MİTHAT PAŞA (1)

Bir yanda bütün hâb-ı girân, fakr ve sefâlet, Bir felc-i umûmî ve ‘amî, kahr-ı cehâlet… Bir yanda safâ, ‘îyş ve tarab, zevk ve sefâhet, İsrâf ve gınâ, hırs ve hevs, şevk-i refâhet Bir yanda bu milletle vatan, hâsir ve sâbir, Bir yanda hükûmet-i mütekebbir, mütecebbir… Bir yanda tevâlî ve temâdî-i mesâib, Bir yanda bütün gadr ve teaddî-i muharreb! Tazyîk-i sefâletle tekâzâ-yi mezâlim. Her sahnede bir başka temâşâ-yı müellim: Hep fâcia, hep hâile, hep mâtem-i mektûm… Bir devre-i mahsûsa… Ve bir âlim-i meşûm. Pür-hande ve pür-nûr ve gınâ pencerelerden Her, her gece bin nağme-i ikbâl ve saâdet Bin giryeyi, bin şîve-i hüsrânı boğarken, Binlerce pür arayış nâmus ve nezâhat, Binlerce ve binlerce sezâvâr-ı terahhum, Aç, hasta ve yoksul kadının kedd-i yemîni Bir dilbere şükrâne-i nâçiz tebessüm, Bir kahbeye bir câize-i raks ve tegannî, Gurbetzede, âfetzede, bîçâre ve hâsir Yüz hâneyi tahlîs ile terfîhe müsâid Bir servet ve sâmân – ki vatandaşlara âit – Bir Moskofa, bir hâine bir cizye-i müyesser, Hep feyz-i vatan böyle açıktan yâ hafiyen Pâ-mâl müsâvî olarak mahv edilirken, Bir nâsîh: Mithat Paşa, ulvî ve mükerrem, En muhterem insanlığa timsâl-i mücessem, Vicdânı bütün adl ile insâf ile mücehhez, Zâlimler için gayz-ı mukaddesle mücehhez, Bî şâibe, bî kayd-ı avz, hısm-ı müsâvî, Kalben kuduruk müjde-i tevfîkini hâvî Çıkmış ve – fedâkâr ve serefrâz-ı hamiyet – Etmişti o alçaklığa ilân-ı husûmet. Bir millet-i muhyî, denâetleri hâdim Bir darbe-i icâz ile ifrît-i mezâlim, Sarsıldı ve devrildi… Fakat zulm ve habâset Bâkîdi… ve emrâz-ı müsâvî ve hıyânet Saray muannidi… Müdâvât ise sathî. Var belki esâsen biraz ihmâl ve terâhî… Mümkün.. Fakat ifrât-ı takayyudla beraber Âfet yine takîb edecek seyrini, derler. Eyvâh evet, edvârını takîb edecekmiş, Bir hastalığın nüksü olurmuş daha müthiş. Ey muhterem insan, sana vicdân neyi telkîn Ettiyse, sen îfâ-ya çalıştın ve bi hakkin. Hep fıtratadır zell olacak bunda ne var ise, Bundan gelemez şan ki bir şeyn ve nakîsa. Ey mün‘im-i feyyâz ve vatan-perver-i a‘zâm, Efrâd-ı ahâlî gibi hatta o muazzam Akvâm ve hükûmet-i cihânın bile mutlak Kuvvetlerinin bir sonu, bir haddi var ancak. Her niyetin üstünde irâdât-ı meşiyyet, Fevkinde kuvvâ-yı beşerin hükm-ü tabîat, Her kudretin üstünde kader, hâkim ve âmir, Her şey bu büyük kuvvete münkâd-ı ezeldir. Zâhirde o pâyân-ı şebistân-ı mesâib Heyhât, o tahavvül, bu büyük millete kâzib Bir fecr-i ümîd oldu… Fakat Midhat’a, efsûs Bir devr-i küsûf oldu uzun, kapkara, menhûs. Bunlar fakat îcâb-ı tabî-i kaderdir, Namus ve metânet… Sonu elbette zaferdir, Bir fecr, evet olsun hâdî-yi kâzib… Fakat âhir Bir fecr-i hakîkî onu takib edecektir. Hurşîd meâlîye küsûf olsa da târî Er geç yine tenvîr eder eflâk seheri Mümtâz ve hakîkî küberânın, fudelânın Çok kere mükâfâtı olan cevr ve ezâyı Tağrîbî ve ta‘zîbî ve her kahr ve cezâyı İşkencenin envâını, envâ-ı belânın İhnâk ile idâma kadar hepsini gördük. Ser-şâhik-i tebcîl ve celâlin sana hasrı Bundan… Bu sebepten yine “Mithat Paşa Asrı” Unvânına şâyân bu büyük asr-ı temeddün. İmkânını idrâk ile bir mevt-i karîbin, Tahlîs ile îsâl için aksâ-yı kemâle, Uğrunda bütün mâhasalın, mâmelekinle İfnâ-yı hayât eylediğin mülk-ü garîbin. Bî-kes vatanın hissiz uzak bir köşesinde, Evlâd ve ‘ıyâlinden uzak, hasta ve muhtâç, Her gün yeni bir kahra, bin işkenceye âmâç, Katillerin en sonra yedd-i müfteresinde Ta’zîb edilirken, boğulur, öldürülürken… Yok, yok, bu derin karhayı teşrîh ile şimdi Millette hurûşân olan eşvâk ve ümîdi Câiz değil etmek yine pür mâtem ve şüyûn. Ta’zîb: O, bu dünyada mükâfât-ı âlî, Her lahza boğulmak: Biraz insâf ile hisse Kim mâlik ve sahipse, biraz kim düşünürse Her gün bu onun kısmetidir, her gece hâlî. Lâkin seni bir pençe-i cellâd hıyânet İplerle ve işkence ve ihnâk ile boğdu: Bir demde ki sen hâlik-i zî-rahmet vücûdu Etmiş duruyordun yine mihrâb-ı ibâdet (2) Ölmek… Bu da kanûn-u tabîat… Seni lâkin Öldürdüler, eyvâh evet öldürdüler… Ammâ Zulm, etti bu gün sâde senin cismini ifnâ, Târîh ise bir mahfaza-i yâd bilindik. Bir gün biliverdik ki nihâyet geleceksin Tahlîse bütün mülkü o kânûn ile tekrar, Sen hiç ölemezsin… Ve çoğaldıkça asırlar Hep yükselecek, yükselecek, yükseleceksin. Sen, ölmedin asla… Bu büyük sahnede herkes Bir hatıra, bir nümâyân ve nihândır, Bir hatıra: Tâbân ve hazîn, muzlim ve şâtır, Bir hatıra-i mâziye: Melûn, ya mukaddes. Sen ölmedin asla… Koca bir kavm-i yetîmi Bir mevt-i muhakkaktan alıp kurtaran olmaz, Tâ arş-ı ilâhîye çıkan hatıran olmaz, Olmaz vatanın rûh-u rehâkâr azîmî. Haysın, yine hâmî ve nigahbân-ı vatansın… Fıtrat, beşeriyet, medeniyet sana, mazlûm, Cânilerin alçakça revâ gördüğü meşûm İşkencelerin fikr-i günâhıyla utansın. Ferdâ-yı memâtında, yok, ey rûh-u müebbed, Her bir günü tevfîk-i ilâhîyle müeyyed Henkâm-ı hayâtında Hudâlar gibi yâdın Târîhi aşıp geçti… Esâtîre kavuştuk. Mahrûm-ı meâlîyse, velev hâkim ve mesûd, Bir sâhib-i iklîl ve serîrin yine mahdûd Bir devri var… En çok yaşayanlar bile hatta Bir hâle hükümrân olur… Âtîse serâpâ Yüksek ve büyük başlar, açık cephelerindir. Hâkim, mütehakkim, mütehekkim, mütekebbir, Lâkin yine hâk olması kat’î ve muhakkak Başlardaki efserleri teşkîl eder ancak Toprakların altındaki ahcâr ve meâdin… Nâmûs ve dehâ muttali‘ her fark bilindik İklîl-i kemâlîse hep ecrâm-ı semâdâr. Hurşîd-i ezel, tâbiş-i şebtâbı karartır. Bir parçacık insaf ile bir parça adalet: Bilmem ne kadar eski zamandan beri millet Yalnız buna muhtâç idi, yalnız buna açtı. Kânûnun o şehre necât-ı avrı açtı. Ey yâdı bütün millete bir kıble-i tahdîs, Ey heykel-i vicdân ki esâtîre katılmış, Ey nâmı – mezâlimle otuz yıl kapatılmış – Milyonca ağızlarda bugün lafza-i takdîs, Ey ruhu bütün kavme ebed hâmî-i müştak Cahilse de, makhûr mezâlimse de millet Hissiz değil, ölmüş değil… Ey nâşir-i ni‘met, Nankör değil, alçak değil… Er geç sana lâik Bir heyet-i tâbende- füyûzât olacaktır… Mâziyi müverrih nasıl isterse düşünsün, Artık dün, o muzlim şeb eyledi tahazzun Ma‘dûm, ebediyen bu şafaklardan uzaktır. Âtî bize bir korku ve bâş dönmesi vermez, Hâmî bize Kânûn-ı Esâsî-i muazzez. Kânûn evet rahm-i ilâhî-i kaderden Müstakbele bir hüccet-i ikbâl ve selâmet Sathîse de, nâkıssa da âlîdir esâsen, Aksâ-yı hamiyettir o ulviyet-i himmet. Âtî yedd-i beyzâ-yı kemâlinle me’men, Senden bize ihsân bütün esbâb-ı terakkî: Hürriyet-i vicdân ve masûniyet-i mesken, Hürriyet-i efkâr ve kalem, feyz-i hakîkî, Emniyyet-i şahsıyye, müsâvât ve uhuvvet, Her şeyde ve her yerde ve her ferde adalet. Şübbâne yârîn mekteb vicdân ve hamiyet, Pîrâne perestişki nâmus ve fazîlet, Bir millet zî-şevkete mihrâb-ı mefâhir, Her kavme büyüklük ve fedâkarlık için bir Timsâl olacak heykel zî-şânki fikrim, Rûhum, yüreğim şimdiden ey mefhar-ı ahrâr, Ey rûh mübâhat-ı vatan, arş-ı mekârim Takbîl ile takdîs-i müebbedle selâmlar. Temmuz 1324

Faik Âli Ozansoy
(1876 - 1950)

-
(1) Lâtin harflerine çeviriye eserin 1324, Bursa, ikinci baskısı esas alınmıştır.

(2) Bu beyit, paşa merhûmun namaz kılarken ihnâk edilmiş olduğuna dair mevcûd olan rivâyete müsteniddir. Bu rivâyetin sıhhatine itimâd etmeyenler bu beyiti şu tarzda okuyabilir:

Düşmanlarının kalb-i cinâîsine doğdu
Mevtinle vatandan çıkılan mihr-i saâdet

Mithat Paşa, S. 3-13





ŞİİR PARKI