TURGAY FİŞEKÇİ İLE SÖYLEŞİ

Hiçbir ödülü, hatır gönül ilişkisiyle kazanmadım

1980 kuşağının önemli şairlerinden Turgay Fişekçi, şairlik döneminin 10 yıllık uzun bir döneminde yazdığı şiirleri şiir değeri taşımadığı gerekçesiyle reddedecek kadar cesur ve açıksözlü…

Şair Turgay Fişekçi ile şiir üzerine konuştuk.

Özlem Aytekin: 1980 kuşağı şairlerindensiniz. Şiirlerinizde günlük dil, nesre yakın ifadeler ve yalın bir anlatım öne çıkıyor. Siz tarzınızı nasıl yorumluyorsunuz?

Turgay Fişekçi: Hayatta zorlama şeylere yakınlık duymuyorum. Şiir sanatı binlerce yıl, insanların birbirlerine ağızdan ağıza aktardıkları, akan zaman gibi kendiliğinden doğup, hayatta bu özelliğiyle yer bulmuş bir söz sanatı. Ben de şiirlerim insanların birbirlerine anlattıkları meseller, güzel sözler gibi ağızdan ağıza söylenebilecek yalınlıkta olsun istedim. Şiir yazarken bu çaba içinde oldum.

Özlem Aytekin: 2012 yılında kaleme aldığınız duyurunuzda, son 10 yıla ait olan şiirlerinizde gerçeklik duygusundan uzaklaştığınızı ve hatta bu şiirlerin şiir değeri taşımadığına inandığınızı dile getirmiştiniz. Bu bir şair için çok önemli bir dönemeç, çok cesur bir özeleştiri… Şiirlerinizdeki bu değişimin sizce sebebi neydi?

Turgay Fişekçi: Şiir yazmak, insanın içinde kendini kolayca yitirebileceği bir alan. Tıpkı hayatın kendisi gibi… Bu yüzden bir dönem yazdığım şiirlerde kendi özüme uygun bulmadığım özellikler gördüğüm için böyle bir karar verdim. Bu dönem öncesi şiirlerimden de bir seçme yapıp Ayrılık Sonu adıyla yayımladım. Sonraki şiirlerim de Güzelle Büyü’de…

Özlem Aytekin: O dönemde Kumral Gökkuşağı, Ayçiçeği Özlemi ve İnsan Üstüne Sorular-Yanıtlar adlı kitapları yayınlamıştınız. Kastettiğiniz zaman aralığında yazdığınız şiirlerinize baktığınızda, halen bu fikrinizi savunuyor musunuz?

Turgay Fişekçi: Evet, düşüncelerim değişmedi.

Özlem Aytekin: Güzelle Büyü adlı şiir kitabınız Melih Cevdet Anday Şiir Ödülü’nün sahibi oldu. Ondan önce de Behçet Necatigil Şiir Ödülü, Behçet Aysan Şiir Ödülü, Sunullah Arısoy şiir ödülü gibi çeşitli ödüller kazanmıştınız. Bu gibi ödüller, üzerinizde nasıl bir sorumluluk duygusu yaratıyor?

Turgay Fişekçi: Ödüller çok tartışmalı bir alan. Bence önemleri ne yadsınmalı ne de abartılmalı. Kimse ödül alamadığı için “kötü”, ödüller kazandığı için de “iyi” şair olmaz. Nitelikli edebiyatın her zaman temel ölçütlerinden biri değildir, ödüller. Ama ben aldığım ödüllerden memnunum. O ödüllerin seçici kurullarındaki insanlar çok sevdiğim, değer verdiğim, önemsediğim edebiyat insanları. Hiçbir ödülü, hatır gönül ilişkileriyle kazanmadığımı biliyorum. İçedönük kişiliğim nedeniyle de başka insanlarla bu tür ilişkilerim yoktur.

Sözgelimi Behçet Necatigil Ödülü’nü çok önemsiyordum. 1989’da çıkan Yitik Bahar ve 1994’te çıkan Dip Sevgi kitaplarımla da katılmıştım. Hele Dip Sevgi, çok beğendiğim bir kitabımdı, kesin olarak alacağımı düşünüyordum. Sonuçlar açıklandığında Almanya’daydım, duyduğumda inanamadım, ama kazanamamıştım. Kısmet bir sonraki kitabım Sevgi Bağları‘nınmış. Ödüller yazarın tanınmasına katkı sağlıyor, bir tür değerbilirlik kurumları. Bu nitelikleri önemli bence.

Keşke daha çok şiir bestelense

Özlem Aytekin: Ödül almaya karşı olan yazar ve şairler hakkında düşünceleriniz nedir?

Turgay Fişekçi: Saygı duyarım. Ödüller çevresinde zaman zaman oluşturulan kimi kirliliklerden uzak kalmak istiyorlardır.

Özlem Aytekin: Çok sayıda şiiriniz bestelenerek şarkı haline getirildi. Hatta 1990 yılında ‘Yılın Söz Yazarı’ seçildiniz. Şiirlerin şarkı sözü formuna dönüştürülmesi, daha büyük kitlelere ulaştırılması açısından bir avantaj gibi görünse de, sizce bu dönüşümün dezavantajları var mı?

Turgay Fişekçi: Ben sanatlar arası ilişkilere inanırım. Şiirin müziğe dönüşmesi, elbet güzel olması koşuluyla çok güzel bir şey. Çağdaş şiirimiz bütünüyle bulunmaz bir hazine. Keşke daha çok şiir bestelense, müzik yoluyla daha çok insana ulaşsa… Çağdaş Yunan şiiri Theodorakis, Hacıdakis gibi bestecilerle tanındı. Bizde de böyle bir sürecin yaşanmasını çok isterim.

Özlem Aytekin: Genelde gece ya da geç saatlerde şiir yazıldığı düşünülür, ancak siz bir söyleşinizde daha çok sabah saatlerinde şiir yazdığınızı söylemiştiniz. Sabahları daha üretken olmanızın sebebi nedir?

Turgay Fişekçi: Yaradılış olmalı. Sabahları kendimi hep daha iyi hissederim. Geceleri cevval olabildiğim tek uğraş, uzun yolda otomobil kullanmak…

Özlem Aytekin: İlk şiir kitabınız Karda Işıltılar 1980 yılında yayınlanmıştı. Ancak ilk romanınız Hep Yanımda Kal 2006 yılında çıktı. Roman yazmak için neden bu kadar uzun süre beklediniz?

Turgay Fişekçi: Zamansızlık diyelim. 2005’te çalıştığım Adam Yayınevi kapanıp ben de işsiz kalınca ilk yaptığım iş, Hep Yanımda Kal‘ı yazmak oldu.

Özlem Aytekin: Aziz Nesin, ilk kitabınız yayımlandığında, sizi Türk şiirinde uzun yıllardır rastlanmayan “hikmet söyleyen bilge şair” olarak tanımlamıştı. Bu tanım sizi Türk şiirinde ayrı bir yere koyuyor. Siz şiirlerinizi, Türk şiirinin içinde nasıl bir yerde görüyorsunuz?

Turgay Fişekçi: Bunu değerlendirmek bana düşmez. İlerde Türk şiirinin tarihini yazanlar, bütün güncel yönlendirmelerin uzağında nesnel bir değerlendirme yapacaklardır.

Özlem Aytekin: Kitaplarınıza baktığımızda elbette ağırlıklı olarak şiir kitaplarınız öne çıkıyor. Ancak onların yanında roman, seyahat kitabı ve çocuk kitabı da yer alıyor. Eserlerinizdeki bu çeşitliliğin kaynağı nedir?

Turgay Fişekçi: Türler arası ve sanatlar arası ilişkilere ilgi duyuyorum. Elimden gelen bunlardı. Yapabilsem, film çekmeyi, sahneye çıkmayı, beste yapmayı ve bir çalgı çalmayı da isterdim.

Dergiler, edebiyat tartışması yapmayı bıraktı

Özlem Aytekin: Bir şair olarak yazdığınız romanlarda ne ölçüde şiirsel bir üslup kullanıyorsunuz?

Turgay Fişekçi: Bence bir yazarın dili tektir. Türlere göre değişmez. Yazdığım her şeyde kendi dilimin özellikleri görülebilir.

Özlem Aytekin: Son olarak Bir Yaz Bir Bahar adlı gezi kitabınızı okurlarınızla buluşturdunuz. Bu kitapta okurlarınızı neler bekliyor?

Turgay Fişekçi: Bu kitapta iki mevsime sığan (2011 yazı ile 2012 baharı) gezilerimi anlatıyorum. Benim için her iki dönem de yoğun bir gezi ve yaşama uğraşıyla dolu geçti. Kitabı okurken benim bile başım döndü, çünkü başımdan ne çok şey geçmiş diye düşündüm.

Özlem Aytekin: Dergicilikte de önemli bir geçmişiniz var. Şimdi de Sözcükler dergisi… Sözcükler’e dair neler söylemek istersiniz?

Turgay Fişekçi: 1978’den beri neredeyse hiç aralıksız edebiyat dergiciliği yapıyorum. 2005’te çalıştığım Adam Sanat dergisi kapanınca çevremdeki yazar arkadaşların yeni bir dergi yayımlama baskılarıyla karşılaştım. Bir süre sonra da Sözcükler‘i (Mayıs 2006) yayımlamaya başladık. Edebiyatta belli bir çizgisi olan bir insanım. Sözcükler benim ve arkadaş çevremin edebiyat alanındaki tutumunu yansıtan bir dergi. Böyle olması yanında zaman içinde genç ve yaşlı bütün kuşakların ilgisini kazanan ve edebiyat değerlerine inanan yazar ve okurların dergisi oldu. Yoksa günümüz koşullarında arkasında hiçbir kurumsal destek olmadan bir edebiyat dergisinin 3000 basılıp bütün ülkeye dağıtılabildiği bir yapıyı sürdürebilmek neredeyse olanaksız. Zaman zaman tek başıma olduğumu hissedip umutsuzluğa kapıldığım anlar oluyor, ama Sözcükler‘le el ele yaşamayı sürdürüyorum.

Özlem Aytekin: Günümüzde yayınlanan edebiyat dergilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Turgay Fişekçi: Bence en önemli sorun, edebiyat dergilerinin artık edebiyat tartışması yapmayı bırakmış olması. Dergiler yalnızca yazarların göründüğü ya da yayımlanan kitapların duyurulduğu bir vitrin durumuna geldi. Hiç olmazsa yayımlanan ürünler nitelikli olsa, ama o da değil. Bu bağlamda otuz beş yıllık bir dergici olarak Sözcükler‘in günümüz edebiyatının en nitelikli ürünlerini yayımladığını söyleyebilirim. Ne Cevat Çapan’ı, ne Ferit Edgü’yü, ne Tahsin Yücel’i, ne Refik Durbaş’ı, ne Cemil Kavukçu’yu, ne Roni Margulies’i ve daha nicelerini başka bir dergide görebilirsiniz.

ÖZLEM AYTEKİN
kitapbiti.com, 18.8.2015

ŞİİRLERİ



ARKADAŞINIZA GÖNDERMEK İÇİN:





ŞİİR PARKI