TARİHİ KAZAN BİR ŞAİR

Bu yıl Yapı Kredi Yayınları'nda beş kitap birden çıkardı Enis Batur: İki Deniz Arası Siyah Topraklar, Doğu-Batı Dîvanı, Seyrüsefer Defteri, Bu Kalem Bukalemun ve Bu Kalem Melûn. Enis Batur'un birçok kitabı için uzunlu kısalı yazılar yazan Ahmet Oktay ile Enis Batur üzerine söyleşi yaptık.

Kültür Servisi: Son kitabınız da onun Opera'sı üzerine bir inceleme / çözümleme: İsrafil'in Sur'u. İlkin, Batur'un performansı ve yazma hızı üzerinde duralım.

Ahmet Oktay: Bu, hız kavramını nasıl yorumladığınıza bağlı. Aragon'la kıyasladığınızda Mallerme nerdeyse kısırdır. Ama unutmamak gerekir ki, Mallerme, Batur'un Seyrüseferdeki sözleriyle "damarlarını kurutan" o kısırlık noktasına erişebilmek için çok hızlı / yoğun birtinsel / düşünsel yaşam geçirmiştir. Nâzım'ın yanında Orhan Veli de öyledir. Ama şiirsel etkisinin Nâzım'a yakın olduğunu da söylemek gerekir. 'Hız'ın sayısal / nicel özellikleri ile nitel / potansiyel özellikleri arasında sorunsal bir dolayım vardır.

Düşünsel ve kültürel hız

Ben Batur'u 1978'de tanıdım. Dört ince kitabı vardı: Belli ölçüde seçkinci bir entelektüalizm yansıtan ürünler: Eros ile Hgades, Bir Ortaçağ Yalnızlığı, Nil ve Ara-Kitap. 19 yıl sonra toplam kitaplarının sayısı 60'ı aşmış bulunuyor. Bu sayıya ulaşabilmeyi sadece fiziksel ve nicel hız kavramıyla açıklayamayız. Bu kitapları zorunlu kılan, yazdıran düşünsel ve kültürel hızı, o hızı anımsamak zorundayız. Gerisi zaman ve çalışma sorunudur.

Bizden önceki Nâzım ve Orhan Veli kuşağının da, bizim kuşağın da bohemde fazla kayıp verdiğini düşünüyorum bugün. O yıllarımı pişmanlıkla anmıyorum elbette. Deneyler edindim. Ama yine de bir kayıp söz konusu. Bohemin dışında kalmayı başaran Attilâ İlhan'ı anımsayalım. Onun hızı finiş'ten aşağı kalmaz, sinema ve tv senaryoları da anımsandığında. Bu noktada, yazmak / çok yazmak konusunda doğrudan Batur'un kendisine gitmek gerekir: Seyrüsefer Defteri'nde anlatıyor.

Enis Batur, edebiyatımızın önceki adlarının yazınsal amaçları, düşünsel güzergâhları, yazma teknikleri göz önünde bulundurulduğunda, söylemek gerekir ki; farklı bir damardan gelmektedir. Yazmayı bir duyarlık ve yetenek sorununun ötesine taşır; bir varoluş, bir bilme ve yapma / kurma sorunu olarak konumlandırır. Bu Kalem Melûn'daki bir cümlesini değiştirerek söyleyeceğim: Yaşama ve ölüme yazıyla direniş çaresizliğini tek çare olarak seçmiştir.

Kültür Servisi: Öyleyse oradan sürdürelim. Bu Kalem Melûn nasıl bir kitap sizce. Bir not defteri mi öntasarıları, projeleri içeren?

Ahmet Oktay: Bence müstehzi bir kitap Melûn, her ne kadar Enis, Seyrüsefer Defteri'nde istihzayı tutum olarak benimsemediğini söylüyorsa da. Kuşkusuz, tek ya da birkaç muhatabı yok sarakaya aldığı... Yapılmış bir kitap olarak Melûn'un iç yapısından kaynaklanıyor istihza.

Batur, belirttiği üzre, yazıl(a)mamış / gerçekleştiril(e)memiş metinlerden, projelerden yola çıkarak, bir projeler kitabı oluşturuyor. Bir yazımsal projenin düşünsel / kültürel ard-alanını ve tekhne sorunsalına ilişkin kaygıların mayınlı arazisini sergiliyor. Kitaplar gaipten doğmaz çünkü. Örneğin "Takma-Baba" fragmanı: Kendi babasına yazdığı bir mektubun anlamını Kafka'nın "Baba'ya Mektup"unu okuduktan sonra başka türlü görür. Bu metne başka bir zamanda yürüyebilir. 1959'da Bursa'dan İstanbul'a, babama yazdığım zehir-zıkkım mektubu verebilmeyi isterdim Enis'e, iki oğul ve iki baba için bir karşılaştırma zemini oluştururdu. Yetke, tahakküm ve direniş biçimlerine ait, mikro düzey toplumbilimsel ve ruhbilimsel veriler.

Arkeolojik katmanlaşma

Şiirindeki tarihsel kazının kendi yapıtı içindeki arkeolojik katmanlaşmasını da izletiyor Bu Kalem Melûn. Yadırgandı çünkü Opera'daki çaba. Ama orada dinsel metinlere, söylenlere, geçmişe döndüyse burada da, bir tür Ahit Sandığı sayabileceğimiz arşiv sandığına attığı "Amerikan Pasajı" fragmanına dönmeyeceğine dair hiçbir sözleşmesi yok bizimle Batur'un. Parçanın bitiş cümlesi müstehzi değil midir?:

"Bana bir roman konusu verin, dermiş ya Colette."

Konu orada duruyor, ben de yazabilirim günün birinde. Kaldı ki, yazıyorum, bir başka metninden kalkınarak Mektupçu'yu.

Sur'da yazdım: Enis Batur daha başından, okurun beğenisini hiç önemsemeden, bir Büyük Yapıt düşüncesini ön-almıştır. Başarır başarmaz, sevilir sevilmez, o ayrı sorun. Performansı ve hızı buna göre ayarlanmıştır. Eşim Tülay Türa ile, uçuşan yeşil papağanları ben de izledim balkondan.

Ben fark edemedim buradaki kendiliğinden olan ile kendiliğinden olmayan poetik sorunsalı. Batur Doğu-Batı Dîvanı'nda yazdı. 12 Mart döneminde yaşanan baskıyı yasal engelleri aşarak yazabilmek amacıyla tarihe dönmeyi amaçlamış, Burckhardt'ın İtalya'da Rönesans Kültürü'nün ikinci cildinde karşılaştığım Savoranola'yı merkeze alan bir oyun tasarlamıştım. Yazamadım.

Ben de bu projeyi Plutakhors'un kitabının adını vermeyi tasarladığım Paralel Hayatlar'ın "Ateşte Sınananlar" bölümüne postaladım Bruno ve Mansur'la birlikte.

Ben söz etmedim, ama Enis Melûn'da söz ediyor Savoranola / Mansur'dan bir başka bağlam çerçevesinde. Söylediğim gibi farklı bir damardan geliyor. Ama yine de yazacağım "Ateşte Sınananlar"ı ve Paralel Hayatlar'ı.

Şunun için söylüyorum bunları: Enis Batur'un kitapları sürekli biçimde birbirlerine gönderme yaparlar. Orhan Koçak bir konuşmalarında söylemiş Enis'in yazdığına göre: "Kimseye açıklama fırsatı vermiyorsun şiirini" diye.

Doğrudur: Doğu-Batı Dîvanı'nda yer alan "Digenis" şiirinin açıklamasını ve kaynaklarını Seyrüsefer Defteri'ndeki "İstanbul'da Bir Hayalet: Thomas Whittemore" yazısında verir. Tarihi kazan şair, söylediğim gibi, kendi katmanlarını oluşturur bir yandan. Birileri kazsın diye.

Başından beri oyunbazdı

Kültür Servisi: Doğu-Batı Dîvanı'na geçelim: Opera'dan belirgin bir kopma'yı ya da sapma'yı mı imliyor? Aradığı ya da yakaladığı ne acaba?

Ahmet Oktay: Bir sapma da söz konusu elbet, eğer biçim ve biçem düzlemindeki ayrışma bir sapmaya delalet ediyorsa. Dîvan, onun üzerine bir kitap olan Seyrüsefer'le birlikte okunmalı derim ben. Opera kriptografik ve tarihe ilişkin öğeleriyle apokaliptik bir metindir. Dîvan daha dingin, durmuş oturmuş, daha da önemlisi gün görmüş, bilgelik edinmiş bir metin.

Okuru terörize etmez. Tam tersine: Teemmüle (reflexion) çağırır. Açık bir anlatı (narration) düzeyi içermesinin nedeni de budur. Birincinin imgesel yoğunluğu ve şiddeti, yerini betimlemeye ve düzdeğişmeceye bırakır. Gündelik yapıp etmelerden, alıntılardan, yaşamın ıvır zıvırından öze doğru yürüme girişimidir Dîvan. Soruna buradan yanaştığımızda, Opera ile Dîvan'ın aynı doğrultuya oturduğunu düşünmekten yanayım ben.

Yazı, yaşamını bu işe göre ayarlamış herkes için, son kertede, bir ölüm kalım satrancıdır. Ama bu ortak payda, oyuncuların hamlelerini ve hamleleri örgütleyen stratejiyi bir örnek kılmaz. Enis Batur başka oyunculara benzemeden oynuyor.

Başından beri oyunbazdı. Eskiden salt metin için oynuyordu, giderek insan için oynamaya başladı. Çünkü, yazı ve yorum; her zaman bir öznenin yazısı ve yorumudur; kişisel mitologya da insanlığın Büyük Anları'na eklemlendirilmeden var kılınamaz.

Cumhuriyet, 11 Kasım 1997


ŞİİRLERİ



ARKADAŞINIZA GÖNDERMEK İÇİN:





ŞİİR PARKI