EDEBİYATIMIZIN ELLERİ VE NECAİ CUMALI

Arkada bıraktığımız 20. yüzyıl üstüne, dışarda ve içerde ilginç eserler yayımlandı; bu yayınlar sürüyor, daha da sürecek, sürmeli. Yakından bildiğimiz tek birikim o yüzyılınki; çünkü gördük, yaşadık.

İnci Asena’nın Yirminci Yüzyılda Yazınımıza El Verenler'i, o kafileye katılanlardan bir yenisi. Yazar, Adam Yayınları’ndan çıkan bir albümde, bir yetmiş sanatçının el izlerini ve el üstüne düşündüklerini bir araya getiriyor. Yeşilli kırmızılı, mavili morlu, sarılı kahverenkli yığınla el izi ve el üstüne özgün fikirler, değerlendirmeler. Mîna Urgan’la başlayıp Kaan Arslanoğlu'yla biten bir ilginç sergileme... “Sunu’’sunda şöyle diyor Asena:

“1999 yılında herkes bir ucundan tutmaya başladı yirminci yüzyılın. Ben de tutayım, dedim. Yüzyılımız yazınına el verenlerin el izlerini büyük panolar üzerine akrilik boyayla almaya başladım. Tanıdığım, ulaşabildiğim yazarları, şairleri aradım. Çoğu beni kırmadı. Geldiler, el izlerini verdiler. Fotoğraflarını da çektim. Sonra güzel bir kitap olacağı düştü aklıma. Gene aradım hepsini. El üzerine bir yazı, bir şiir istedim. Kırmadılar, zaman ayınp yazdılar. Hazırlanması bir yılı aştı. Sonunda bu kitap çıktı ortaya. Her zaman yanımda olan sevgili Erkal Yavi’nin ve sevgili Lokman Şahin’in desteğiyle. ”

Ve ekliyor: “Yirminciyüzyıl şiirine ve yazınına el verenler burada yer alanlarla sınırlı değil elbette. Çok daha fazla. Aramızdan ayrılmış olanlar var, ulaşamadıklarım var. Sayısız kitaplar üretmiş yüzlerce şair, yazar var. Bu kitapla hepsine teşekkür etmek istedim. Yüzyılımızı yaşanır kıldıkları için.”

Sayfaları çevirirken dalıp gidiyorsunuz...



İnsanın insanlaşması elle başlıyor, onu biliyoruz. Edebiyatın ilk seslenişi de şiirle oldu; ne var ki şiir, başta elle başlamadı, sözel oldu ve destanlar halinde kuşaktan kuşağa geçti, çok sonra yazıya döküldü. Yazının doğuşuyla, yani kalemin ya da onun yerini tutan bir başka nesnenin işin içine girmesiyle, el de edebiyatın oluşumunda rol alıyor.

Şairin de kalemi vardır.

Kalem, üstelik apayrı sorumluluklar yüklenir. Yazdığı güzel olmakla kalmayacak, yanlışsız da olmalı. Fuzulî, yanlış yazarak eserin ters anlaşılmasına yol açan cahil kâtiplere, “Kalem olsun eli ol kâtibi bed- tahririn" deyip bedduada bulunur.

İnci Asena’nın albümünde yer alanlara dikkat ediyorum, hepsi de kalemin onurunu -her yönden- önde tutmuş insanlar. Dilimizin böyle haller için yarattığı bir deyimle söyleyelim: Hepsi de “eli öpülesi” kişiler... Albümde Necati Cumalı da var. Bu yazıyı yazarken aldığım ölüm haberinin acısıyla satırlarımı sürdüreceğim.

Benim kuşağımdan olanların, 50’li yılların başlarında, arkasından koştuğu şairlerden biri de o oldu. O sıralarda Nurullah Ataç, Güzel Aydınlık’ı okuduktan sonra, dikkatleri ona çekiyordu.

Daha sonraki yıllarda, sanatçı, edebiyatın hemen her türünden eserlerle dağarını zenginleştirip durdu: Şiirler, öyküler, romanlar, oyunlar, denemeler...

Şiiri daha baskın görünür Cumalı’nın.

Daha başlardan, Şükran Kurdakul’un deyişiyle, “Doğayı ve yaşamı bir türkü hafifliği içinde yansıtan’ -o yalın, içten, aydınlık ve lirik- şiirlerde, aşk, sevinç, özlem gibi bireyin güncel kaygılarının yanı sıra, çağın sosyal sorunlarını da konu edindi. Onların içinde bir Hürriyet’e Övgü vardır ki, dünya edebiyatında özgürlük üstüne yazılmış birkaç büyük şiirden biridir.

“Boşuna değil dökülen kan” diye başladığı o şiir, hatırlayacaksınız sonunda şöyle biter:

Boşuna değil dökülen kan
Tarihin akışından anlıyorum
Kuvvet zamanla yıkılır
Yalnız senin uğrunda ölür insan
Yarası acımadan

Delisi olduğu güzelim Türkçesiyle, özellikle Ege yöresinin kasaba ve kırsal kesim insanlarının sosyal sorunlarına eğilirken gerçekçi edebiyatımızın en güzel ürünlerinden birkaçını yaratmıştır; kimi oyunları için de söylemeliyiz bunu.

Sevgili Cumalı, edebiyatımızın güzel aydınlığı artık eserleriyle yaşayacak. Yirminci yüzyılda yazınımıza “el verenler” arasında ön sıralardan birinde yer alıyordu. Edebiyatımızın başı sağ olsun!..

SERVER TANİLLİ
Cumhuriyet, 12 Ocak 2001

ŞİİRLERİ



ARKADAŞINIZA GÖNDERMEK İÇİN:





ŞİİR PARKI