BERTOLT BRECHT'İN AĞBİSİ KEL HASAN EFENDİ

"Bir tiyatro ki güldürmez, ben o tiyatroya güler geçerim" diyen Augsbourg'lu temiz aile çocuğu Bertolt Brecht, Kel Hasan Efendi'yi bilmiyordu, bilmeden de öldü. Brecht doğduğunda, Hasan Efendi 22 yaşındaydı ve Brecht'in büyüyünce düşüneceği epik tiyatroyu bilfiil yapmaktaydı.

Cahillik yalnız bize özgü değil, Avrupalıların da cahili oluyor. Burjuvaların kadife perdeli tiyatrosuyla alay etmek için, yamalı Brecht perdesini buluş olarak dünya tiyatrosuna getiren Bertolt Brecht, bunun daha önce "Abdülrezzak perdesi" adı altında, Komik-i şehir Abdülrezzak Efendi tarafından kullanıldığını bilmiyordu. Bilmemek ayıp değil. Ancak yaşamı boyunca, bilmemekle yetinmeyip bu konuyu öğrenmemekte de direnen Brecht, bizim buralardan transit geçerek, Çin tiyatrosuna gitti.

Berliner Ensemble isimli tiyatrosunu kurduktan sonra, takımına uzun uzun, yabancılaştırma efekti, soytarılık efekti gibi, epik tiyatro inceliklerini anlatmak konusunda dilinin ucu sakal bırakan üstat, ortaya çıkan işten bir türlü mutlu olmuyor, provalar sırasında sık sık sinirlenerek, sahneye çıkıyor, öyle oynanmayacak, böyle oynanacak diye gösteriyor, gösterdiğine pişman olarak, tabii ki benim gibi de oynanmayacak, çünkü ben oyuncu değilim, diye purosunu kemirerek sahneden iniyordu, kendi takımına bir türlü derdini anlatamıyordu. Berliner Ensemble'da kafalar iyice karıştığında Bertolt Brecht öldü.

Ben öğrenciyken, Kâmuran Şipal tarafından, Brecht'ten dilimize çevrilmiş sarı kapaklı EPİK TİYATRO ÜZERİNE isimli, ince bir kitap yayımlandı. 1960 suları bu kitaptan edinmek, okumuş olmak, gereken yerlerin altını çizmişlik, oraları ezberlemişlik ve hatta kitabı üstünde bulundurmak gibi zorunluluklar vardı, bizim çevremizde. 1970'li yıllarda, bu kitabı bulundurmaktan hapis yatmak moda oldu. Bu kitabı okuyarak epik tiyatroyu çakmak olası değildi. Herkes birbirine anlamış gibi yapıyordu. Çünkü kitap “Das Kapital-Özet" türünden sıkıştırılmış bir Brecht teorileri çevirisiydi. Bu kitap olmasa biz Brecht'e çok daha doğru yaklaşabilirdik belki. O kitabı anlamadan Brecht'i anlayamayacağımızdan emin olduğumuz için, Brecht'i bir kenara koyup, o kitaba çok kafa yorduk.

Türk tiyatrosunda ender görülmüş kocaman aktörlerden biri olan sevgili Ayberk Çölok bir gün bana, Türkbükü'nde tam denize dalmadan önce:

- Okudum anlamadım arkadaş, bir gün bu Kürt Vasıf bana, şıp diye anlattı olayı! dedi, Türkbükü'nü kendine getiren bir kahkaha attı ve denize daldı.

John Gay'in 1728'de sahnelenen DİLENCİLER OPERASI'nın tam 200 yıl sonra bir güncelleştirmesini yapan Brecht'in ÜÇ KURUŞLUK OPERA'sını bugünün Beyoğlu'suna uyarlarken, ben kendimi Brecht'ten çok ortaoyununa, Kel Hasan Efendi'ye, Abdülrezzak Efendi'ye yakın hissettim.

ÜÇ KURŞUNLUK OPERA için “Bir opera değildir” ya da “Brecht çalışması değildir" derken, şunu demek istiyorum: bu oyunu Bertolt Brecht görseydi, türkçeyi bilmeden bu oyundan büyük bir keyif alırdı, ve fakat ben Brecht Camii müezzinleriyle epik tiyatro tartışmak istemiyorum ve Ayberk Çölok'un denize dalışı gibi, üç el ateş ederek giriyorum sahneye.

(Falınızda Rönesans Var, 1998)

FERHAN ŞENSOY
FerhAntoloji, S. 529-530

ŞİİRLERİ



ARKADAŞINIZA GÖNDERMEK İÇİN:





ŞİİR PARKI