1 — Humor ve lirizm.
2 — Ses.
3 — Ses.
4 — Cahit Külebi’de temel öge müziktir. En olağan duruma en
inanılmaz müziği uygulayan bir tutumu vardır. Çalışması bu yönden
Guillaume Apollinaire’in çalışmasını hatırlatır. Yalnız bir farkla :
Apollinaire’in şiiri yüzde yüz entellektüel
bir kökten çıkar; büyük bir
hayat değişimini de yanında getirme,
karşılama olanağıyla doludur;
zengin bir kelime hâzinesinden,
geçmiş şiirin zenginliğinden dil ve
zekâ yangınları çıkarır. Cahit Külebi ise Anadolu’nun ilkel katkısızlığına,
daha doğrusu Anadolu’nun
ilkel ve katkısız görünümlerine dayamıştır
çıkışını.
Nedir karmaşık
olan Anadolu’da? Tarih mi? Tarihten
soyunduracaktır şiirini. İşlenmemiş
bir coğrafya içinde hareket
edecektir. Doğadaki coğrafya değil, coğrafya kitabındaki idari bölümlere ayrılmış bir coğrafyaidır
bu. Köyler, kasabalar, şehirler,
kamyonlar, yollar. Doğa fragmanlarına
paralel olarak gelişen duygu
parçacıkları.
5 — Türküler. Cahit Külebi türkülerden hareket etmediği halde
çağdaş bir Karacaoğlan kimliğindedir;
sonuçta türkülere ulaşır.
Folklordan değil, folklora.
6 — Kırın şairi. Bizde kırı anlatanlar
hep piknikleri anlattılar.
Cahit Külebi kırın tek şairi. Ceyhun
Atuf Kansu ise Bozkırın şairi.
Bozkır deyince işin içine tarih de
giriyor çünkü.
7 — Şiirinin yapısı da anlattığı
şeye son derece uygun. Onun için
bir iç müziğe ulaşıyor belki de.
«Dağ çeşmeleri gibi serin, tertemiz»
bir şiir söylemek dileğinde.
8 — Bu onun bir yerde Türkiye’de
en modern şiiri söylemesine
engel olmamıştır. Şiirlerinin bitiş
mısralanna bakınız. Hiçbir şair bir şiiri bitirmeyi Cahit Külebi gibi
bilmez. Oktay Rifat bile.
9 — Kitaplarıyla şiirsel grafiği şöyle : Adamın Biri’nde humorla lirizm yanyana, hatta içiçe,
hatta bazan birbirine dönüşecek
biçimde. Büyük bir şehre gelmiş ve
yüksek öğrenimi sırasında ilk şaşkınlığını hemen atlatarak güven
ortamına girmiş bir kasabalının
gözlemlerini, izlenimlerini yazarak
başlıyor işe Cahit Külebi. Neşeli,
umutlu, parıltılı. «Nasıl sevmezsin
bu dünyayı» diyen bir tutum içinde.
Çocukça iyimser. İkinci Dünya
Savaşının hemen öncesinde yazılan
şiirin melankolisinden iyice
kurtulmuş, sağlıklı bir sesle konuşuyor. Yer yer Orhan Veli’nin konuşur
gibi yazdığı şiirlerin yöntemine
kenar temalarına ısınmakla,
onları hazan üstlenmekle birlikte
büyük bir cesaretle kendine özgü
bir şiir kurmaya doğru gidiyor.
Kurulmakta olan yeni şiirin en
renkli, en umutlu şairi olarak beliriyor.
Bu kitaptaki İstanbul, Hasret,
Hikâye, Sivas Yollarında, Yurdumuz,
Tabanca şiirleri Yenilik Şiirinin
ilk döneminin en çarpıcı örneklerindendir.
Öyle sanıyorum ki
yarına da bu niteliklerini aktaracaklardır.
Humor ve lirizm dedim
demin, Adamın Biri’nde humor hemen
her zaman daha baskın çıkmaktadır.
Kavganın ilk yıllarında
şiirimizdeki yeni aşı en iyi Cahit
Külebi’nin şiirinde tutmaya başlamış
görünüyordu. Eski şiiri yıkmaktan
çok, yeni bir şiirin dolaylarında
dönüyordu da ondan.
Garip’çilerin büyük zaferi kazanmaları
ya da kazanılan zafere
damgalarını basmaları, Fazıl Hüsnü
hariç, bütün yeni şairleri etkilemiş,
onları kendi özel konumlarından
Orhan Veli’nin dialektiğine
doğru kaydırmıştır. Bunu başka
bir yazımda da söylemiştim : sözgelimi
Cahit Sıtkı Tarancı kendi şiirindeki oluşmuş artık sarsılmaz
bir katılık kazanmış beğeniyi yıkarak
Orhan Veli’nin yedeğine girmiş;
önceleri evrensel insana tepeden
bakan, insanı geniş bir tarih çerçevesinde görmeye alışmak üzere olan Necati Cumalı, Güler’e şiirler yazmaya başlamıştır. Sabahattin Kudret Aksal'ın 1947 - 1954 yılları arasında yazdığı şiirlerde de aynı yaklaşma eğilimini kolayca görebiliriz.
Cahit Külebi’nin 1949 da yayımladığı Rüzgâr adlı kitabında da bu yönde yorumlayabileceğimiz bir yaklaşma, hiç değilse bir kararsızlık hali var. Gerçi Rüzgâr’daki şiirlerin birçoğu Adamın Biri’ndeki şiirlerle aynı zamanda yazılmışlardır. Ama kitabı bir bütün olarak ele alırsak ve ağırlık noktası yönünden değerlendirmeye kalkarsak söylediğim açıdan bir değişiklik göreceğizdir. Belki Rüzgâr bütünüyle Adamın Biri’ne göre daha usta işi, daha kusursuz bir kitap, ama Cahit Külebi’nin şiirsel girişimini kendine uymayan bir alana doğru götürüyor. Orhan Veli kesimine sürüklüyor.
Ama bu eğilim kendini asıl Atatürk Kurtuluş Savaşında adlı üçüncü kitabında gösteriyor. Bu kitapta sadelik bir kusur oluyor Cahit Külebi için. Konuşur gibi destan yazmayı denemekle Cahit Külebi bir tehlikenin eşiğine geliyor. Öyle sanıyorum ki Atatürk Kurtuluş Savaşında, onun en zayıf eseridir. Bu kitap sadelik şiirinin artık iyice tıkanmaya başladığı bir sırada yazılmıştır. Ve sadeliğin en aşırı, en uç bölgelerinde dolanmaktadır.
Dördüncü kitabı olan Yeşeren Otlar’da Cahit Külebi’de yeni bir değişme var. Bazı bakımlardan yeniden Adamın Biri’ndeki olanaklara dönüyor. Yalnız bir farkla ; bu kez hayata karşı iyice kötümserdir; hüzünlüdür. Umutsuzluğu söylemeğe başlamıştır. «Mahzun, alabildiğine mahzun». Adamın Biri’nde limandaki bütün gemilerin halatlarını bıçağıyla kesmek istiyordu. Yeşeren Otlar’da ise şöyle diyecektir : «Seferde bir gemi bir adam - Oturmuş bitmesini bekler».
Önceleri «Şehrin bütün çocuklarını alırım evlerinden / Hepsine kiraz çiçeklerinden / Bir çift kanat takarım / Çocuklar havalanır uçarak» dediği halde sonraları «Gülse çocuklar inanmam» demeye başlıyor. Garip’çilerden uzaklaştığı gibi kendi eski şiirinden de uzaklaşıyor. Lirizm baskın çıkıyor. Humor gerilere, alta gidiyor. Şiirindeki müzik artık çok erken çöken, çok erken çöktüğü için de inanılmazmış gibi görünen bir kederin ezgileri haline geliyor, öncü
bir duyarlık yerini klasik bir duyarlığa
terketmeğe hazırlanıyor.
Yeşeren Otlar’da Cahit Külebi’nin
bu yeni tutumuna tanıklık edecek
birçok güzel şiir var.
Son kitabı Süt'te ise düşünce
yönünün ağır bastığına dikkat
ettim.
10 — Bütün bunlar dışında,
Cahit Külebi'nin şiiri Yenilik hareketi
içinde özgürlüğünü korumuştur.
Özellikle çıkış günlerinde
öbür şairlerden hemen ayrılır : deyişiyle,
tavrıyla, şiiri tutuşuyla.
Sözgelimi Orhan Veli Kitabe-i Seng-i
Mezar'ı yazarken o oturup İstanbul'u
yazmıştır. Orhan Veli konuşur
gibi yazabilmek için mısra'yı «iptal» etmişti. Cahit Külebi fazla
dokunmadan önemsizleştirmiştir onu. Mısra, elastiki ve hareketlidir
Cahit Külebi'de, şiirin özel
bir parçası değil, herhangi bir parçasıdır Şiirsel yük doğrudan doğruya dörtlüklere ya da şiirin bütününe yayılmaktadır.
Kafiyeden ve
ses benzerliklerinden de çok yararlanır
Cahit Külebi. Daha çok
dörtlükler halinde yazar. Bunlarda
genellikle ikinci ve dördüncü
mısralar ses ilintisiyle bağlanır. Birinci ve üçüncü mısralar
serbest kalır. Ama Orhan Veli’den
asıl ayrıldığı nokta şiirinde bir iç
ses arama çabasıdır; nesirden kaçmaya çalışmasıdır. Orhan Veli eski
şiiri yıkmak için silâh olarak
nesri, nesir düzenini kullandı. Cahit
Külebinin şiirsel plandan pek
dışarı sarkmadığına tanık oluyoruz.
Zaten öbür türlüsü kendi şiirsel yapısına
da uygun değildi. Nitekim
Orhan Veli’ye yaklaştıkça başarı
çizgisi aşağıya düşme tehlikesini
taşımıştır hep.
CEMAL SÜREYA
Papirus, Sayı 11, Nisan 1967

ŞİİRLERİ