İsmini çokça duymuşluğum yoktu, şiir kitaplarının arasından ilgimi çekti 'Grapon Kâğıtları', sayfalarını çevirdiğimde Pollyanna'ya mektupları ile karşılaştım şairin. Ayaküstü okumaya dalmışım ya gülümsüyor ve bir yandan da -hüznün böyle tatlı bir dili olabilir mi- diyordum. Kitabevinden kitapla birlikte çıktım, birkaç gün içerisinde kendimi kitabı arkadaşıma hediye eder halde buldum. Hediye eder etmez koştum telaşla kitabevinden bir tane daha aldım.
'Polyanna,
Sana göre insan
Profiterol yer gibi yaşamalı
Bir çamur deryası içinde
Küçük beyaz mutluluk topları yakalamalı.'
Şair, 1970'te İzmir'de doğdu. Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Tezgâhtarlık, sekreterlik, anketörlük gibi işlerde çalıştı. İlk şiirleri Sombahar ve Ludingirra dergilerinde yayınlandı. Grapon Kâğıtları isimli ilk kitabı İnkılap Kitabevi Şiir Ödülü'nü aldı. Ah'lar Ağacı ve Pulbiber Mahallesi isimlerinde 2 kitabı daha yayınlandı. 3 kitabı da farklı tarihlerde Metis yayınları tarafından yeniden basıldı.
Ruhunu ütüsüz ve buruşuk gezdirmeyi sevdiğinden hiçbir zaman yeterince "düzgün insan" olamadı. Kendisi bu durumu Varlık Dergisi (Sayı:1141, 1 Ekim 2002 ) Müjde Bilir röportajında şöyle anlatıyor;
"Benim hâlâ hayatımla ve bir kadın oluşumla ilgili çözemediğim bazı meselelerim var, bu meselelerle samimiyet ve cesaretle boğuşuyorum hâlâ. Bütün bunlar yokmuş gibi davranıp, kitabi şiirler yazamam. Şiirlerim ütüsüz ve buruşuk gezdirdiğim ruhumun diyeti bence. Bu yüzden hepsi benden parçalarla dolu. Bu yüzden biraz 'kadınsı', durup dururken bağıran şiirler."
'Rahmin kadar konuş diyorlardı bana
Hamile kalıyordum oysa durmadan roman
kahramanlarından.'
Didem Madak'ın şiirlerindeki kadınsılık, kadınlara has olan bazı hal ve durumları şiirinin özünde barındırmasından kaynaklanıyor. Yani bazı şair kadınların erkeksi bir dil kullanarak edebiyat ortamlarında yer bulmasına karşın kendi dilini kuran şair bu tarzdan uzak kalmasının da imkânsız oluşundan bahsediyor.
'Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
Balkona yorgun çamaşırlar asmayı
Ki uçlarından çile damlardı.
Güneşte nane kurutmayı
Ben acılarımın başını
Evcimen telaşlarla okşadım bayım.'
Şiirlerinin ithaf ve itiraftan oluştuğunu söylüyordu bir röportajında öyle okumuştum. 'Ne zaman gizlemeye çalışsam kendimi, İtirafın dibine vuruyordum.' diyerek halini özetliyor.
Şiirlerinde tartıştığı 'bay'a hitaben ( ki bu 'bay' belki geleneksel kabulleri taşıyan herkes olarak anlaşılabilir) çiçekli şiirler yazmak istediğini beyan ederken onun kızmasından söz etmesine rağmen bunu devam ettireceğini ifade ediyor satırlarda.
"çiçekli şiirler yazmama kızıyorsunuz bayım
bilmiyorsunuz darmadağın gövdemi
çiçekli perdelerin arkasında saklıyorum."
Kurbati isimli şiirinde yine bir kadının ayrıntılara ayarlı zihnini görüyoruz. Kasap dükkânından bahseden Şair, kasaplardaki boncuklu kapı perdelerini garipsiyor, etle kanla birlikte şıkırtılı boncukların tezatlığından, tuhaflığından söz ediyor. 'Ne tuhaf acıyla konuşamamak' diye de bitiriyor mısralarını. Kasaptaki bu tuhaflığın; Dünyadaki kan ve gözyaşıyla aynı anda tüm gelişmişlikler ve güzelliklerin bir arada bulunmasına benzediği düşüncesini son cümle fark ettiriyor biraz da.
Şair'in şiirinin karakteristik özelliklerinden bir diğeri de, yoksulluk / fakirlik dilini kullanması. Bazen 'susamlı ve yoksul şiirler' yazacağından söz eden şair, bazen de yoksul mahallelerin çocukları gibi herkese kocaman elleriyle 'çamurlu şiirler' uzatmaktan bahsediyor. Zengin ve seçkin olmanın temizliğinden uzak şiirleri, asil ya da artistik de değil üstelik kendisiyle alay eden samimi, mahalle şairi tadında.
'Tabelamı astım:
Bu şiirde asgari sanat tarifesi uygulanmaktadır.'
Şiirlerinin dili oldukça yalın, ifadeleri anlaşılır ve karmaşık kurgulanmış değiller. Bazen şiirlerin doğal seslerle bezendiği görülüyor. Mesela; 'Bıktığım şeyler ve yeşil fanila' isimli şiirinin 3 ve 4. bölümlerinde hıçkırarak ağlıyormuş gibi şiirin tınısı, yazılışı.
Şiirini konuşuyor gibi yazıyor Didem Madak, Konuştukları çoğu zaman dertleşmek niyetiyle seslendiği kadınlar oluyor. Kardeşi Işıl'dan başlayıp, Polyanna'dan Anne Karenina'ya, Ayla abla'dan Füsun'a, Leyla Teyze'den Miss Marple'a, Leman'dan Burcu'ya, Parmak kızdan Alice'e kadar uzanıyordu liste. Sadece kadınlar da değil üstelik Pinokyo'dan Raif bey'e ulaşan bir de erkek kahramanları vardı şiirinin.
Bu kadınlar başkaydı ya,
'Karnabahar kızartmıyordu asla
Başroldeki kadınlar.'
Şiirlerinde ölümün üzerindeki etkisini dillendiriyor, daha çok annesi dolayısıyla ölümle kurduğu kavgalı bir ilişkisi var. Artık onun için bütün üzgün oluşlarının adı oluyor, anne.
Şair, acısıyla da eğleniyor şiirlerinde öyle duruyor en azından, iki duygunun karmaşasıyla çarpık bir gülümseme kalıyor dudaklarında okurun.
'Acılarınızın karnı bahar olmuş madam dedi Zeyna!
Kelimeler içimde film çeviriyorlardı
Karnımdan şarkılar çıkacak Zeyna dedim
Karnımdan ışıklar…
Karnım otuz yedi ekran bir televizyona dönüşecek
Ve izlenme oranı yüksek bir paranoyak gibi,
Karnımdan çıkan şiirleri yazacağım.'
Pulbiber Mahallesi kitabında diğer kitaplarına oranla şiirselliğin çoğaldığını görüyoruz. Daha özenle örülmüş uğraşılmış satırlar izlenimi uyandırıyor okurken, belki şair'in ustalık dönemidir son kitabı. Yalnız özgünlüğünü asla bozmuyor ve yine kedisi Zeyna yoldaşlık ediyor satırlara. Pulbiber mahallesinden ilaçlarını içmeyi unutmuş bir deli olarak söz ediyor, zamanın düm-tek düm-tek ilerlemesinden bahsederken şiirini de aynı melodiyle yoğurmuş. Acıdan haber yok mahallede hiç olmamış sanki yalnız şarkılarına fazla pul biber atıyorlar, diyor.
Son olarak Pulbiber Mahallesi kitabının son sayfalarından bir alıntı yaparak Şairin vasiyeti olan dalgınlığımıza gelmek arzusunu gerçekleştiremediğimi itiraf ederim:
'Dilimi tutan pası ovalamak için dilimi çıkardığımda, ki şair dilini çıkartırsa onu kesmelidir. kestim. kesinlikle kesin bir dille ümidi reddettim. buna bir gün karşıdan karşıya geçerken karar verdim. çünkü çantasında sosyal fobi taşıyan bir avukat kadar mutsuzdum. çünkü çok çalışmam gerekiyordu ve depresyona girmeye vakit bulamıyordum. depresyona girememek nedeni ile çünkü öyle lop yumurta gibi. içimde kaskatı duran bir şeylerin varlığından kimseye söz etmiyordum. adliyelerde Kafka'nın ruhuna fatiha okuyarak dolaştığım günlerdi. çünkü çok içlenmiştim…
ısrarım çünkü yaşamaktaki. gücüme gitmişti.'
Öyle ya Sevgili Şair'in dediği gibi; 'Ümitvarların acısı büyüktür.'
Not: Yazıdaki bütün alıntılar Didem Madak'ın 'Gropan Kağıtları, Ah'lar Ağacı ve Pulbiber Mahallesi' isimli metis yayınlarından çıkan şiir kitaplarından yapılmıştır.
NEBİYE ARI
Şehrengiz dergisi, 11. sayı

ŞİİRLERİ