, yaşamla sarmaşdolaş bir şiir:
Neye dokunduksa çiçeğe durduk
Bütün bir coğrafyayı kurduk
Dağlardık kıyılardık
Akar sular boyu
Göğsümüz sulara değdi geçtik
(Kır Çiçekleri)
Mimarla ozan, gelenekselle çağdaşı bir teknede yoğurup, vardıkları bileşimle yapılar kuruyorlar; öykünmelerden uzak. Mimar Günlüğü, ozan günlüğü biraz da:
"Çiziyorum kekik otlarına evlerimi"
Sonra o evlere dostluğu, sevgiyi, insan soluğunu, tüm sıcaklığıyla yaşamı yerleştiriyor. Mimar eli, bir taşı, bir tuğlayı nereye koyarsa yakışacağını biliyor. Şiirini de öyle kuruyor Bektaş. Günlük dilin sözcüklerini, hem de şimdiye dek pek şiire girmemişlerini şöyle bir dokunuşla yerine koyuyor. Masallardan, yinelemelerden renk katan iplikler de katıyor araya.
Mimar Günlüğü'nün bitirişinde ozan mı bakıcı mı konuşan:
Sevişirken denizi göreceksiniz ayın üçleri
Ağaçlarınız olacak
Oda içlerini çiçeksiz komayın
Ak duvarlarınız olacak dal gölgeli
Ak tutun yüreğinizi
Gül yastığı sol yanı boş komayın
Üç Su'da, nasıl da tekerleme kanatlı dizeler:
Üç su / Üç yürek / Biri büyük / Biri daha / Biri daha da...
Kıpır kıpır bir candır Cengiz Bektaş, hızlı yaşayan, şiirinde de öyle:
Denize vurduk soluk soluğa
Dilden hızlı yürek ustan da
İzini sürdüğüm
Ak yollarda
(Denize Vurduk)
Suya, toprağa, güneşe çırak durmuş bir ozan, saçıyor şiir kırlarına tohumu, bire bin veriyor yüreği:
Akıyorum kendimi
Akıyor üç suda zaman
Sevgi de su, hem de deli su:
Güneşin doğması, dalganın çakıllara düşmesi
Kökün yürümesi, böceğin kanat çırpışı
gibi sevgi... Çoğullayan
Tüm şiirlerinde ozanın, bir devingenlik, kıpır kıpırlık. Girmiş omuz omuza, halay çeker sözcükler, ya da; dostluk, sevgi, yaşam imecesine katılırlar:
Üç kısrak koşar suya
Yüreğimizde olduk olası
Üç ışık
Biri başlar hep biter biri
Biri hep sürecek
Mera Atehena Afrodit
Biri Şemsi biri Kamer ille Elif
Ya o kısa şiirler, hayku tadında üçlükler:
Bir damla ile seviştiniz mi
Bir papatyayla ya da
Sarı tozlar dudaklarınızda
Dünya kapılmış yozlaşmanın bozbulanıklığına, sular su, dağlar dağ, insan insan olduğunu unutmuş. Her şey, küller altında "Ne tutar ne tutulur bir el" Arınmanın tutar tutulur eller yaratmanın yolu, yürekle düşünüp, usla duymaktan geçiyor. Seçme şiirler, o yöne yöneltiyor yüreği usu, kendini bulduruyor okuyana. Geçmişleri düşünüp "Geldim” diyorsunuz sonunda ozanla siz de:
Kimlikler gösterip geldim
Soruşturuldum da geldim
İnsanlığım kirlendi
Yunmağa geldim
Bakışlarımı
Görüp seni
Arıtmaya geldim
Gerçekten, "Anadolu kültürleri üzerinde çiçeklenen, gelecek güzel günlerin özlemini yansıtan, Akdeniz duyarlığıyla örülmüş şiirler." Ozan bu şiirlerde:
"Bütün dağlarımın Çiçekleri kokuyor ellerim / Yaşadıklarımın / Şimdisi"
diyor. Okuyun, seveceksiniz siz de, teşekkür edeceksiniz o ellere, o koca yüreğe...
MEHMET BAŞARAN
Sevgi Alnımın Teri, Önsöz

ŞİİRLERİ