20. ÖLÜM YILDÖNÜMÜNDE... ASAF HALET ÇELEBİ

Milliyet Sanat Dergisi’nin iki hafta önceki sayısında yayınlanan bir okur mektubu "Zen Budizm ve pejmürde kültürümüz" başlığını taşıyordu. Mektubun sahibi Fatih Böhürler, Uzakdoğu’nun kapalı bir sistem oluşturup yüzyıllar boyu kendi kendine yeterli kalmış ekonomisinin " içe dönük toplumlar" oluşturduğunu hatırlatıyor, bu toplum yapısında Zen Budizmi'nin etkinliğine dikkati çekiyordu.

Buddhacılığın kimi ilkeleri ve hatta kimi dua formülleriyse sanatımıza Asaf Halet Çelebi’nin dizeleriyle geçmiştir.

Asaf Halet Çelebi (1907 - 1958) Mevlevi tarikatına bağlı bir aile çevresinde yetişmiş, Osmanlı kültürünü derin çizgileriyle içine sindirmişti. Şiir dünyasına gazeller, rubailer yazarak girmişti; eski edebiyatımızı besleyen tasavvuf düşüncesini çok iyi biliyordu. Farsçadan Ömer Hayyam'ın (1954), Mevlânâ'nın (1940) rubailerini dilimize çevirmişti. Tasavvufçu, ozan Eşrefoğlu Rumi hakkında bir kitabı vardır (1944). Tarihçi Naima ile ilgili kitabı (1953), Divan Şiirinde İstanbul (1953) adlı antolojisi onun eski kültür dünyamızla ilgili çalışmaları arasındadır.

Asaf Halet'in sanatını oluşturan ikinci büyük kaynak eski uygarlıklar ve Uzakdoğu düşüncesi olmuştur. Galatasaray Lisesi’ni bitiren, Fransızcayı Mevlânâ rubailerini Fransızcaya çevirecek ve bu çeviriyi Paris'te Maison Adrien Neuve’de yayınlatacak, Doğu- bilimci Edmund Saussey’le dostluk edecek, Carra de Vaux'nuu övgüsünü kazanacak kadar iyi biliyordu. Ancak batı kültürünün bu anahtarı ona daha başka bir kapıyı açmış, gizemli doğu dünyasını tarih içindeki derinlikleriyle tanıtmıştı.

Batı dünyasınm dışındaki çevrelerin kendi yapılarına, oluşum kurallarına göre bir gelişme izlemiş olabilecekleri, ancak çok yakın zamanlarda benimsenebilmiştir. Asaf Halet bu gerçeği kavramış ve şiiriyle bu noktaya türlü yönlerden yaklaşmıştır...

Onun şiiri Eski Mısır, Hind, Bizans uygarlıklarından, bu eski uygarlıkları şekillendiren düşüncelerden, İslam tasavvufundan, bizim halk söylencelerimizden, masallarımızdan kaynaklanmıştır. 1940 kuşağı içinde sanat dünyasına giren şiirleri kuşağının biçimsel yenilikçi, katı öğretilere bağlı uçlarından ayrılır. İnsanın iç dünyasına, bilincaltına, uygarlığın geçmişteki temellerine yakından bağlı bu şiiri tanımak için Asaf Halet Çelebi’nin "poetika"sına eğilmek gerekir.

ASAF HALET GÖZÜYLE ŞİİR

Asaf Halet Çelebi şiir anlayışını 1954 yılında, İstanbul dergisinde "Benim gözümle şiir davası" adını taşıyan bir yazı dizisinde dile getirmişti (İstanbul, cilt 1, sayı 9 - 14, Temmuz - Aralık 1954, "Saf şiir, Şiirde vuzuh, Şiirde şekil, Mücerret şiir. Şiirde ruh ânı, Şiirlerimde mistisizm temayülü").

Asaf Halet, şiiri, "ideal kâinatın izahını yapmak sevdasında" bir çaba sayar. "Anecdotique ve romantique unsurlardan temizlenmiş" bir "saf şiir: poesie pure" oluşturmaya çalıştığını açıklar. Şiirden olayları ve duygulanışları uzaklaştırmaya çalışır görünen bu tutum ona göre gerçekte olaylara, öykülere, çocuklukta dinlenmiş masallara yer vermektedir. Fakat bunlar, şiire bilinçaltında bıraktığı belirsiz etkiler, izlenimlerle yansıyacaktır. Asaf Halet bu izlenimlerin dışında kalan gerçekliklere şiir kapılarını kapamış görünür.

Onun şiir dünyasına girişi, şiirimizde biçim yönünden önemli bir yenileşmenin gerçekleştirildiği yıllarda olmuştur. Divan şiirinin belirli kurallara kuvvetle bağlı disiplini içinden yetişen ozan, hece ve aruz kalıplarına bağlanmadan hece sayılarını, hecelerin uzunluk ve kısalığını gözeterek, içi ezgi dolu sözcüklerden yararlanarak şiirde uyum sağlanacağı görüşündedir. Şiirin ses öğesini oluştururken "imale" lere önemli bir yer verir. "Vurma kazmayı / ferhâaad ", "İbrahim" , "yenilerini koyan kim" , " selîm-i sâlisin köşkünde" gibi dizelerde uzun hecelerle bir ses zenginliğine varmaya çalıştığını anlatır. "Mısr-ı kadim" , "Siddharta" , " Kilise" gibi şiirlerinde bir atmosfer vücuda getirmeyi hedef tuttuğu"nu açıklar ve bu şiirlerinde anlamlarını bilmeye gereklik olmayan "yabancı kelime ve formüller" kullanmış olduğunu anlatır. "Halâkassemâvât-i vel-ard" , "Om mani Padme hum" , Ammon ra’ Hotep veya tafnif’, "Evloimêni i Vassiliya tu pâtros" gibi eski Mısır, Mevlevi tarikati, Buddhacılık, Ortodoks kilisesi kültlerine ilişkin anlatım birimlerini anlamlarından çok ses değeri ve çağrışım gücü için kullandığını belirtir.

Şiirinde ses öğesi olarak uyak ve ses yinelemelerinden nasıl yararlandığına da değinmiştir. "Mansur" şiirinde "renk" sözcüğünün, "Uyanıklık" şiirinde " uyanık - uyku" sözcüklerinin yinelenmesi bir uyum yaratmaktadır. Bunları " bir nevi sayıklamayı ifade eden ve daha ziyade statique olan bir ruh haletinde kullanılması gereken ve form bakımından da âhenk unsuru olarak telâkki edilebilen" şeyler sayar!.. Şiirinde ses yinelemelerine (allitération) nasıl başvurduğunu açıklarken de "Üsküdar’da üsküpüler dokusa gerek Kumrular" , " Kilimimde namaz kılmaya gelen ayaklar" gibi örnekler üzerinde durur.

SOYUT ŞİİR

Kendi şiirinin içerik bakımından soyut olduğu görüşüne karşı çıkarken soyut kavramlı sözcüklerden, özellikle de sıfatlardan, elden geldiğince kaçındığını söyler. Somut öğelerle soyut kavramları ve imgeleri nasıl birleştirmiş olduğunu, "Nur-i siyah" şiirinden alınan şu dizelere dayanarak açıklan "Sebepsiz hüzün hocamdı / Loş odalar mektebinde / Harem ağaları lalaydı / Kara sevdama" . Yaptığı açıklamaya göre, " Sebepsiz hüznün muallim şekline girmesi ve kara sevdanın haremağalarından lalaları olan bir çocuk olması bu mefhumları gözümüzde canlandırmaya imkân verebilmektedir."

1940 kuşağı içinde Orhan Veli ile arkadaşlarının ortaya koyduğu yenilikler (dünyaya bakış açısındaki ayrılıklar bir yana bırakılırsa), Asaf Halet'in de şiirinde kendini gösterir. "Teşbih" in karşısında oluşu bu tutumun belirtilerindendir. Konuyla ilgili olarak, "Mademki anekdot gaye değil de bir vasıtada, bunun için de anekdotu süsleyen ve onu anlatmaya yarayan teşbihler de beyhudedir." "Şuurumuzu boş yere yormaktan başka bir şeye yaramayan teşbih ve istiareler artık bizi yoruyor ve zevk de vermiyor" der.

RUH ANLARI

Asaf Halet, şiiri bilinçaltının geniş ölçekli bir yansıma alanı sayar. Bilinçaltı şiire yansırken sanatçının belirli ruhsal durumlarını, izlenimlerini ortaya koymaktadır. "Fransa için" şiirini bu tür izlenimlerin ve "ruh anı" nın nasıl oluşturduğunu şöyle açıklar: Çocukluğumda ağabeyimin bana anlattığı Fransız masallarıyla Fransa’ya karşı hissettiğim sempati, bu masala benzeyen başka bir Türk masalındaki, babası tarafından terkedilmiş kızcağızın duyduğu acıyle karışıyor. Fransız masalındaki oduncu baba ile ananın ormana bıraktıkları altı kardeşli Petit Poucet’ye mukabil Türk masalında aynı sebeplerle ormanda babası tarafından bırakılmış bir kız vardır. Babası bir ağaca içi boş bir kabak asmış, rüzgâr vurdukça, ‘ Tın tın eden kabâcık / Beni bırakıp giden babâcık’ der. Altşuurumda Fransa’ya duyduğum yakınlık bu masalla birleşmiştir. Küçük kız artık Petit Poucet’nin kardeşi olmuştur.

YAŞANTIDAN GELENLER

Asaf Halet kendi şiirinden örnekler vererek şiir anlayışını açıklarken çocukluk çağından, yeniyetmelik döneminin bunalımlarından, türlü ruhsal durumlarından, değişik izlenimlerinden gelen ve şiirini besleyen verileri tanıtır. Çocuk dünyasının izlenimleri, soruları, korkuları masallarla birleşmiştir. Bir şiirde Çin padişahının kızı ortaya çıkar ve ozanı aynalarm içinden geçirerek masalların çok olduğu ölüm diyarlarına götürür! Yeniyetmelik çağının duyarlığı içinde, salim bir hayatiyetin fışkırmasından ziyade acı bir ifade, bir keşmekeş ve emniyetsizlik ifadesi vardır : "Seni tanıdıktan sonra / yaşamak acısını da tanıdım / bu acıyı beraber tadalım / Mâra".

GİZEMCİ EĞİLİMLER

Asaf Halet’in şiirinde gizemci eğilimler bulunduğu çok kez söylenmiş, sanatçı bu yönüyle oldukça yerilmiştir. Kendisi, şiirinde bu eğilimin büyük etkinliği olduğunu kabul eder. Kendisi, birçok şiirinin Nirvanaya nasıl erileceğinin öyküsü olduğunu ileri sürer. Zamana, mekâna ilişkin bağlar teker teker koparılıp atılır: "Acaba ot gibi yerden mi bittim" , "Kendim kaybolup / deniz oldum" , " Zamanı nasıl unutmaktayım".

Benliğin, varlığın çerçevesini aştıktan sonra Nirvanada artık bildiğimiz anlamda düşünce de söz konusu olmayacağını ileri sürer mutlak ve sonsuz erginliği anlatmak için "Kama pet kama ta", "Om mani padme hum" gibi anlamdan soyutlanmış formülleri kullandığını anlatır.

İnsan ruhunun gelişip yücelme serüvenindeki son aşamayı anlatırken şiirinin geniş bir özetini yapar. Kullandığı çekici imgeleri sıralar. Sanatına kişisel rengini veren öğeleri biraraya getirir: " (Nirvanaya erişen ruh) Mısr-ı kadime gider ve Asuri memleketlerinde bir asma bağçe olur. Bir kitaptaki yazıların ne hissettiklerini bilir. Tesbih böceklerinin küçük kâinatına inebilir. Ademin mucizesini tekrar eder ve oyluk kemiğinden bir kadıncık yapar. Zencilerle beraber tahtadan idoller yontar ve şehri bir böcek kalabalığından ibaret görebilir. Annesi bir başka makam ve babası bir tambur olabilir. Bahtiyar olur, kuşdan korkar. Bahtiyarı korkutan kuş olur. Hafız olur, sakiden şarap ister, Trilobit olur, denizleri içer. İki tası birbirine vurup acip âleminden halayıklar çıkarır. Bir dudağı yerde bir dudağı gökte sihirbaz olur, iğne deliğinden kervanlar geçirir. Sema-ı Mevlânâda uçar ve nihayet canı sıkılınca elini cebine atar ve oradan denizler, bahçeler, güneşler çıkarır..."

BUGÜN ASAF HALET...

Asaf Halet 1940 kuşağı içinde çağdaşlarından çok ayrı bir şiirin sözcüsüydü. Sanatımızda onun ilkeleri ve uygulamaları başka bir temsilci yetiştirmedi. Dile getirdiği mistik arayış ve ürperiş bugün bizi etkilemiyor. Ancak onun şiirinde geleneksel sanatımızdan başarılı bir yolda yararlanmanın örneğini buluyoruz. Klasik şiirimizi özellikle ses yönünden ustalıkla uyarlamıştır. Şiirine tasavvuf anlayışının tema ve motiflerini sindirmesini bilmiştir. İnsanlığın ilk çağlarından günümüze gelen serüveni içinde uygarlığın türlü aşamalarından şiir temalarını çıkarmıştır. Bilinçaltının zengin dünyasını sürekli biçimde yansıtmıştır. Çocuk dünyasının belirsiz duygulanışlarına gözlemler getirmiştir. En eski zamanlara ait duygu ve düşüncelerin yansıdığı masalları zengin bir şiir alanı olarak kullanmıştır.

Şiirleri bugün toplu olarak yeniden yayınlanırsa çağrışımları, değişik kültürel kaynaklarıyla günümüzün klişeleşmiş şiir tekrarlanmaları arasında herhalde ilgi çekecektir.

KONUR ERTOP
Taha Toros Arşivi, 001640798010

ŞİİRLERİ



ARKADAŞINIZA GÖNDERMEK İÇİN:





ŞİİR PARKI