::::: YURDUM İNSANI :::::



BENİM TÜRK'ÜM GELİŞİNDEN BELLİDİR


Benim Türk'üm:

Kağıt mendili kumaş mendil gibi günlerce buruşuk şekilde cebinde taşır.

Rüzgarlı havalarda küller uçmasın diye küllüğe su koyar.

Serçe parmağını kulağına sokup iyice sallayarak karıştırır.

Gazete bulmacasını hep başkalarına sora sora çözdükten sonra, kendisi çözdü diye sevindirik olabilir.

Sakal traşı olduktan sonra kanayan yerlerine küçük kağıtlar yapıştırır.

Soba borusu aktığında yoğurt kaplarını telle soba borusuna bağlar.

Nezle olunca tuvalet kağıdını uzun bir şerit yaparak kullanır.

Konuşma yeteneği olan hayvanlara ilk olarak küfür etmesini öğretir.

Sahilde mayosunu kabinde giymek yerine arkadaşlarına havlu tutturarak giymeye çalışıp bir de arkadaşlarına "bakmayın lan" diye çıkışır.

Daha birinci telefon zili çaldığında telefonun başına dikilen ama açmak için ikinci kez çalmasını bekler.

Bir dükkana girip , onun bunun fiyatını sorduktan sonra "abi araba bes dakka dursun, ben hemen gelicem" deyip, 2 saat sonra gelir.

Cebinden çıkardığı paraların içinde en eskisini özenle arayıp bulduktan sonra para üstü verir.

Trafikte ambulansın peşine takılarak sıkışıklıktan kurtulup, uyanıklık yaptığını zanneder.

Kağıt paraların üzerine not alır ve parayı harcadığı için notu kaybeder veya elden ele dolasacağını bildiğinden komik yazılar yazar. (Paranın ön yüzüne tehlike anında arkayı çeviriniz yazıp anında çevirince de şimdi değil salak tehlike anında yazanlardan bahsediyoruz.)

Çocuğu yanlışlıkla elini kestiği veya düştüğü için ağladığında elini kesti veya düştü diye çocuğunu döver.

Taksi tuttuğunda taksicinin yanına oturur. Eğer üç dört kişi taksi tutuyorsa, taksi parasını veren kişi ön koltuğa oturur.

Titizliğinden evine ayakkabısıyla girmez ama lokantada hesap tabağında paralarla kürdanları birarada servis eder.

Kürdanla dişini karıştırıp önce çıkarıp bakar, sonra tekrar ağzına koyar.

Ütü fişi, teyp fişi veya televiyon fişi kablosunun bakır teli dışarı çıkmış ise çocukları elektrik çarpmasın diye bakir teli selobantla yapıştırır.

Ailece televizyon izlenen bir evde kumanda babanın elindeyse ve o ne izlerse diğerleri de onu izlemek zorunda kalır.

Bir Türk esnafı, müşterisinden aldiği parayı önce iki ucundan tutup iki defa gerginleştirir daha sonra da güneşe doğru tutup bakarak sahte olup olmadığını anlar.

Evin bir odasının ampulü patladığı zaman yenisini almayıp da fazla kullanmadığı bir odanın ampulünü onun yerine takar.

Evinde bulunan saksıların dibini kültablası olarak kullanır.

Dişlerini gazoz açacağı , fındık ve ceviz kıracağı olarak kullanır.

Aracın sinyal lâmbaları dururken kolunu çıkararak 'dönüyorum' hareketi yapar.

Yemeğin etini en sona bırakır

Trafik ışıkları kırmızıdan yeşile döndüğünde önündeki herkesi salak sanarak kornaya basar.

Gazete kağıdını en iyi şekilde kullanır.(Cam silme bezi, külah, mendil, sofra bezi )

Plastik yoğurt kaplarını saksı yapar.

Arabasının arkasına yazı yazar .(Rahmetli de sollardı, tek rakibim THY, kıroyum ama para bende)

Uçakta bulunan tanıdıklarına uçak havalandıktan sonra görmeyeceğini bildiği halde el sallar.

Tek abdestle beş vakit namaz kılmak için iki büklüm kıvranır.

Desenlerini çok beğenerek aldığı yeni bir mobilyanın üstünü başka bir örtü örterek kullanır.

Geçirdiği bir trafik kazasından sonra kanlar içinde çıkıp, çarpılmış arabasına üzülür.

Tüp kaçırıyor mu, kaçırmıyor mu diye kibrit yakıp kontrol eder.

Türk olmak:

Maaş'ının 2 katı değerindeki cep telefonuna sahip olabilmektir.

Hayatında en az bir kere kahvehane'ye gitmektir.

Tozlanmış camlara ''Beni Yıka'' yazabilmektir.

Çiftleşen köpeklere taş atabilmektir.

Trafikte yeşili beklemeden sarı ışıkta geçebilmektir.

Televizyonun üstünü dantelli örgü ile örtmektir.

Sahte adidas giyebilmektir

Doğan görünümlü Şahin'e sahip olabilmektir.

Yasaklı sitelere DNS değiştirip girebilmektir.

Lisanslı program satın almak yerine arkadaşlarının satın aldığı programlarla idare etmektir.

Ev telefonunu arayıp 'evdemisin?' diye sorabilmektir.

Kaza yapmış arabanın etrafında toplanmaktır.

Ekmeğin köşesini önce yemektir.

Her canlı yayında '70 Milyon Bizi İzliyor'diyebilmekir.

Gelen misafirlerin kapı önündeki ayakkabılarını düz çevirmektir.

Bulmacalardaki resimlere bıyık, sakal çizebilmektir.

Bisiklete 3 kişi binebilmektir.

Google'den kendi ismini aramaktır.

Google Earth'de kendi evini bulmaya çalışmaktır.

Elektronik hesap makinesini, uzaktan kumandasını naylona sarmış, üzerine de ambalaj lastiği geçirmiş birini görürseniz Türk'tür o.

On yıllık bir otomobilin koltuk ambalaj naylonlarını çıkarmadan kullanan birini görürseniz Türk'tür o.

Terliğini parmaklarını dışarı taşırarak giyen birini görürseniz Türk'tür o.

Çorabının kirlenip kirlenmediğini burnuna götürerek kısa süreli koklayarak anlayan kişi temizliğine düşkün bir Türk'tür.

Diş fırçasıyla dişini fırçalamayıp da saçını boyamak için kullanan birini görürseniz, o saçını seven bakımlı bir Türk'tür.

Çiğnediği sakızı daha sonra çiğnemek üzere kafasındaki tülbende yapıştıran bir Türk kadınından başkası değildir.

Tv'de film seyrederken, filmin oyuncularıyla muhatap olan (dur oraya gitme öldürecekler seni) Türk sinema severlerdir.

İşinde iyi olan birisini överken hakaretle iltifat eden bir Türk'ten başkası olamaz. (Şerefsizin oğlu ne iş yapmış be kardeşim, helal olsun)

Dingildeyen bir masanın ayağına kağıt sıkıştırma fikri bir Türk'ündür.

Arabasına öküz, köpek, horoz sesli korna taktırma fikrinin patenti bir Türk'e aittir.




TÜRK USULÜ BAŞARI FORMÜLÜ


a.. İşe başlamadan önce: İNŞALLAH

b.. İşe başlarken: BİSMİLLAH

c.. Şaşırırsak: ALLAH ALLAH

d.. Kendimize güvenirsek: EVELALLAH

e.. Azmedersek: ALİMALLAH

f.. İşten vazgeçersek: EYVALLAH

g.. Sonuna kadar gitmek istersek: YA ALLAH

h.. Canımızı sıkarlarsa: FESUPHANALLAH

i.. İşe coşku ve heyecanla sarılınca: ALLAH, ALLLAH, ALLAH

j.. İşi basarıyla bitirince: MAŞALLAH

k.. Eğer işi başaramazsak: HAY ALLAH...

Gönderen : Nebahat Akgül




YURDUM İNSANI


"SSK gözlügü yazilir. Tansiyona sekere bakilir. Kurban kesilir... (Gebze'de bir eczanenin camindan...)

"Vindovslu aletle rot balansi yapiyoruz..." (Aksaray'da bir lastikçinin vitrininden)

"Kartus ve kolonya doldurulur." (Eskisehirde bir dükkanyn camından...)

"Dostum bana bi tane Yüzüklerin Efendisinin çocuk versiyonundan verir misin ?" (Yanimdaki adam korsan VCD'ciden Harry Potter'i isterken)

"Burada adam olana, edebiyle konusana hizmet verilir..." (Eminönünde bir bakkalin camindan...)

"Bir fön neyi degistirmez ki!..." (Izmir'deki enterasan bir kuaförün devasa afisindeki gaz verici cümle )

"Patlayan top geldi!..." (Bir kirtasiyenin camindan )

"Penguen Yemi bulunur!" ( Kocaeli Hereke'de Y.Y.B.F. karsisinda kendi halinde bir bakkalin camindan)

"Abi! Robinson'daki de eseklik aslinda, niye Cuma ile samimi oluyor ki?!..." (Kadiköy çarsida yanimdan geçen bir adam yanindaki diger adama)

"Reşat, lütfen buraya park yapma!..." (Kadiköyde bir duvar)

"The Anatolian child does not eat these feet!..." ( Kas'ta Dogan görünümlü bir Sahin'in arka camindan)

"Geçmis olsun, buraya kadar frensiz geldik!..." ( Ise gelmek için bindigim dolmusun söförü, son duraga geldigimizde siritarak... )

Yasli teyze : Evladım sagda mübarek bir yerde ineyim..
Minibüsün söförü : Az ilerde camii var, seni orada birakayim teyze...

Adana'da belediye otobüsünde ön ve arka kapida görevli 2 muavin arasinda geçen diyalogdan:
Muavin1: Durakta inecek var mi? (yolculardan ses çıkmaz)
Muavin2: Olumsuz!...

Eskisehir'de bir belediye otobüsü:
Biletçi: Arrrrka tamammm, kapat arkayi! (bir teyze arka kapiya sıkışır)
Biletçi: Karı sıkıştı aç kapa!...

Otobüs Söförü : Paso lütfen!...
Şoför: (ben pasoyu almak için cüzdanıma davrandigimda...) Varsa gösterme!...




BÜYÜK TÜRK YALANLARI


Bir kereden birşey çıkmaz.

Yarın tamam.

Öğle tatili yapmıyoruz.

Hiç acıtmayacak.

Şimdi ben de seni arayacaktım.

Orijinal yedek parçası.

Telefon şehirler arasına kapalı.

Burada torpil geçmez.

Girilmez levhasını görmedim.

Yemeğe kalın.

Çok üzüldüm.

Her bedene uyar.

Davetliydik ama gitmedik.

Bu kızı kimler kimler istedi.

Herkese eşit zam yapıldı.

Hatırası var.

Herşeyin en iyisine layıksın.

Sadece arkadaşız.

O benim ağabeyim gibiydi.

Ben zaten böyle olacağını biliyordum.

Emrin olur.

Arkasından değil, burada olsun yüzüne de söylerim.

Bilsem söylemez miyim???

Ayıp ettin valla kimseye söylemem

Kolay gelsin herkese,

Aradım valla yoktun...

Gönderen : Orhan Özefe




CEP TELEFONU GEYİKLERİ


Pire itte, cep telefonu yiğitte bulunur.

Yiğidin cep telefonu meydandadır.

Alışmadık cepte telefon durmaz.

Anadan geçilir, cep telefonundan geçilmez.

Ey cep telefonlu Türk Gençliği...

Arsızın yüzüne tukürmüşler, "Kapsama alanı dışındayım" demiş.

İnsanı dert, cep telefonunu kart öldürür.

Bir cep telefonlu Türk Dünya'ya bedeldir.

At ölür meydan kalır, yiğit ölür cep telefonu kalır.

Boşboğazı cehenneme atmışlar, "cep telefonum nerede?" demiş.

Cep telefonlu çoban, yoksul beyden yeğdir.

Denize düşen cep telefonuna sarılır.

Dilenciye cep telefonu vermişler, kartını beğenmemiş.

El elin eşeğini cep telefonuyla arar.

Erkeğin kalbine giden yol cep telefonundan geçer.

Haydan gelen cep telefonu faturasına gider.

Ben sporcunun zeki, çevik, cep telefonlu ve ahlaklısını severim.

Ayranı yok içmeye, cep telefonu ile gider...

Görmemişin cep telefonu olmuş, tutmuş antenini koparmış...

Gönderen : Orhan Özefe




MİNİBÜS YAZILARI


- Seni asil insanların basit sevgileriyle değil, basit insanların asil sevgileriyle sevdim.

- Bir gülün peşinde koşan insanlar, ezdikleri binlerce kırçiçeğinin farkına bile varmazlar.

- Gözlerin güzel ama bakmasını bilmiyorsun.

- Senin gözlerin varsa, benim sözlerim var.

- Bu dünyada sakın sevme, seversen ihanet etme, ihanet edenleri ise asla affetme !

- Geceler seni düşündüğüm kadar uzun olsaydı dünya bir daha güneş yüzü görmezdi.

- Aşka hürmet et fakat eğilme.

- En asil intikam affetmektir.

- Seni seviyorum diyen dillere değil, senin için ağlayan gözlere inan.

- Rampaların ustasıyım, gözlerinin hastasıyım.

- Unutmak zor, anlatmak ise imkansız. Çünkü sen unutuldukça hatırlanan, anlattıkça bitmeyensin.

- Bu dünyada 2 kör tanıdım: Biri beni görmeyen sen, ikincisi ise senden başkasını görmeyen ben.

- Bana unut beni diyorsun. Madem ki unutmak o kadar kolay, sen onu unut ve bana dön.

- Vur kalbime hançeri, yüreğim parçalansın. Fazla derine inme, çünkü orda sen varsın.

- Seviyorum, sanma ki aşkım yetimdir. Yalvarmam asla, aşkım asaletimdir.

- Şeker tatlı olabilir, senin kadar değil. Herkes seni sevebilir, benim kadar değil.

- Güzelin nazına, Ford' un ara gazına hastayım.

- Gönlünde yer yoksa bana güzelim / Farketmez, ben ayakta da giderim.




ENTELLEKTüELLERIN ARABA ARKASI YAZILARI


- "araştırma görevlim"

- "göstergebilimin ustasıyım gözlerinin hastasıyım"

- "yüksek lisanslım"

- "entelim ama para bende"

- "tek rakibim James Joyce"

- "entelsem günahım ne"

- "varoluşcum"

- "irdeleme beni, irdelerim seni"

- "çenemdeki piercing kadar yakınsın bana Boğaziçili"

- "ömür biter, Nietzsche bitmez"

- "rampaların ustasıyım Rembrandt'ın hastasıyım"

- "bilgi birikimimin getirisi olan aydın sıfatının bana sağladıkları sağolsun"

- "rahmetli de yapıbozumcuydu"

- "yapma demagoji alırım aklını, girme polemiğe yıkarım değer yargılarını"

- "algıda seçiciysem günahım ne"

- "tek rakibim Kant"

- "hatalıysam, "

- "yine mi sen Rönesanslı"

- "Freud da sollardı."

- "entelsin dediler kız vermediler"

- "diyalektik bakar gözlerin"

- "o şimdi Dadaist"

- "sen sus, birikimin konuşsun Tinselgül"

- "imgelemim yeter"

- "baba parası değil, 4 yıl lisans, 2 yıl master ve 3 yıl doktora teri"

- "Feng shui'nin hastasıyım, rampaların ustasıyım"

- "Beatnik isen vur saza, Nihilist isen bas gaza"

- "huzur Balzac'ta"

- "Bohemia ovası entel yuvası"

- "pozitif alanlarda imge olmaktansa, negatif alanlarda bir leke olurum"

- "entel on board"




TÜRK YÖNETİM FELSEFESİ


Türk ve Japon şirketleri arasında bir kürek yarışı düzenlenmesine karar verildi. Her iki takım da performanslarının en üst düzeyine varabilmek için uzun ve zorlu bir hazırlık devresinden geçti. Büyük gün geldiğinde, iki taraf da kendini hazır hissediyordu.

Japonlar yarışı bir kilometre farkla kazandılar.

Yarış sonrasında Türk takımı çok sarsılmıştı. Türk Şirketi yönetimi yarışın açık farkla kaybedilmesinin nedeninin bulunmasına karar verdi. Sorunu araştırarak, çözüm yollarını önermesi için Mc Kinsey ve Arthur Andersen ve bir dizi diğer yabancı danışmanlık şirketiyle anlaşıldı.

Yarış sonrasında Türk takımı çok sarsılmıştı. Türk Şirketi yönetimi yarışın açık farkla kaybedilmesinin nedeninin bulunmasına karar verdi. Sorunu araştırarak, çözüm yollarını önermesi için Mc Kinsey ve Arthur Andersen ve bir dizi diğer yabancı danışmanlık şirketiyle anlaşıldı.

Bir yıl süren ve milyonlarca dolara mal olan çalışmalar, analizler, araştırmalar sonucu yabancı danışmanlık şirketleri hatayı buldu ve çözüm önerisi getirdi:

Japonlar'ın takımında sekiz kişi kürek çekiyor, bir kişi dümencilik yapıyordu... Türk takımında ise bir kişi kürek çekiyor, sekiz kişi dümeni kullaniyordu...

9 Kişilik Türk Takımı Japonlarla bir yarış daha yapmak üzere yeniden yapılandı. Yeni yapıda:

Dört Dümen Müdürü

Üç Bölgesel Dümen Müdürü

Kürek çekmekle görevli kişinin performansından sorumlu bir Dümen Yöneticisi...

ve Kürek Çekme elemanı

İkinci yarışı Japonlar iki kilometre arayla kazandılar.

Tepesi atan Türk Şirketi Yönetim Kurulu hemen aksiyon aldı:

Yarışın kaybedilmesinden sorumlu tutulan Kürekçiyi kovdu ve Müdürlere sorunun çözümüne olan katkılarından ötürü ikramiye verdi.

İşte canım Türkiye'min gerçeği..




TÜRKLER NEDEN KURTULDU?


Terörist saldırıda çöken ikiz kulelerde çalışanların büyük bir bölümü öldü. Kulelerde çalışan Türklerin büyük bölümüyse hayatta. Posta Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Rıfat Ababay, basına yansıyan hikâyelerine göre Türklerin kurtuluş sırlarını derledi:

Türkler:

1. Hep en kötüsünü düşündüler. Bina sarsılınca Türklerin akıllarına iki olasılık geldi: Ya uçak çarptı, ya deprem oldu.ABD'lilerse sistemlerde patlama oldu diye düşündüler. Türk 'Nasıl kurtulurum'u planlarken ABD'li masasında çalışıyordu. Anonsları dinlemediler: Resmi emirleri oldum olası ciddiye almayanTürkler, hoparlörden yayılan "Binayı terk etmeyin" uyarılarına aldırmayıp hemen merdivenlere yöneldi.

2. Cep'ler hep açıkti: Tam bu sırada en ciddi toplantıda bile kapamadıkları, tuvalette dahi yanlarında bulundurdukları cep telefonları çaldı, dostları "Çabuk kaç, binaya uçak çarptı" diye uyardı.

3. Emniyet şeridini ihlal: Binadan kurtulan bir Türk'e kulak verelim:Amerikalılar merdivenin sağından tek sıra halinde iniyordu Polise "Neden solu kullandırmıyorsun?" dedim. "Yukarı çıkanlara ayırdık" dedi. Gülüp tek başıma soldan jet gibi indim. 2 dakika sonra bina çöktü.

4. Uyku işten önemli: Başta Japonlar olmak üzere binada çalışanların çoğu 08.00'de işbaşı yapmıştı, olay 08.45'te oldu ama Türklerin çoğu hâlâ bina dışındaydı. Binadaki Türk fotoğrafçının 40 çalışanının 36'sı işe henüz gelmemişti.

5. İleriyi gördüler: Kurtulan bir Türk kızı anlatıyor: Binadan çıkınca hemen uzaklaştım. Çünkü depremde binalar sallantıdan 15-20 dakika sonra çökmüştü. ABD'lilerse binanın önünde telefonla 'Kurtuldum' diye müjde veriyorlardı. Kuleler çökerken sanırım altında kaldılar.

Gönderen: Nebahat Akgül




TÜRKLER TARAFINDAN İCAT EDİLMESİ BEKLENENLER


- Bitmeyen piknik tüpü

- Sigara cepli çorap

- Topuğu basık ayakkabı

- Köpüklü su musluğu ve şampuan konulan şofben

- Elektrik sayacı durduracağı

- Döner pişiren mikrodalga

- Laf atan korna

- Minibüs arkasından para uzatmak için şoförün yanına kadar uzanan demir

- Güdümlü anne terliği

- Kurban kesme makinesi

- Basamakta durana çarpmayan otomatik kapı

- Otobüste yan koltukta oturan kişinin gazetesini rahat bir şekilde okuma imkanı veren zoom'lu gözlük

- Düğmesine basıldığında 'du-lu-luu' sesi veren akbil taklidi anahtarlık

- Ağza takılan ve dişlerle şişe kapağı açmayı kolaylaştıracak açacak

- Polis kontrolünden 300 metre önce kendiliğinden takılan emniyet kemeri

Gönderen: Nebahat Akgül




TURK DİL KURUMU


"Niloscugum,

Dinlencemiz (TATIL) çok heyecanli basladi sekerim. Biliyorsun, uçakta her zaman hesapli orunda (ECONOMY CLASS) seyahat ederim. Ama yer kalmadigi için bizi birinci oruna (FIRST CLASS) oturttular.

Çok keyifliydi ama bir burgaç (TÜRBÜLANS) bizi korkuttu, neyse. Tatilköyünün dalaninda (LOBI) bizi çalisanlar karsiladi. Karnimiz aç diye hemen seçal lokantada (SELF SERVIS) kusluk yemegine (BRUNCH) davet ettiler.

Hayri tatbilir (GURME) geçinir ya... yemekaltilari (ORDÖVR) begenmedi, illa seçmeli yemek (ALAKART) yiyelim diye tutturdu. Bu sefer de bezentileri (GARNITÜR) yetersiz buldu. Çocuklarin karni o kadar acikmisti ki, Hayri Bey garsonlarla kavga ederken, biz bir ayaküstü (FAST FOOD) bulup atistirdik.

Yemekten sonra giris islemlerini (CHECK IN) yaptirmak üzere önbüroya (FRONT OFFICE) gittik. Bir hafta öncesinden bankaya yatirdigimiz öndelik (AVANS) yeterli degilmis. Geçen sezondan beri para siskinligi (ENFLASYON) ederleri (FIYAT) çok arttirmis. Neyse, bankanin genel agindan (INTERNET) Istanbul'daki subenin belgegeçer (FAKS) numarasini bulduk, Hayri'nin kimliginin bir tipki çekimini (FOTOKOPI) belgegeçerle (FAKS) gönderdik.

Hesaba para aktardilar da, odamiza yerlesebildik. Ancak bu olaylar Hayri'yi çok sinirlendirdi, rahatsizlandi birden. Bir taksiyle en yakin hastaneye götürdük. Doktorlar hizli bir tam bakim (CHECK UP) yaptilar.

Midesindeki yanmadan süphelenerek bir de içgörünümle (ENDOSKOPI) yansilanim (ULTRASON) istediler. Allah'tan önemli bir sey çikmadi. Neyse, simdi keyfimiz yerinde. Sana günümüzün nasil geçtigini anlatayim:

Sabah kalkinca ben inçyk (STEP) yapiyorum, Hayri ise kosmaca (JOGGING). [IMG] Bütün yerleskeyi (KAMPÜS) turluyor. Sonra birlikte buharli hamama (SAUNA)gidiyoruz. Bir de ovucu (MASÖR) var ki, bütün kadinlarin mini putu (IDOL), büyüleyici özellik (KARIZMA) yerinde. Bu arada çocuklar da spor yapiyorlar:

Melisa tüylü top (BEDMINGTON) oynuyor, Burak zip zip atlama (BUNGIE JUMPING) denilen çilginliga takti. Çift uçurvur (GALIBA BALTRAP) yahut kaymalik (PATEN) da yapiyor. Aksam hep birlikte canlandirma (ANIMASYON) seyretmeye gidiyoruz. Çok iyi çene yaristirmalar (TALK SHOW) oluyor, ünlü teker çalarcilar (DJ) geliyor. Geçen gün de Mehmet Ali Erbil buradaydi, yaninda yürütücüsü (MENAJER) Stelyo Pipis ile. Güzel bir sözçatar (STAND UP) yapti, büyük dalgalandirma (SANSASYON) oldu. Sonra, Erbil seslikçi (VOKALIST) bir kizla uzun uzun sohbet edince, bir sürü düsüntüler (SPEKÜLASYON) yapildi, olay fotoculara (PAPARAZZI) gün dogdu.Pazar aksami altin saatte (PRIME TIME),gerçeklemeyi (REALITY SHOW) birak da burada çekilen görümsetmeyi (KLIP) izle.

Bak bakalim çikmalikta (PODYUM) beni görebilecek misin, canlandiricilarin (ANIMATÖR) arasinda.Sakin geçgeçleme (ZAPPING), otur seyret.) Haydi simdi bye, kumarhaneye gidip biraz para harcayalim, yakisikli kumar ebesinin (KRUPIYE) karsisina oturup. Sonra da kafayi vurup uyuyalim gerçi estireçe (VANTILATÖR) ragmen oda çok sicak oluyor ama.)

Opuldun..

Gönderen: Nergis Uysal Demet




BEN KÜÇÜKKEN ÇOK SALAKTIM


- Edip Akbayram'ın ismini Edi zannederdim. Yani o, benim için "Edi Pakbayram"dı.

- Ablama, "Nasıl olup da koca bir günü canın sıkılmadan evde oturarak geçiriyorsun?" demiştim. "Büyüyünce insanın canı sokakta oynamak istemezki" cevabını vermişti. Uzunca bir süre büyüyüp büyümediğimi anlamak için kendime, "Canın sokakta oynamayı istiyor mu?" diye sormuştum.

- Sabahları kalktığımda aklımın hâlâ yerinde olup olmadığını anlamak için 2+2, 3+4 gibi küçük toplama işlemleri yapardım. Sonuçlar doğru olunca da çok sevinirdim.

- Dedemle parka gittigimiz bir gün TRT'ciler çekim için oradaydı. Beni oynarken çektiler. Yayın günü bizim aile jeneriğinde gözüktüğüm çocuk programını izlemek için televizyon başına geçti. Kendimi ekranda görünce, "Beni niye parkta unuttunuuuz?" diye gözyaşlarına boğulmuştum.

- "Geri vites" kavramım yoktu. Şoför, kolunu koltuğa atıp arkaya doğru bakınca araba otomatikman geri geri gidiyor zannederdim.

- Benden büyük kuzenlerim dondurmacıların dondurma külahlarının sivri kısmıyla kulaklarını karıştırdığını söylemişti. İnanmıştım. Hâlâ da külahların sivri kısımlarını yemem. Çöpe atarım.

- Babaannem bir gün ölürse sevdiğim dizilerin olmadığı bir gün olsun istiyordum.

- Abimle Karaoğlancılık oynardık. O Karaoğlan olurdu, beni de Bizans askeri yapardı. Sonra evire çevire döverdi. Çok mühim bir şey yaptığımı sandığım için canım yansa bile hiç sesimi çıkarmazdım.

- Yeşil ve siyah zeytinin ayrı ağaçlarda yetiştiğini sanırdım.

- Bulmacalardaki, "Annenin erkek kardeşi" kısmına dayımın beş harfli ismini sığdırmaya çalışırdım.

- Anaokulunda patates baskısı yapmayı öğrenmiştik. O kadar hoşuma gitmişti ki, evde duvarlara, masa örtülerine filan basmıştım. Ancak sanat merakım annemin yeni aldığı beyaz eteğe patatesi yapıştırmamla son bulmuştu. Hem gönlünü almak hem de el koyduğu patateslerime kavuşmak için dahiyane bir fikirle öğretmenimin yanına gittim. "Annem" yazısını patatese oydurttum. Sevinçle eve gelerek soyundum. Renkli boyalara batırdığım patatesi vücudumun her tarafına bastım. Sonra da annemin karşısına geçtim. Beni o halde görünce ağlamaya başlamıştı.

- Madonna ile Maradona'yı kardeş zannederdim. Kendi kendime, "Bunların babası ne şanslı be. Bir çocuğu futbolun kralı, öbürü müziğin kraliçesi" derdim.

- Birinden özür dilediğim zaman Allah'ın bana bir özür vereceğini sanırdım. Sakat olacağımı düşünüp hemen "dilediğim özürü" geri alırdım.

- Kurban Bayramı'nda toplanan derilerden uçak yapıldığını sanırdım. Uçakların dış yüzeyinin bu derilerle kaplandığı için Türk Hava Kurumu'nun topladığını düşünüyordum. Uçak kaçırma filmlerinde silahla ateş edildiğinde ya da bomba patladığında, "Ayyy! Deri delindi!" derdim.

- "Gil" diye konuşanları fakir zannederdim.

- Annem banyodan çıktıktan sonra babamın söylediği, "Sıhhatler olsun" lafını "Saatler olsun" diye anlardım. Bunun da, "Banyoda amma çok kaldın" gibi bir şey demek olduğunu sanıp babamın anneme kızdığını düşünürdüm. Annemin buna karşın niye sadece, "Sağol" dediğini merak ederdim. "Ne kibar kadın, babam kızsa da hiç muhatap olmuyor" diyerek anneme hayran, babama kıl olurdum.

Ersan Özer (Akşam gazetesi)




EV TİPLEMELERİ


1) Baba Evi... Üstüne yoktur. Ne kira, ne bir sürü fatura ne de çamaşır, yemek, ütü. Ekmek elden, su gölden ortamdır. Yaşanacak yerdir. Yeryüzündeki cennettir. Ta ki büyüyüp ihtiyaçlar artıp da ayrılınca ve bitmek bilmeyen faturalar aracılığıyla hayatla yüzleşince değeri anlaşılır. Şayet mümkünse hiç çıkmamakta fayda vardır...

2) Öğrenci Evi... Zor ama bir o kadar da zevklidir be! O yaşlarda ABD olmadan “özgürlük ve demokrasi” yaşamanın tadına doyum olmaz. Hele bir de iş bulunmuş ve IMF konumundaki aile yardımı olmadan yaşanıyorsa mis... Bol geyik, bol eğlence, biraz pislik, az ders. Hayat yaşanası bir şeydir ve İclal Aydın çok net anlaşılır o evde. 4-5 seneden fazlası bayar atar...

3) Düğün Evi... Ayvanın sık sık hatırlandığı bir mekandır. Eksiği gediği hiç bitmez. “Koçum, acele etme, ben 10 yıllık evliyim, hala bitiremedim eksiği!” kıdemli arkadaşlarınıza “Abi battım ben!” diye dert yandığınızda en sık duyacağınız cümledir. Biraz rahatladığınızı sandığınızda doğan bebek ve artan masrafla birlikte Baba Evi’ne duyulan özlem daha da bir artar. Mecbur kalmadıkça girmemek gerekir...

4) Ben Evleniyorun Evi... Tekin yer değildir. Hayal gücü son derece geniş insanların girdiği bir evdir. Kızlar, Brad Pitt, Beckham, İlhan Mansız; Erkekler ise Eva Herzigova, Britney Spears ya da Pınar Altuğ gelecek diye hayal kurup yarışmaya katılırlar. Saatler yüz yüze karşılaşmayı gösterdiğinde hayaller suya düşer. Karşılıklı beğenmeyişler içerisinde işin içinden çıkılmaz hal alır. Evlilik kurumu bir darbe daha yer. Uzak durmak en hayırlısıdır...

Gönderen: Nebahat Akgül




TÜRKÇE SÖZLÜK


Nanosaniye: Trafikte isigin yesile dönmesi ve arkadaki hayvanin kornaçalmasi arasinda gecen süre.

Hardware: Bilgisayarin software arizasi nedeniyle bozulmasi durumunda yumruklanan kismi.

Ekip çalismasi: Bütün suçlari ekibin geri kalanina yüklemeyi saglayan çalisma biçimi. Patron: Geç kaldiginizda ise erken gelen, erken geldiginizde geç kalan kisi.

Gözyasi: Erkek gücünün, kadin gücü karsisinda bozguna ugratilmasina yarayan hidrolik güç birimi.

Söylenti: Ses hizindan bile hizli dagilan haberler.

Sözlük: Bosanmanin, nikahtan önce geldigi tek yer.

Evlilik: Erkegin lisansini yitirip, kadinin master (lisans üstü) oldugu bir sözlesme.

Baba: Doganin bize armagani olan banka.

Gülümseme: Pek çok seyi bir dogruya ceviren egri.

Ask: 1 sesli, 2 sessiz ve 2 aptaldan olusan sözcük.

Bas agrisi: Kadinlar tarafindan en fazla kullanilan dogum kontrol yöntemi.

İyimser: Kazayla nehre düstügünde banyo yapmaya baslayan kisi.

Ofis: Gergin bir ev hayatindan sonra gevsediginiz yer.

Gönderen: Nebahat Akgül




KRİZDE YAŞAYABİLMEK İÇİN 10 ŞART


1- Yaşanılan ev kira değilse ve 60 m2’den büyükse bir odası kiraya verilecek. Kira ise, boşaltılıp 60 m2’den büyük evi olan birisinin yanına kiraya girilecek.

2- Akşamları herkes bir odada oturacak ve sâdece o oda ısıtılacak, o odanın lambası yanacak. Isı tasarrufu açısından, binadaki bütün katlarda altlı üstlü aynı odalar, sıcak oda ilan edilecek, böylece müşterek ısınma sağlanacak.

3- Büyük hipermarketlerden ucuz malları toplama seferlerine çıkarken aynı arabaya mümkün olduğu kadar çok aile binilecek ve şoför "Ecevit vitesi" kavramını iyi bilenlerden seçilecek. Mümkünse çocuklar biraz daha büyük çocuklara emanet edilerek alışverişe götürülmeyecek.

4- Çok işlek caddelerin ve otoyolların aydınlatama sistemleri çalıştırılmayacak, yoldan geçen arabaların da her dört tanesinden birisinin farları yakılacak. Her gün, farları yanacak arabalar tespit edilip plâka numaraları radyolardan duyurulacak. Televizyon denen alet zaten bir daha açılmamak üzere kapatılacak.

5- Herhangi bir kâğıt, beyaz yeri gözükmeyecek hâle gelmedikçe geri dönüşüm için satılmayacak. Kullanılıp atılan kâğıt mendil, kâğıt havlu, peçete ve çocuk bezi gibi şeylerin bezden mâmul olanları sandıklardan çıkarılıp kullanıma sokulacak. Eskiyen kıyafetler yamanmayacak durumda iseler, sökülüp kumaşlarından çocuklara kıyafet dikilecek. Şeker, un, patates çuvalı gibi kumaşa yakın malzemeler de mutlaka değerlendirilecek.

6- Evin boş kalan yerlerinde ufak saksılar içinde soğan, domates, biber gibi bahçe sebzeleri yetiştirilecek. Hâlâ köyde yaşayan tanıdıkların bir listesi çıkartılıp ; un, yağ, yoğurt, bulgur gibi ihtiyaçlar bedavaya temin edilmeye çalışılacak.

7- Eskiyen ayakkabılar yamanabilecek durumda iseler, kamyonların yollara bıraktıkları kaplama lâstik parçaları toplanıp, yama olarak kullanılacak. Yamanamayacak durumda iseler, kendileri parçalanıp diğer ayakkabılar için birinci kalite yama malzemesi olmak üzere saklanacak. Bağcıklı ayakkabı iseler, bağcıkları da banyo lifi yapılmak üzere ayrılacak.

8- Kaşınmaya başlamadan yıkanmak yasaklanacak. Yağmurlu günlerde çatıya konulan leğenler vâsıtasıyla yağmur suyu elde edilecek. "Afiyetle" sloganına cân - ı gönülden iştirak edilerek musluktan akan su iştahlı iştahlı içilecek. Barajda yüzen ölü fare hikayelerinin anlatılması yasaklanacak. Buna karşılık patates ve hamur kızartmasının, makarnanın, bulgur pilavının ve benzeri gıdaların ne kadar besleyici ve faydalı oldukları hakkında hikâyeler uydurulacak.

9- Çocuklara ve hanımlara uygun işler aranacak ve okula giden çocukların okulu bırakıp çalışma hakları teslim edilecek. Bırakmadıkları halde ikisini bir arada götürmeleri gerekeceği hatırlatılacak. Lisan bilenlere kitap tercümesi, üniversite talebelerine özel ders verme işleri bulunacak. Dikiş - nakış, ahşap - bakır işçiliği bilenlerin hâsılı herhangi bir sanatı olanların, sanatlarıyla ilgili ek işlere de yapmaları sağlanacak.

10- Bütün bunların espri değil gerçeğin kendisi olduğu unutulmayacak ama, orta direğin çöküşünden de fazlaca bahsedilmemeye çalışılacak.

Gönderen: Orhan Özefe




NEDENNNNNN?


Neden bozulan otobüsün yolcuları bizim otobüsümüze aktarıldığında onlara mülteciymişler gibi bakarız?

Neden lokantalarda, "Sabahları sıcak çorba bulunur" yazar? Çorba aslında soğuk mu içilir, sıcak çorba bir farklılık mıdır?

Neden otobüste falan insanlar bir siren sesi duyunca toplu halde sesin geldiği yere bakarlar? Giden aracın ambulans, itfaiye ya da polis aracı olduğunu öğrenmek insana ne kazandırır?

Neden netteki anket sorularında "Fikrim yok" diye bir şık vardır? Fikri olmayan adamın fikrinin olmadğını bilmek neyi değiştirir?

Neden her gördüğümüz haritada hemen Türkiye'yi bulmaya çalışırız? Millet olarak Dünya'da kaybolma kompleksimiz mi vardır?

Neden insanlar birbirlerine sarılınca sağa-sola sallanırlar?

Neden öğrenciler ilköğretimin beşinci sınıfına kadar öğretmene "öğretmenim" diye seslenirken altıncı sınıfta bir anda "hocam" diye seslenmeye başlarlar?

Neden sınavlarda "4 yanlış bir doğruyu götürür" şeklinde bir uygulama ile öğrenciler cezalandırılırlar da "4 doğru bil, bir doğru da bizden" şeklinde bir kampanya başlatılıp zekaya ve riske girme cesaretine ödül verilmez?

Neden insanlar kapalı bir alandan yağmur yağan alana çıkınca kafalarını eğerler? Yağmura duyulan saygıdan mıdır yoksa ondan tırstığımız için midir?

Neden dükkanını kapatıp giden esnaf, kapıya "10 dakika sonra dönücem" yazar, ne zaman gittiğini anlamak mümkün müdür?

Televizyona çıkan insanlar neden kendilerini Türkiye'deki bütün insanların izlediğini sanırlar? Örn: Şu anda 70 milyon kişi bizi izliyor...

Neden gözlerinden öperim denir? İnsan vücudunda öpülecek daha uygunsuz bir yer var mıdır? Kimse kimseyi gözünden öpmüş müdür?

Düğünlerde neden "Dom Dom Kurşunu" ile göbek atılmaktadır. "Bir avcı vurdu beni, bin avcı beni yedi" gibi sözler eşliğinde kendinden geçen başka milletler var mıdır?

Neden bazı kadınlar hem mini etek ya da dekolte bluz giyerler sonra da bunları örtbas etmek için orasını burasını çekiştirir dururlar?

Neden bazı kızlarımız şirin bir hayvancağız gördüklerinde "inanmıyorum!" derler, inanılmayacak olan nedir?




SIRA KAYNAKLARINA TEPKİLER


Klasik tepki: Sıraya geç kardeşim.

Neoklasik tepki: Şeker kardeşim sıraya geçiver.

Realist tepki: Sıra var.

Sürrealist tepki: Sallandıracaksın bunlardan bir ikisini Kızılay’da bak bir daha yapabiliyorlar mı!

Romantik tepki: Beyefendi galiba sırayı görmediniz.

Modern tepki: Efendim insanımız eğitimsiz. Halbuki Avrupa’da...

Postmodern tepki: Sırana geç lan ayı!

Uzlaşımcı tepki: Acelesi olmasa öne geçmezdi üzmeyin garibi.

Devrimci tepki: Devrim olunca herkes hizaya geçecek.

Kaderci tepki: İki dakika fazla beklesek kıyamet mi kopar? Nasipse hepimizin işi görülür.

Felsefeci Tepki: Ön ve arka kavramları görecelidir. O tarafın ön taraf olduğuna kim karar verdi? Öne geçtiğini zanneden, aslında arkaya geçmiş olabilir.

Hümanist tepki: İnsanlık bir bütündür. Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için. Dolayısıyla birimiz öne geçince aslında hepimiz öne geçmiş oluyoruz.




TÜRKİYE VE DÜNYA:


DÜNYANIN EN İNCE KİTAPLARI


(maksimum 13 sayfa ; önsöz, yazar tanıtımı, fihrist ve indeks dahil)

1 - Alman Mizah Sanatı

2 - Leziz Ingiliz Yemekleri

3 - Latin Amerika ' nın Demokrasi Tarihi

4 - Para Harcama Sanatı
(Iskoç Kültürünü Yaşatma Derneği, Glasgow, 1984)

5 - Bilim Tarihinde Kadınlar
(TUBITAK yayınları, Ankara, 1997)

6 - Bahçe Teknikleri
(White Ice Yayınevi, Alaska, 1990)

7 - Pompei ' de Ahlak ve Erdem
(Orjinal el yazması kitap M. Ö. 31)

8 - Kentimizin Bar ve Disco Rehberi
(Yozgat Belediyesi Kültür Müdürlüğü Yayını)

9 - Lübnan ' da Barış Yılları
(Habibi Yayınevi, Beyrut, 1997)

10 - Sağlam Bina Yapma Teknikleri
(Adapazarı Muteahhitler Birliği Yayını, TURKIYE, 1992)

11 - En Güzel Yaz Yemekleri
(Izlanda Gastronomi Derneği Yayını, Reykjavik,1990)

12 - Erkekler Kadınlardan Ne Isterler?
(Populer Kitaplar Dizisi, Istanbul, 1999)

13 - Beşiktaş Spor Klubünün Avrupa 'daki zaferleri
(Spor Yazarları Dernegi,1999)

14 - Nasıl Zengin Olunur?
(Raja Yayınevi, Bangladeş, 1989)

15 - Sağlıklı ve Uzun Yaşama Rehberi
(Somali Sağlık Bakanlığı Yayını,1990)

16 - Ülke İçi Ulaşım Rehberi
(San Marino Turizmi Geliştirme Derneği Yayını,1998)

17 - Toplum Yaşamında Kadınların Rolü
(Taliban Üniversitesi, Kabil, 2099)

8 - En Güzel Alkollu İçki Kokteylleri
(SAVAMA yayınları, Tahran 2020)




NERENİN VATANDAŞI OLMAK İSTERSİNİZ?


Fransız vatandaşı olursanız

1. Geceyarısı TRT 2' de yayınlanan filmleri seyrederken altyazıları okumanız gerekmez.
2. Kendi nükleer silahlarınızı başka ülkelerde denersiniz.
3. Salyangoz ve kurbağa yiyebilirsiniz.
4. Kadınlar konuşmanıza bayılır.
5. Çirkin olsanız da sinema yıldızı olabilirsiniz.

İngiliz vatandaşı olursanız

1. Sıcak bira.
2. Wimbledon.
3. Geçmişte yaşayarak hala imparatorluk olduğunuzu düşünebilirsiniz.
4. Haftada bir kere banyo yaparsınız.
5. Madde dörde göre iç çamaşırı değiştirirsiniz.

Amerikan vatandaşı olursanız

1. Seçmeseniz de bir kadın başkan ülkeyi yönetir.
2. Yeteri kadar paranız varsa istediğiniz her şeyi yapabilirsiniz.
3. Dünyanın en garip kıyafetlerini giyseniz bile kimse kafasını çevirip size bakmaz.
4. Tanımadığınız herkese " merhaba " diyebilirsiniz.
5. Dünyanın en gelişmiş milletine mensup olduğunuzu düşünürsünüz.

İtalyan vatandaşı olursanız

1. Kürk giydiğiniz için utanmazsınız.
2. Makarna sıkıntısı çekmezsiniz.
3. İşe istediğiniz saatte gidersiniz.
4. İşten istediğiniz saatte gelirsiniz.
5. Ülke Sicilya' dan yönetilir.

Kanada vatandaşı olursanız

1. Yılın 12 ayı bahçede buz hokeyi oynayabilirsiniz.
2. Başbakan gençliğinde esrar çektiğini söyleyince oyu artar.
3. Fransızca konuşanlar İngilizce de konuşur.
4. Amerika fazla uzak değildir.
5. Kendinizi uyuyan dev olarak nitelendirirsiniz.

Avustralya vatandaşı olursanız

1. Büyük dedenizin dünyanın hiçbir ülkesinin kabul etmediği eli kanlı bir cani olduğunu bilirsiniz.
2. Soğuk bira içersiniz.
3. Plajda soğuk bira içersiniz.
4. Evde soğuk bira içersiniz.
5. Timsahları seyrederken soğuk bira içersiniz.

Hint vatandaşı olursanız

1. Harika bir İngilizce.
2. Sabahtan akşama meditasyon.
3. Evde dolaşan maymunlar.
4. Bilgisayar uzmanı komşu.
5. Kamasutra.

Alman vatandaşı olursanız

1. Her işinizi Türklere yaptırırsınız.
2. Türklere " Merak etmeyin sizi Avrupa' ya alacağız " dersiniz.
3. Sıkılınca Türklerin evlerini yakarsınız.
4. Tarihinizden bahsetmezsiniz.
5. Çok sıkışınca " Suçluyum " dersiniz.

İspanyol vatandaşı olursanız

1. Amerika' yı kılıçtan geçirmekle övünürsünüz.
2. Sahilleriniz Almanlar ve İngilizler tarafından işgal edilmiştir.
3. Gerisini zaten Araplar işgal etmişlerdir.
4. Sokakta boğalar koşar.
5. Kadınları etkilemek için dar pantolon giymek zorundasınız.

Türk vatandaşı olursanız

1. İçten ve dıştan bütün saldırılara, enflasyona, trafik canavarına, komşularına, Avrupa' ya ve bütün dünyaya rağmen asırlardır ayakta kalarak doğal seleksiyonun yarattığı en güçlü millete ait olmanın tadını çıkartırsınız.
2. Bütün dünyanın kaos olarak tanımladığı durumlarda kendinizi evinizde hisseder, huzur içinde yaşarsınız.
3. Dünyanın en güzel plajlarında, dünyanın en güzel manzaralarına karşı denize girer, bununla da kalmaz denizde, kuyuda soğutulmuş karpuz yersiniz. Hatta akşama rakı, yanında meze istersiniz.
4. Radyo dinlerken duyduğunuz bir parçayla kaderinize küser, ağlamaklı olur, ondan sonraki parçayı duyar kalkar fıkır fıkır oynarsınız.
5. Her sabah vatanı kurtarmak üzere yeni bir senaryo ile uyanır, bugünün işini yarına bırakarak yatarsınız...




FİL ÖDEVİ


Her milletten ögrencilere hayvanlarla ilgili ödev vermisler ve filler üzerine istediginiz sekilde bir seyler yazin demisler. Herkes birsey yazmis:

Fransizlar: Fillerde cinsel yasam,

Çinliler: Fil pisirmenin bin yolu,

Etiyoplalilar: Bir fille bin kisi nasil doyar,

Ingilizler: Safaride fil avlama teknikleri,

Almanlar: Filler ve fillerin Alman dil ve kültürüne etkileri,

Iranlilar: Disi filler çarsafa nasil sokulur,

Amerikalilar: Daha büyük ve daha da görkemli fil nasil yetistirilir,

Japonlar: Daha küçük ve daha ucuz fil nasil yetistirilir,

Yahudiler: Filler en pahali ve en karli nasil satilir,

Brezilyalilar: Fillerle karnavalda samba yapma metodlari,

Türkler: Ne olacak bu fillerin hali...

Gönderen: Nergis Uysal Demet




İKNA YOLLARI


İçinde değişik ülkelerden yolcusu bulunan bir gemi buzdağına çarpar ve batmaya başlar. Birinci kaptan, ikinci kaptana emir verir:

"Herkese söyle gemiyi terketsinler.." On dakika sonra 2. kaptan gelir ve kimsenin gemiyi terketmediğini söyler."Sen geç dümene bir de ben deneyeyim" der 1. kaptan.

On dakika sonra 1. kaptan gelir ve herkesin gemiyi terketmeye başladığını söyler.

"Nasıl başardınız bunu? " diye sorar 2. kaptan.

"Önce Ingilizlerle konuştum ve onlara '' Gemiyi terketmemenin İngiliz centilmenliği ile bağdaşmayacağını söyledim, atladılar. Sonra Amerikalılara yüzmenin faydalı bir spor olduğunu söyledim onlar da terk ettiler, Araplara ise soğuk suyun cinsel gücü artırdığını söyledim, onlar da atladılar." "Peki Türkler'e ne söylediniz? " "Burada denize girmek yasaktır!... dedim, o kadarı yetti."




ARKADAŞINIZA GÖNDEREBİLİRSİNİZ :





ŞİİR PARKI