TEVFİK FİKRET'İN REFİKASI BAYAN
NAZİME FİKRET'İN BİR MEKTUBU

Aşiyanın satılması, Halûkun neden Amerikada kaldığı hakkında sorulan suallere cevab veriyor

Son günlerde bazı gazetelerde Âşiyanın satılması münasebetile Tevfik Flkretten ve ailesinden bahsedilerek sualler sorulmaktadır. Tevfik Fikretin refikası bayan Nazime Fikret bu münasebetle gazetemize şu mektubu göndermiştir:

"Bu hafta matbuatta hayat arkadaşım merhum Tevfik Fikrete bazı çirkin hücumlar ve onlara mukabele eden bazı dost sesler yükseldi. Kitaplarını yakmalı, o kadar muzırdır, dediler. Her hangi bir Türkün kitap yakmak gibi eski zaman barbarlıklarını ihya eden bir fikir ortaya sürdüğünü görmeden Fikretin ölmüş olmasına çok şükrettim. Çünkü bu, onu, kendi kitapları yakılacak diye değil, bir Türkün kitap yakmak arzusunu sıkılmak duymadan neşretmesi, bilhassa bunu yazacak gazete bulması kalbinden vururdu. Onun bugün itiraz edilen (Halûkun Amentüsü) ne muarız kanaatler olabilir. Fakat Fikretin kendi o Amentünün medeniyet ve insaniyetin kendine ideal edindiği bir seviyeyi göstereceğine iman etmişti.

Fikretin, bütün gençliğinde yılmadan, yorulmadan memlekette mücadele ettiği Abdülhamid istibdadı ve ona zahir olan iki kuvvet yani jurnalcilik bir de koyu softa zihniyeti vardı. Abdülhamid yıkıldı, fakat jurnalcilik ve koyu softalık galiba pusuya yatmış olacak ki Fikret aleyhine yazılarda ikisi de hissediliyor.

Fikrete, «Tarihi Kadîm» şiirinden dolayı tariz edenler akıllarınca onu Müslüman cemaatine jurnal ediyorlardı. Fakat Fikret Allahı inkâr etmedi. Yalnız softaların yarattığı kanlı, kinci, insanları birbirini boğazlamağa sevkeden bir ilâh mefhumunu yıkmak istedi, yoksa «Ulvî ve münezzeh, kutsî ve muallâ» bir kudrete ömrünün sonuna kadar inandı; ve o kudretin vicdanına emrettiği doğruluk, cesaret, ahlâk kaidelerinden hiç ayrılmadı. Vatanını çok sevdi. Vatanı medeniyetin en ileri bir nümunesi gibi, vatandaşlarını ahlâk ve medenî cesaret itibarile en yüksek seviyede görmek istedi. Yeni edebiyatta tek olan «Hanı Yağma» gibi bir şiiri yazmış olması da Fikretin medenî cesaretinin derecesini gösterir.

Fikrete bir taraftan dinsiz diye hücum edenler bir taraftan da protestan misyonerlerinin adamı diye hücum ediyor. Bu itham sırf Robert Kollejde hocalık etmesinden ve her girdiği muhite ilham ettiği hürmeti Amerikalılara da telkin etmesinden ileri geldi. Burada bir sual sormak isterim: Amerikan mektebinde hocalık etmek mutlak Protestanlığa hizmet midir? Böyle ise bugün ve o gün yalnız Amerikan değil öteki ecnebî mekteblerinde de hocalık eden Türkler din ve milliyetleri aleyhine mi çalışıyorlar demektir? Yoksa Fikretin hocalık ettiği devirde acaba Amerika ile harp halinde miydik?

Amerikan mektebini o zaman her hangi bir hükümet memuriyetine tercihinin sebebine gelince, herkesçe malûm olmasına rağmen bir daha tekrar edelim: Bir kısmı eski arkadaşlarından müteşekkil olan o günkü rejimin içinde bir de «Hanı Yağma» zümresi bulunması Fikreti onlardan ayırdı; başka yerde iş aramağa sevketti. Bu yerin bir Amerikan mektebi olması bir tesadüftür. Fransız, Alman, Çinli vesair herhangi fikir müessesesinde yadırgamadan çalışabilirdi. Fikret için söylenecek daha çok şey vardır. Fakat bunu Fikretin talebesine, Fikretin fikirlerine taraftan olan münevver kitleye terkediyorum.

Nihayet hücum sırası şimdi de oğluna ve refikasına geldi. Evvelâ oğlunu alalım:

Halûk Amerikada mühendislik tahsilini bitirdikten sonra iki Üniversitede profesörlük etti. Şimdi ticaret yapıyor. Gerek profesörlük ettiği Üniversitelerin yazılı ve mühürlü sertifikaları, gerek temasta olduğu Amerikan muhiti Halûk Fikreti namus ve ahlâkı münakaşa kabul etmez bir ferd olarak tanır. Bunlar onun vatanperverliğinden şüphe ettirecek değil bilâkis vatanperverliğini takdir ettirecek âmillerdendir. Vatanın haricinde bilhassa efkârı umumiyesinin bütün dünyada en çok kuvveti olan Amerika gibi bir memlekette «TÜRK» örneğine hürmet telkin ettiren adam, vatanî vazifesini yapmış demektir.

Neden burada çalışmadı da Amerikada çalışıyor gibi suallere gelince: Halûk Fikrete memleketinde bir iş bulmak için lâzım gelen makama müracaat etmiştim. Müsbet bir cevap alamadım, «Hele gelsin bir yer bulunur.» diye baştan savuldum. Çoluk çocuk sahibi olan adam bittabi müsbet bir cevap elde etmeden gelemezdi. Halûka bir de protestan olmuş diye hücum ediliyor. Benim bildiğime göre Halûkun dini babasınınki gibi «ulvî ve münezzeh, kutsî ve muallâ» bir kudrete imandır.

Bu kadar şâmil bir iman hiç bir kilisenin dar duvarları içine sığmaz.

Efendiler, Fikreti dinsiz diye vatandan, Türklükten hariç tutuyor, Mehmed Akife Müslüman diye Türk şairi değil diyor, Halûka da Amerikada çalışıyor diye yabancı diyorsunuz. Türkün sizce Türk diye vaftiz edilebilmesi için nasü bir dine ve akideye salik olmasını istiyorsunuz? Bunun cevabını hepiniz bugünkü teşkilâtı esasiye kanunumuzda sarahaten bulursunuz. Laik Cümhuriyet Türkiyesinde kimsenin vicdanına tahakküm edilmez, sinni rüşte eren her Türk istediği şeye inanır veyahud inanmaz, yeter ki cemaate bir zararı dokunmasın.

Fikretin refikasına yani, bana da Âşiyanı yani Fikretin yaşadığı evi Amerikan mektebine satmağa teşebbüsümden dolayı tariz ediliyor. "Fikretin Âşiyanını Robert Kolleje satanlar, mezarında yatan kemiklerini Amerikada pazara çıkarmak istedikleri farzolunabilecek antikacılarla bir ayarda, millî vicdanı ürpermeler içinde bırakmışlardır" diyerek beni bir bazirgâna teşbih ediyorlar. Âşiyan meselesini ilk ve son defa olarak izah ediyorum:

Fikret ev yapacak kadar hiç bir zaman hayatında para kazanmadı. Âşiyan Fikretin değil benimdir, Fikret öldüğü zaman bana bir şey bırakmadı. Anlaşılan Fikret, ilme, vatana hizmet etti diye öldükten sonra ailesine ev verilen, aylık bağlanan sınıftan telâkki edilmedi ki, bana resmî, gayri resmî kimse muavenet etmedi. Ben de bir yere müracaat etmedim. Elimde Âşiyandan başka beni yaşatacak bir şey yoktu. Son senelerini Âşiyanda, Robert Kollej Türk talebesi için bir pansiyon açarak kazandım; ütü yaptım, yemek pişirdim, mukaddes olduğuna inandığım çalışmanın hiç bir şeklinden çekinmedim.

Bugün ne yaşım, ne sıhhatim bu gibi mesaiye müsaittir. Âşiyanı satmak, onunla kendime yaşıyabilecek bir irad edinmek mecburiyetindeyim. Ben de Âşiyanı müze yapmak için hükümetin satın almasını pek çok isterdim. Maalesef nıevzuubahis parayı vermek için Belediye kanunları müsaid değilmiş. Ben ise ahir vaktimde kimseye yüz suyu dökmeden, insanî vakarımı kaybetmeden beni yaşatabilecek fiatı verene Âşiyanı satmaya mecburum.

«Millî vicdanı ürperten» ben değil, Fikret gibi ismi tarihe geçmiş bir adamı yalnız mezarında didiklemekle iktifa etmeyip te karısına ve çocuğuna bile gazete sütunlarında işkence yapmağa kalkan, gazete sürümü, şahsî şöhret için akıl, mantık, ahlâk ve insaniyete uymıyan yazılarla bazirgânlık yapanlardır.

NAZİME FİKRET
Taha Toros Arşivi, 001508232006

ŞİİRLERİ



ARKADAŞINIZA GÖNDERMEK İÇİN:





ŞİİR PARKI