TEVFİK FİKRET

Evet sabah olacaktır
Sabah olur geceler

"Umutsuzluk. Umutsuzluk. Umutsuzluk. Umutsuzum kardeşim . Korkunç bir kızgınlık bunalımı içindeyim, sönüyorum . Bu biraz daha sürerse, eyvah! Nedenini söyleyeyim mi? Fakat bu o kadar tuhaf ki, gülersiniz diye korkuyorum, kimi zaman kendim bile kendi halime gülüyorum.

Koca bir dünya içinde yalnızım Nazif! En yakın arkadaşlarımın arasında sokağa çıplak çıkmış bir adam duygusuyla titriyorum, herkesin vicdanı kapalı örtülü, yalnız ben çıplak. Herkes hiç olmazsa üniformalarla - ne diyeyim - mayasını sürdürüyor. Herkes zamanın alçaklık süslerine bürünebiliyor. Herkes namuslu geçinerek alçak yaşamanın kolayını buluyor. Herkes bu rezalet havasında nefes alabilmek için bir kolaylığa, bir çareye, bir büyüye sahip."

Öyle bir sesleniş ki bu, unutulmaz! Tevfik Fikret deyince şiirlerinden önce Süleyman Nazif'e yazdığı bu mektubu düşünüyorum. Kapkara bir umutsuzluğun sözcüklerle dile getirilmesinin somut bir örneği.

"Umutsuzluğumun derecesini düşünemezsin kardeşim. Kendimi taşlara çarpacağım geliyor. Fakat hani benim yurtsever kanımla kirlenecek bir temiz baş?"

Nedir bu denli karanlık bir umutsuzluğunun nedenleri? Oysa mutlu yaşamak için her olanağa sahipti. Sevilen, ünlü bir şair, mutlu bir aile, bir eş, bir çocuk. Rumelihisarı sırtlarında bir köşk. Yıllarca savaşım verdiği Abdülhamit saltanatının yıkılışını, özgürlük öncüsü ittihatçı arkadaşlarının işbaşına geldiğini görmek. Tanin gazetesini güvendiği arkadaşı Hüseyin Cahit'le birlikte yayınlamak. Galatasaray Lisesinde, Robert Kolej'de gençlikle birlikte olmak, onlara güzel gelecekleri yaratmak özlemini, gücünü aşılamak. Boğaz'ı tepeden gören pencerenin önünde koltuğa oturup şiirlerini yazmak...

Kişisel sevinçler bir şairi, gerçek bir duygu adamını mutlu kılmaz. Hiçbir zaman da kılmadı, kılmıyor... Bir paşazade Nâzım Hikmet'in aradığı neydi? Huzur mu, rahatlık mı, yüce görevlere getirilmek mi? İstese hepsi onundu. Milletvekilliği, bakanlık, başyazarlık, elçilik! Oysa şair, acıyı seçti, yığınların adına konuşmak yolunu, yeni bir atılışa yüreklendirmek yolunu...

Desem ki, Tevfik Fikret'tir Nâzım Hikmet'in ilk öncüsü, hocası? Tıpkı Mustafa Kemal Paşanın da olduğu gibi... 1915’te bir akşam üstü Aşiyan'daki defteri 'bir Fikret Hayranı' olarak imzalayan Mustafa Kemal de gücünü, inancını Fikret'in dizelerinden almamış mıydı?

Fikret umutsuzdu, ama geleceğin çok daha güzel olacağına inançlıydı.

"Bir gün yapacak fen şu siyah toprağı altın
Her şey olacak kudret-i irfanla... İnandım"

derken, oğlu Haluk'a

"Evet, sabah olacaktır, sabah olur, geceler
Tulu-i haşre kadar sürmez, akibet, bu sema
Bu mai gök size bir gün acır, meful olma
Hayata neş'e güneştir, melâl içinde beşer
Çürür bizim gibi... Siz ey feza'yı ferdanın
Küçük güneşleri, artık birer birer uyanın
Ufukların ebedi iştiyak ı var nura.
Tenevvür... İşte ruh'i amali
Silin bulutları, silkin zilab ehvali
Ziya içinde koşun bir hâlâs-ı meşkura.
Ümidimiz bu, ölürsek de biz, yaşar mutlak
Vatan sizinle şu zindan karanlığından uzak"

diye seslenirken hep aydınlık bir geleceğe, bilime, kültüre, sevgi ve saygıya, uygarlığın gerektirdiklerine inançla bağlı olduğunu gösteriyordu.



Tevfik Fikret'i ‘Benim Şairlerim’den biri saymam neden mi? Çağdaş şairlerin çoğunu tanıdım. İçlerinden önemli bir bölümü, yakın arkadaşlarım oldu. Oysa Fikret 1915’te ölmüş. Ben doğmadan sekiz yıl önce. Ama edebiyatla ilk tanıştığım günden bu yana onu, yaşayan bir şair olarak benimsemiştim. Nasıl olur da bir şair ölür? Yazdıkları okunmazsa, adı anılmazsa, söyledikleri, dile getirdikleri bugünlerde de canlıysa, etkiliyse, yeni kuşaklara güven vericiyse...

Aşiyan’a çıkan yokuşta bana öyle gelmişti ki şair ordadır, odasındadır, bahçesindedir, Boğaz’a bakan pencerenin önündedir, sırtında siyah Rus kazağı, duvarda yağlıboya tabloları... Bildik birini, saygı duyduğum yaşlı şairi bir görmeye gider gibiydim. Sonra o avlu, o mezar, evin havası, eşyaları, yazıları... Rıza Tevfik’in bir şiiriydi daha ilkokula başlamadan ezberlediğim: "Tevfîk Fikret’in Mezarında".



Bir yazımda da söylediğim gibi: 'Ne zaman şiirlerini okumaya dalsam güç kazanırım. O dizeler güven verir, direnme, dayanma, yarınlara bağlanma duygusu uyandırır. Zaman zaman tartışılır, Fikret 'büyük bir şair midir?' Kimileri, özellikle onun büyük kişiliğinden, şiirleriyle uyandırdığı bilinçlendirme aydınlığından ürkenler, Mehmet Akifin saplantılı bakışının etkisinde kalanlar, bir türlü bağışlamazlar onu! Bilime inandığı için,

'Tarihi Kadim'de "Her şeref yapma, her saadet piç
Her şeyin ibdidası, ahiri hiç
Din, şehit ister, asum an kurban
Her zaman her tarafta kan kan kan"

diye yazdığı için... Bir bölümü de onun her türlü zulme, haksızlığa başkaldıran kişiliğini yadırgadığı için...

Büyükbabam anlatırdı. Musul valiliğine giderken Urfa Mutasarrıfı Hüseyin Bey'in konuğu olmuş. Konuşurlarken söz edebiyata, şiire gelmiş. Hüseyin Bey üzüntüyle oğlundan söz etmiş:

"Mektebi Sultani'yi (Galatasaray Lisesi'ni) bitirdi, Hariciye kalemine girdi, ama çok kalmadı, işi bıraktı, şiir yazmaya başladı. Ne olacak hali, çok üzülüyorum. Kendisine parasal yardım yapıyordum, işten ayrılmasından sonra kestim, aklı başına döner diye".

Büyükbabam şair oğlunun adını sormuş, 'Mehmet Tevfik' yani Tevfik Fikret adını duyunca, çok şaşırmış. Hüseyin efendiye oğlunun önemli bir insan, değerli bir şair olduğunu, eskisi gibi yardımını sürdürmesini söylemiş. 'Son Servetifünun'da 'Avengi Suhûr' adlı şiirini okuduğunu, böyle bir evlada sahip olduğu için övünmesini eklemiş. Hüseyin Efendi böylece şair oğlunun değerini anlamış. Büyükbabam 'Herhalde Hüseyin Efendi yardımlarını sürdürmüştür' diyordu.



Tevfik Fikret'in son yıllardaki şiirleri, Âbdülhamit baskıcılığını, daha sonra İttihatçı arkadaşlarının yarattığı umut kırıklığını yansıtır. İçinde yaşanan zamanın değeri yoktur onun gözünde, önemli olan gelecektir. Yarınki kuşakların getireceği aydınlıktır. Umutsuz, karamsar olduğunu dile getirdiği mektupları, yazıları, şiirleri hiçbir zaman atiye, yani geleceğe bağlı umutlarını ortadan kaldırmaz.

Memet Fuat şöyle yazar bu konuda:

'Yaşam sürekli bir değişme, bir gelişmedir. Geçmiş durmadan ölür, insanın geçmişe bağlanması gerekmez. Ölmek yaşamı tazelemektir. Ölmeyen, düşüncelerdir, toplumu, dünyayı düzenleyen insan düşüncesidir. Geçmişe saplanıp kalınırsa gelecek nasıl düşlenebilir? Gene iyi olanı kurtuluşu gelecekte, kötü olanı, çürümüşlüğü geçmişte gören şair "Mazi, Ati" de insanlığın gelişimi üzerine görüşlerini adeta sistemleştirmiştir."

Zaman geldikçe, ülkemiz yeni toplumsal bunalımlara düştükçe Tevfik Fikret'in bazı şiirlerinin güncellik kazandığı, dergi sayfalarında yer aldığı görülür. Hatta 1960 öncesinde sanınm "Hanı Yağma" şiirini yayınlayan bir taşra gazetesine soruşturma açılıp, şiirin yazarı suçlandırılmıştı. Bu tür şiirlerin başında "Hanı Yağma"dan başka '95'e Doğru' gelir.

'Bir devr-i şeamet, yine çiğnendi yeminler
Çiğnendi yazık milletin ümmidi bülendi
Kaanun diye, kaanun diye topraklara sürtüldü cebinler
Kaanun diye, kaanun diye kaanun tepelendi
Beyhude figanlar yine beyhude yeminler'

diye pek çoğumuzun ezberinde olan bu şiir şu unutulmaz dizelerle biter:

"Düşsün sana meyyal-i tahakküm eğilen ser
Kopsun, seni bir hak diye alkışlayan eller!"

Ya,

"Bir sofracık, efendiler ki iltikama muntazır
Huzurunuzda titriyor, şu milletin hayatıdır
Şu milletin ki muztarip şu milletin ki muhtazır
Fakat sakın çekinmeyin yiyin yutun hapır hapır
Yiğin efendiler, yiyin bu han-ı iştiha sizin
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin".




Böyle bir insan nasıl olur da benim, bizim şairimiz sayılmaz! Nasıl olur da edebiyat tarihinin sayfalarında kalır. Tevfik Fikret günümüzün şairidir, aynı zamanda aydınlık, onun deyimiyle 'nurlu' geleceklerin şairi... Bir kuşak, bir kuşak daha, Fikret'ten bu yana birçok kuşak geçti. Ama "Şeytan da biziz, cin de - Ne şeytan ne melek var - Dünya dönecek cennete insanla, inandım" inancı bir düş olmaktan öteye geçmedi.

Olsun, şairler güzel yarınların müjdecisidirler. Hep de öyle olacaklardır. Gerçekleri görerek, bilerek, göstererek, bildirerek yeni kuşaklara yol göstereceklerdir. Belki bir gün, belki epey ilerde bir gün düşleri gerçekleşecektir. Evet, belki bir gün!..

OKTAY AKBAL
Şairlere Ölüm Yok, S. 13-19

ŞİİRLERİ



ARKADAŞINIZA GÖNDERMEK İÇİN:





ŞİİR PARKI