(.....)
Kafamda deli sorular dönmeye devam ederken ineceğim durağa çoktan gelmiştim. İşe geç
kalma endişesi ile hızlı adımlarla iş yerime yürümeye devam ediyordum. Ve birden gözüm billboard
reklamına takıldı. Ağır çekim film sahnesindeki gibi bir adım geri attım. Bana bu adımı geri attıran
ilan ise; şair usta kalem Cemal Safi’nin bu akşam Uşak’ta bir şiir gecesi yapacağına dair bir
reklamdı.
Önce inanamadım, bir miktar daha nefes aldım, heyecandan bayılacak gibiydim. Yıllardır
şiirlerini severek okuduğum, bir çok şiiri besteciler tarafından bestelenen üstat artık uzakta değil
Uşaktaydı. İş yerine büyük bir heyecanla gittim ve arkadaşlar ile bu durumu paylaştım ama çoğu
Cemal Safi ismini ilk defa duyuyormuş gibi yaptı. Orhan Gencebay dinleyenler bile Cemal Safi'yi
biliyormuş numarası yapıyorlardı. ‘Sende kafayı şairlerle şiirler ile bozdun‘ diyenler bile oldu
içlerinden.
Gerçekten kafayı mı yemiştim? Şiir dinlemek şiir okumak neden bu kadar önemliydi! Benim
için şiir dinlemek, şiir okumak adeta bir terapi aracı gibi. Her zaman şiirlerin tedavi edici bir yönü
olduğuna inandım. Bu konuya ithafen şair Özdemir Asaf: ‘herkesin bir hikayesi vardır ama herkesin
bir şiiri yoktur’ diyordu. Diğer bir şairimiz Sezai Karakoç ise ‘Leyla İle Mecnun’ adlı şiir kitabında
şu dizlerle sesleniyor bize: ‘Şairler yaşayamadıklarını yazarlar / Ama o yazılacak olanı yaşarlarsa
susarlar.’ Aslında şairler de bir nevi terapistler gibi değil mi? İçimdeki dehlizde cevapladığım bu
sorulardan sonra o günkü seanslarıma devam ettim.
Usta kalem Cemal Safi ile buluşmaya saatler kalmıştı. Kalbim, adeta bir pancar motoru gibi çalışıyordu. Saatler geçmek bilmiyor, dakikalar geçerken sanki bir başka şehre uğrayıp öyle
geliyordu. Bu arada seans aralarında üstadın şiirlerine tekrar tekrar ilkokul öğrencisinin
öğretmeninin ev ödevi olarak verdiği fişlere baktığı gibi bakıyor, her baktığımda farklı bir şiire
hicret ediyordum. Beni benden alan cümlelerin altını tren rayları gibi çift çizgi ile çiziyordum.
İş çıkışı alelacele, palas pandıras şekilde şiir gecesinin yapılacağı Atatürk Kültür
Merkezine doğru kaldırımları adımlamaya başladım. Aklımdan acaba üstat hangi şiirleri
seslendirecek? ‘Tek Hece’ şiirini de okursa benim için güzel bir akşam yemeğinin üzerine gelen bir
tatlı gibi olacak olmasıydı. Zübeyde Hanım Caddesi üzerine geldiğimde caddenin her iki tarafında
ağaçlar bir şair olup bir şiir olup kulağımda raks ediyorlardı adeta.
Bir taraftan Sezai Karakoç ‘Mona Rosa’ adlı şiirini, karşıdan Nazım Hikmet ‘Hoş geldin Kadınım’ şiirini, biraz daha ilerledikçe
Edip Cansever, Turgut Uyar, Şükrü Erbaş (Caddenin karşı tarafında Şair Şükrü Erbaş’ın eşi Hatice
Erbaş sesleniyordu: Babanız içerde şiir yazıyor diye/ çocuklarımı sesiz ağlattım ben) Cahit
Külebi, Fazıl Hüsnü Dağlarca… Oyuncu ve yönetmen Yılmaz Erdoğan tarafından "Kelebeğin
Rüyası" isimli filmi çekilen şair Muzaffer Tayyip USLU ve Rüştü ONUR… Kısacık ömürlerine
büyük şiirler katarak hayata gözlerini kapatan şairler, sanatlarını icra etmeye devam ediyorlardı.
Artık gecenin yapılacağı kültür merkezine gelmiştim. Birbirine dakikada bilmem kaç km hız
ile çarptığını bilmediğim bir kapıdan geçtikten sonra beklemeye başladım. Salon kapıları
açıldığında kimisini arkadaş zoru ile geldiğini, kimisinin boş zamanını değerlendirmek için,
kimisinin geçerken uğradım gibi… konuşmalara şahit oldum. Sahne güne özel olarak hazırlanmış.
Üstadın bestelenen eserlerini icra etmek içinde bir orkestra askeri düzende sahnedeki yerini çoktan
almıştı. Ve beklenen saat geldi üstat yeri bile incitmekten korkarak salona giriş yaptı.
Üstadın sahneye çıkmasını sabırsızlıkla bekleyen kalabalığa; hayat hikayesi hakkında bilgi
verildi. Program sunucusu, şairin demografik bilgilerini verdikten sonra söze şöyle devam etti:
"Şairin bugüne kadar 40 tanesi Orhan Gencebay tarafından olmak üzere Zekai Tunca, Selçuk
Tekay, Onur Akay ve Candan Erçetin gibi çok sayıda sanatçı ve besteci tarafından 150’ye yakın
şiiri bestelendi. Eserleri ise Zeki Müren, Bülent Ersoy… gibi çok sayıda usta yorumcu tarafından
okundu. TDK tarafından Türkçeyi en etkin ve güzel kullanan şair olarak ödüllendirilen Safi,
Eminescu madalyası başta olmak üzere defalarca Hürriyet’in Altın Kelebek, Milliyet’in Yılın En
Sevilen Şarkıları birincilik ve TRT’nin Yılın Şairi ödüllerine lâyık görüldü."
Büyük bir alkış koptu ama bu ses salonun çok kalabalık olduğundan değildi maalesef. Üstat ise; bugün Uşak’ta olmaktan
çok mutluyum bugün, aslında ‘Uşşak’ aşıklar diyarı demek dedi. Genç yazar ve şair Kaan Murat Yanık, Uzakların Şarkısı adlı kitabı yazmadan önce Cemal Safi ile konuşmuş olmalı ki kitabında ‘Uşşak’ makamı hakkında şöyle diyor: "Uşşak makamıdır bu
çalan. Göçebe ruhların sesidir. Tınıları su tabiatı barındırır. Dinleyenin içine su misali akar, bazen çağıldar hatta. Gün batımında dinlemelidir. Kalp ve dikriz ağrılarına iyi gelir. Ayrıca sevdiğine kavuşamayanlar ve gönül yorgunluğuna tutunanlar için birebirdir. Zaten adı üstünde uşşak, yani aşıklar makamı…"
Üstat şiirlerini seslendirmeye başladıktan sonra salonun ışıkları geceye yakışır şekilde sönmüştü. Üstat loş ışık altında yıldızların altında konuşur gibi eserlerini icra ediyordu. Arka fonda çalan yine aynı güzellikteki müzik, (müzik ve şiir) iki dansçının birbirine olan uyumu gibiydi.
Güzel olan her şey çabuk biter. Su misali aktı dakikalar. Salondaki dinleyicilerden bir tanesi üstada yazdığı bir şiiri okumak istedi ama ilginç bir şey oldu o dakikalarda kişi ‘hocam ben kara sevdaya tutuldum o yüzden de gözlerim yazdıklarımı görmüyor’ dedi. Üstat, ‘işte bunun adı aşk’ dedi. Kişi telefondan okumaya çalışıyordu üstat yine olaya el attı ve ‘şiir kağıda yazılır‘ dedi.
Ardından program sunucularından biri üstada ‘hocam bende naçizane bir şeyler yazıyorum mesela telefonum yastığımın altındadır aklıma geldikçe not alıyorum’ dedi. Üstat ise şiir teknolojiyi sevmez, ben şiirlerimi genelde gece yazarım mum ışığı altında ve bazen sabahlara kadar sürer’ dedi ve salona bir sessizlik çöktü. Şiir böyle yazılınca şiir oluyordu demek ki.
Dinleyicilerden biri Orhan Gencebay ile ilgili bir soru sordu. Üstat ‘Sevim (Orhan Gencebay’ın eşi) olmasa Orhan’ın iki yakası bir araya gelmezdi diye espri yaptı. Güz Gülleri şarkısı ile sevenlerinin kalbine taht kuran Hakan Taşıyan için ise ‘çok iyi çocuktu Hakan ama alkolü çok kullandı üzülüyorum ona diyordu’.
Salondaki duygu seli çağıldamaya devam ediyordu. Üstat her şiirini okuduğunda salondaki insanların boğazında bir düğümlenme olduğunu hissediyordum. Hiç bitmesin bu gece der gibiydi salonun duvarları. İçimdeki ses ise ‘güzel olan her
şey çabuk biter’ diyordu. Programın sonuna doğru yaklaştıkça göz yaşlarım sicim gibi akmaya
başladı. Program bitiş ve teşekkür konuşmaları yapıldı.
Salonun dışında ise üstadın sevenleri
kitaplarını imzalatmak için sıra oluşturmuştu. Bende o gece hikayesini de anlattığı ‘Ya Evde Yoksan‘ adlı şiir kitabını aldım ve imza sırasına geçtim. Sırada beklerken, kendisine yeni bir kitap alınmış ilkokul öğrencisinin heyecanı ile sayfaları karıştırmaya başladım. Cemal SAFİ 'safi duygularımla' diye imzaladı kitabını. Bir de hatıra fotoğrafı çektirdik kendisi ile…
Eve dönüş başlayacaktı ama oradan hiç ayrılasım yoktu. Gözlerim, Cemal SAFİ’nin
kitaplarını imzaladığı masadaydı. O, masadan kalkana kadar gözlerim adeta orada tutuklu kalmıştı!
Ben gidiyordum ama gözlerim terk-i diyar etmiyordu karşımda duran şiir coğrafyasını. Eve dönüşte
de bestelenen şarkılarını mırıldandım durdum Candan Erçetin den Git, Orhan Gencebay’dan Ayşen…
Cemal Safi yaklaşık sekiz aydır yoğun bakımda yatmakta. Bir internet sitesi haberine göre
üstada şiirleri ile oğlu Peyami Safa Safi aracılığı ile şiir terapi uygulanıyor. Üstadın
oğlu, arkadaşının tavsiyesiyle, görebildikleri kısıtlı sürede babasına kendi şiirlerini okuduklarını
bildiren Safi, babasının 12 Haziran’da gözlerini yeniden şiirlerle açtığını dile getirdi. Safi, ünlü
şairin komadan çıkış anını şöyle anlattı:
"Önce babamın şiirlerini okuduk. İlk birkaç şiirde tepki vermedi, üçüncü şiirde gözünü
kırpıp dudaklarını oynattı. Doktora haber verdik ama hareketleri durdu. Hatta doktor hanım
‘tesadüftür’ dedi. Şiirleri okumaya devam ettik. Bir öğrencisinin babam için yazdığı ‘Bekletme Bizi
Hocam’ şiirini okurken babamın gözünden yaşlar gelmeye başladı. Çok şaşırdık, çok sevindik. O
günden sonra babam tekrar hareket kazanmaya başladı."
Babasının yavaş yavaş ellerini oynatmaya başladığını, gözlerini açtığını kaydeden Safi,
"Bunda şiirin etkisi olduğunu düşünüyorum. Babamın dünyası şiirdi, 60 yılını şiire vermiş. Ondan
sonra her geldiğimizde, her görüştüğümüzde şiirini okuyoruz. Tepki veriyor, seviniyor. Doktorları
da seviniyor, ‘Devam edin’ diyorlar." ifadelerini kullandı.
Safi, "Yoğun bakımdaki personele babamın şiir kitaplarından verdik. Müsait olduğunda ona
şiir okuyor, güftelerini dinletiyorlar. Babam gerçekten komadan çıktı ve iyiye gidiyor.
Kaybedeceğimizi düşünüyorduk, kendimizi her şeye hazırlamıştık Şiir moral veriyor" diye konuştu.
Bu yazıma başlarken sadece üstat Cemal Safi ile 14 Şubat 2016 tarihinde olan bir anımı
yazmak üzere başlamıştım ama kalemim beni diğer şiirlere, yazarlara, şiir terapiye götüreceği
aklımın ucundan geçmemişti. Şiirlerin tedavi edici bir yönü olduğunu söylemiştim, söylemeye de
devam edeceğim. Bir gün hepimizin şiir terapinin ateşinde ellerimizi ısıtacağımıza inanıyorum.
Didem Madak ‘Pul Biber Mahallesi’ isimli şiir kitabında ‘Öyle çok şimşek çaktı gece / Ben sonu Z harfi olarak düşündüm / Son harf olarak Zeni düşündüm’.
Bizde hep Zeni düşünüyoruz, dualarımız Zeninle büyük üstat. Sevenlerinden dua bekleyen üstadı tekrardan sahnelerde görmek üzere, onun deyimi ile safi duygularımla…
20.02.2018
HARUN GÜNDÜZ
Psikolog
www.webart.blog/cemal-safi-ve-siir-terapi/

ŞİİRLERİ