
ELOĞLU'NUN MEZARI KAYIP
Sizlere bir şey duyurmak istiyorum. Metin Eloğlu’nun mezarı kayıp ama bu konuya girmeden önce, bu keşfi yapmaya beni iten anlamsız günü ve azıcık da Metin Eloğlu’nu anlatmak istiyorum.
Metin Eloğlu tam anlamıyla bir şairdir (tam anlamıyla espridir) ve çok iyi bir şairdir, zirzoptur, zıpırdır ve soyadıyla başı beladadır, bir şairi anlatırken ait olduğu edebi topluluk ya da şiire bakış açısına değinilmeli biliyorum ama yazıyı okuyanların bir zahmet içinde bir merak oluşursa araştırıp şiirlerini okuyup bu konuya dair fikir sahibi olabileceklerini düşünüyorum, bunun yanında benim anlatmak istediğim zıpırlığı ve serseriliği yüzünden askerliğini beş yılda tamamlayabilmiş, şiirlerinde artık iyice alışmış olduğu kimsesizliğini, yalnızlığını ve özellikle fakirliğini sürekli ti’ye almıştır,
"Benim evim gecekondu
Eloğlunda apartman
Eloğlunda ince müzik
Benimkisi aman aman
Benim kuru başım bana yeter
Eloğlunda karı kızan
Ben keçileri kaybettim
Eloğlunda usta çoban
Bu soyadı bana haram"
Bakın burada ne güzel incecik ti’ye alıyor. Soyadından ne kadar şikayet etse de, bu soyadı ona haram olsa da, aslında bu soyadını ondan iyi kimsenin taşıyamayacağı da aşikar, eloğludur o, yanlış anlamayın mezarının kayıp olması kendi tercihi değildir, ama devletimizce kimsesizliği soyadıyla tescillenmiş olsa da, mezarlıklar müdürlüğü mezarını kayıplara karıştırarak bu tescillemeyi “mezarsız eloğlu” sıfatıyla pekiştirmiştir.
Anlamsız bir gündü diyorum, çünkü insanların selfie çılgınlığı sosyal medyada tam gaz devam ediyordu, çünkü video dublajı çılgınlığıyla sahte bir eğlence kültürü yeni baş gösterse de devasa boyutlara ulaşmıştı, çünkü IŞİD çetesinin katlettiği karikatüristin ölümü unutulmamıştı ama unutulma sürecine tutulmuştu en azından, çünkü hala Mao Zedong’un eline Photoshop’la kır pidesi yerleştirilip çılgın eğlenceler yaşanmaya devam ediyordu ve ben farklı bir şey yapmak istedim. (Bu da belki benim marjinalleşme çabamdır, ben video dublajını anlamsız bulurken bunu yapan arkadaşlar da şayet bu yazı yayınlanırsa ve onlarda okumak gafletinde bulunurlarsa, sen de marjinalsin diyebilirler, eh amenna denir ne yapayım?)
Çok uzatmadan o günü anlatmak istiyorum, kafamdaki kurgu internetten mezar yerine bakıp, sonra mezarının başına gidip ölüsüne kendi yazdığı şiirleri okumaktı, fakat işler sarpa sardı, bir buçuk saatlik internet araştırmam sonucunda eski bir gazete haberinde şöyle bir yazı okudum “Ölümünün ikinci yılında Karacaahmetteki mezarı başında anıldı.” ve beklemeden Karacaahmet’e gittim.
Mezarlığın tepesine tırmanıp mezarlık müdürlüğünü buldum, dedemin mezarını aradığımı söyledim. Mezara son ziyaret 10 yıl önce yapılmıştı annem tarafından ve annem iyice yaşlandığı için mezarın yerini hatırlamıyordu kurgum bundan ibaretti. Bu hikayeyi anlattıktan sonra bilgisayarda yıl, isim, soyisim yazarak arama tuşuna tıkladı, tahmin edersiniz çıkmadı, ölüm defterlerini görmek istedim izin verilmedi, görevli abi yıl yıl tutulan ölüm defterlerine bakıp geldikten sonra da böyle bir mezarın olmadığını söyledi.
"Hayır var ve siz bulamadınız, ben bakarsam bulurum." çıkışımdan sonra arşiv odasına indik birlikte. 1985 yılı 16 Ekim, çirkin bir el yazısıyla, Metin Eloğlu, Çamlıdağ, 1. ada, Karacaahmet yazılı sayfayı buldum, ikimizin de gözlerinde oluşan ışığı görmeliydiniz. Mezarı bulabilmemiz için gerekli bilgilere erişmiştik, hiçbir engel kalmamıştı. Bilgisayarda görevli abi özgüvenli parmaklarıyla bu seferde 1. ada kısmında arattı mezarı ve yine bulunamadı.
Dedemin mezarını kaybettiniz diye bağırmaya başladım, ufak bir itişmeden sonra pişkin pişkin ”Mezarlara teker teker bak, 25 dönüm arazi zaten, 1 ay ararsan bulursun” esprisini duyunca daha fazla dayanamayıp artık avazım çıktığınca bağırmaya başlamıştım, sinirliydim, ölüsünün kaydını yaptırmaya gelen ölü yakınları onca acısının içinde bir de beni sakinleştirmekle uğraşmak zorunda kaldılar.
"Hepinizi mahkemeye vereceğim." tehditlerimin ardından yaka paça dışarıda buldum kendimi. Tıpış tıpış evime döndüm. Bu anımı sevgili dostum (böyle de deyince, uzun bir Rus ismi gelecekmiş gibi oluyor) İbrahim Kurban’la paylaştıktan sonra, bunu yazmamı önerdi ve belki böylece mezarı bulabilecektik. İkna olup yazdım bende. Yanıma 25.000 yürekli insan arıyorum. Bu sayıda insanla oraya girersek bir günde mezarı bulabiliriz. Yayınevi toplu şiirlerini basıp 35 liradan satsa da bir kitabını, bu şairimiz hala kimsesiz ve yeri bilinen bir mezarı bile yok. Dedeme şiir okumak istiyorum ve bunun içinde mezarını bulmalıyım.
Lütfen yardım edin.
ENDER ÖLMEZ İstanbul Üniversitesi,
Genç Gazete Blog, 28 Ocak 2015


ELOĞLU'NU BULDUM, BULMASA MIYDIM KEŞKE?
Sizlere bir şey duyurmuştum bir netice almak için, istediğim Metin Eloğlu’nun mezarını bulmaktı, yazıyı yazdıktan sonra eski İÜ İletişim'li arkadaşım Samet geri dönüş yaptı, "Biliyorum mezarının yerini birlikte gidelim." diye, az buçukta tarif etti, birlikte gideriz diye sözleştik.
Dört gün sonra yani bugün, Karaacaahmet’e ortalama uzaklıkta yerel adıyla Çakaldağ Mezarlığı’na gittik birlikte. Eliyle koymuş gibi bulamadı, bir saatlik aramalarımızın sonucunda yorgunluktan yaslandığım mezar taşına göz ucuyla baktım ki (film sahnesi gibi) mermerde Metin Eloğlu şair ve ressam yazıyordu. "Buldum!" diye bağırdıktan sonra Samet koşar adım yanıma geldi.
Şimdi mezarının başındayız kırık dökük bir mezar taşı yok, etrafında küçük paslı demirlerde yok, kahverengisi pisliğe bulanmış toprak vesaire var. Birer şişe şarap aldık; şaka gibi muhit, Maklube Tepsisi adlı lokantanın hemen yukarısında tekel bayisi var, birer şişe şarap aldık. Mezarının başına tekrar geldikten sonra, arada bir mezara döküp arada bir içerek bitirdik şaraplarımızı. (Tabutta röveşata veya “Gadjo Dilo” filminden hatırlarsınız bu sahneyi, ne yalan söyleyeyim özendim ben de, hem anlamlı olur diye düşündüm.) bir şiirinde şöyle diyordu: "Gayri şarapsadım ben İstanbulsadım" hem biz içtik hem de eloğlu şarapla özlem gidermiş oldu bir nebze.
Neden anlatıyorum bunları size, bakın bunu ben bilmiyorum sadece bilin, buldum mezarını ararken de söylemiştim aradığımı, bulduktan sonra söylemek hakkım benim, hakkınız bulduğumu bilmek, fakat nedir ki ben mezarına dair hikayeyi çok sevdiğim biriyle paylaştıktan sonra (bu kişi sevgili dostum İbrahim Kurban değil) "Yaşarken kimsesizdi, bırakalım, ona öyle şatafatlı yeri bilindik bir mezar yakışmaz" demişti. Ne de güzel demişti, ben mezarı arıyordum, behey 35 liraya toplu şiir kitabı satılan çok çok sevdiğim serseri şair Metin Eloğlu’nun ölüsüne, ölüsüne de denmez ki, ölü bedenini çürüten toprağa demek daha doğru hem bir şairden bahsediyorum böylesi daha şairane. Evet, ölü bedenini çürüten toprağa şiir okumak istiyordum, buldum mezarını ve tam istediğim gibi o iğrenç mermerin yanında okudum istediğim gibi, okumak istediğim şiirleri, bizzat toprağa.
İstediğim olmuştu. İşte bulmuştum mezarını okumuştum şiirleri, İbrahim Kurban nasıl haklıysa o çok sevdiğim kişide öyle haklıydı, biri yaz buluruz demişti diğeri bulma ona kaybolmak yakışır demişti, zaten yaşarken de kayıp değil miydi, cahil güdülerim tatmin oldu. Yaşarken kayıp olan Eloğlu öldüğünde de mezarının içinde bir başına eloğlu olarak kalmalıydı hiç bilinmeden, buldum dedemin mezarını, dedem mutlu olmadı böylesi ona yakışmazdı, ne yani mezarı Aşiyan Mezarlığında dayalı döşeli olsa şıp diye gidip bulsam daha mı iyi olurdu. (Video dublajı geldi yine aklıma, bakın ben video dublajını anlamsız buluyorum, siz de şöyle dersiniz, mezar arıyordu şiir okumak için ölüye, buldu mezarı ve okudu şiirleri, şimdi de şikâyet ediyor, eh amenna denir bu da benim çelişkilerim).
Aşiyan Mezarlığı’nda parlak taşlar içinde olması içler acısı olurdu, böylesi de içler acısı, yani en azından öyle de böyle de benim içim acıdı, yaşarken ördü o kayıp çemberi kendine hiç istemeden, ne olmuş ki yalnızsam, ne olmuş ki gönlüme uğrayanlar, uğramıyorsa yanıma dercesine yaşadı, hatta bir şiirinde şöyle demişti;
"Bunca yol yorgununa bir uzanımlık yer bile yok
Ama nice Yunus’ların mezarı kaç dağda birden"
Bakın ne anlattığını, anlatmaya çalışmayacağım (vallahi de anlamadığımdan değil gayet açık haykırmış), ilk yazıda demiştim tanımayan varsa açıp acık araştırsın diye, ama araştırmayanlar varsa da şu iki dize, anlamamıza yeter diye düşünüyorum, sevgili dedem Eloğlunu.
Lafı çok uzatmadan ilk yazıyı yazdığımda destek elleri uzandı, ben de varım birlikte bulacağız gibi birçok mesaj aldım. Desteğini esirgemeyen herkese tekrar teşekkür ederim. Olayı yazdım ve buldum.
Ama demişti ona kaybolmak yakışır diye. Yayınevi bulmadı mezarını biz bulduk, bununla övünebiliriz evet ama sevgili dostlar dediğim gibi bulduktan sonra da benim içim rahat etmedi, sizinki de etmesin. Dedemi yalnız komayın, arada bir yanına gidin, kimsesizliğini hatırlasın.
Ama şöyle denir:
Kılıç çeken kılıcıyla ölür.
(D.Madak)
Ama şöyle denir:
Bu daha başlangıç mücadeleye devam, kimse kimsesiz kalmayana dek.
ENDER ÖLMEZ İstanbul Üniversitesi,
Genç Gazete Blog, 4 Şubat 2015
 ŞİİRLERİ
| | | | | |