Viyana'da nezaket, falan falan sınıflara mahsus değil, fakat geneldir: Tramvay
biletçisi, arabacısı, garson, herkeste terbiye eseri görürsünüz. Asık bir surat ile sert bir
muameleye burada hedef olmuş bir kimse görmedim ve hatta işitmedim. Şehrin
neresinde gezerseniz geziniz, etrafınızdaki yüzlerde gülümsemenin eksik olmaması
sanki bir genel kuraldır.
Sokaktan geçenler birbirine bir dost gibi bakar ve dost gibi davranır: Mesela paltonuzun yakası içeri bükülmüş ya da potinlerinizin bağı çözülmüş, siz farkındadeğilsiniz: derhâl yanınıza birisi sokulur ve büyük bir nezaketle sizi selamladıktansonra kıyafetinizdeki kusuru kulağınıza fısıldar. Viyana'da tanımadığınız biri size bir şey söyledi mi emin olabilirsiniz ki iyiliğinize bir hatırlatma yapıyor, ne dediğini anlamasanız bile hemen teşekkür ediniz.
Halk yalnız kişilere karşı değil, eşyaya karşı da nazik ve terbiyelidir: Özellikle
sokakların temizliğine herkes koruma arzusuyla bakar.
Avrupa'nın büyük caddelerinde gezinmek benim de pek hoşuma gider. Oralarda
insan hava solurken fikri aydınlanıyor. Paradan ve emekten ve her şeyden çok zekâ
harcanıyor. Büyük bir bulvardan geçerken, hiç bir dershaneye girmeksizin pek çok ders
alırsınız. Merkezden çevreye doğru gizli bir fikir ve duygu akımı vardır; gözler ve eşya,
hatta gözlerle gözler arasında karşılıklı zekâ alışverişi kesilmez. Kalabalık içinde
ruhunuzun bir insanlık banyosu aldığını duyarsınız; size öyle gelir ki her göz ve her
manzara biraz pürüzlerinizi törpülüyor... Bundan başka, inanıyorum ki bir memleketin
zevk ölçüsü büyük caddesidir: Mesela Tünel'den Taksim'e kadar iki tarafını süzerek
geçen bir adam eğer benden daha dikkatsiz değilse bizim gizli zevklerimizi kavramış
olur.
Viyana'da bulunduğum sürece ayaklarım sık sık Kertenstrasse'ye giderdi. Bu cadde
şehrin süs ve zekâ sergisidir: Gördüğünüz her şeyi Viyanalıların bir dimağ belgesi
olarak düşünebilirsiniz; en küçük ve en değersiz şeye bile düşünülmeksizin bir şekil ve
yer ayrılmaz... Kertenstrasse’de biraz kenarı gölgelenmiş bir yakalık, göğsü biraz
buruşuk bir gömlek, diyebilirim ki göremezsiniz. Bütün dış görünüş. çamaşırcıların
çalışması ve terzilerin gayreti sayesinde birer kuyumcu camekânı gibi ışıldar. İnsan
elbisesinin değerini özellikle buralarda öğreniyor. Medeniyet her şeyden önce dışını
parlak tutmayı emretmiştir: Yaya kaldırımından daha kirli bir kalp taşıyabilirsiniz, yeter
ki gömleğiniz kimsenin ayıplamayacağı biçimde bir temizlikle parlasın. Oooh, şu kolayı
ve ütüyü bulan dâhi, medeniyet dünyasına ne büyük lütfetmiş! Kertenstrasse'de herkesin istinasını gıcıklayan camekânlar birbirini takip eder: İşte bir çiçekçi camekân yanında bir kumaşçı camekan. ve iki manzara birbirine o kadar benziyor ki çiçekler nerede bitiyor, kumaşlar nerede başlıyor, pek kolaylıkla kestirilemez: işte çakır göz kadar
firuzeler, göztaşı gibi pırlantalar, kan damlası renginde yakutlar ve pek derin denizleri
hatırlatan zümrütlerle dolu kuyumcu camekânları.
Viyana'nın büyük caddelerinde rastgeleceğiniz kadınlar ve erkekler size sık sık
muhterem şairemiz Nigâr Hanımefendi'nin sözlerini hatırlatır: Yarabbi, bu şehirde hiç
mi çirkin yok? Hele kadınlar, hemen hepsi seher gibi pembe ve masumluk kadar
beyazdır; eyvah ki, bilirkişilerin söylediğine göre o pembelikle beyazlık birleşince
hemen daima bulaşıcı bir hastalık oluyormuş!
CENAP ŞAHABETTİN
Avrupa Mektupları

ŞİİRLERİ