CEMAL SÜREYA

1951 sonu, 1952 başı. Cemal Süreya'nın ilk şiirleri Mülkiye'de yayınlanıyor. Benim de öyle. "Şarkısı Beyaz"ı hatırlar mısınız? Onu okuduğumuzda kendine özgü havası olan iyi bir ozan tanıdığımızı sezmiştik. Sezai Karakoç'un da çıkışı o yıllara rastlar. "Mona Rosa" ile.

1958'de ÜVERCİNKA bir ilk kitap olarak çıktı. Ama ilk kitap olmanın özelliklerini taşımayarak. "İkinci Yeni" onunla da bir bayrak dikmiş oldu. Cemal Süreya anlamsıza saplanmadı. Anlamı zorladı. Onunla oynadı, değiştirdi. Anlamsızlığa dek itti bazan ama orda direnmedi. Garipçilerle, bazı Fransız ozanlarıyla ilintiler kurdu. İkinci Yeni'nin öteki ozanlarına bağlandı. Ama ne yaparsa yapsın, kendine özgü biçimini ve özünü ortaya koydu. Duyarlığını işlemekten çekinmedi. Kitabın başında "San" var. Sonra da "Gül". Söylediklerimize göre irdeleyelim:

/ Kırmızı bir kuştur soluğum/ Kumral göklerinde saçlarının./ Oktay Rifat, Melih Cevdet'te benzer dizeler var. İkinci Yeni.

/ Yoksuluz, gecelerimiz çok kısa/ Dörtnala sevişmek lazım/ .. Garipçilerden gelenin uzantısı.

Aynı zamanda İkinci Yeni.

/ Seni kucağıma alıyorum/ Tarifsiz uzuyor bacakların./ İkilisiyle birlikte şiir tipik bir Cemal Süreya.

Bir geleneği ve bir hazır durumu sürdürmekle kalmayıp ona yeni şeyler katabilmiş ozandır o.

Gülün tam ortasında ağlıyorum/ Her akşam sokak ortasında öldükçe/ Önümü ardımı bilmiyorum/ . . Derken, anlamsızlığa dek varır.

Aynı şiir içinde .. / Ellerini alıyorum sabaha kadar seviyorum/ Ellerin beyaz tekrar beyaz tekrar beyaz/ İstasyonda Tren oluyor biraz/ Ben bazan istasyonu bulamıyan bir adamım/ ...

Anlamı kullanıyor. Zorluyor. Duyarlığı işliyor. Acı bir kendiyle alayla bitiriyor. Bu, iki uç arasında bir bocalama gibi görünse de anlam anlamsızlığın önüne geçiyor, şiir kendini kurtarıyor.

"Sevi"yi işliyor en çok. Cinsel sevi'yi. Kızlıklarını kocalanna saklayan kadınlarla, sadece ağızlarını öptüren kadınlarla, Meryem'lerle yapılanı. Bunlara biçim olarak Empresyonizm'den sonraki resmi uygulayınca bir de sinema tekniğini kullanınca:

/Adam şapkasına rastladı sokakta / Kimbilir kimin şapkası / .. benzeri dizeler ortaya çıkıyor.

Cinsel Sevi'yi kullandı demiştik. Ama ''kullandı" sözcüğü yetmez, onu yüceltti.

/ Sevgiyeydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı / Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun ötmüştü / Yoktu dünlerde, evvelsi günlerdeki yoksulluğumuz / Sanki hiç olmamıştı./ (Aşk)

"Kanto" dan: / Ben nerde bir çift göz gördümse / Tuttum onu güzelce sana tamamladım / Sen binlerce yaşıyasın diye yaptım bunu.

İngiliz'den: / Çünkü ne zaman ağzından öpecek olsam/ Hele bu ağız onun kendi ağzıysa/ kocaman bir gül yer alıyor arkamızda/ Zulme karşı./.

Mısraların arasına hürlük, barış, yoksulluk, enflasyon, burjuva ahlâkı, kıtlık, kırım, başkaldırma gibi toplumcu sözler serpiştirmiş. İğreti duruyor çokluk. Bu iğretiliği alayla gidermeye çalışsa da.

/ Delikanlı bir köpeği var onunla yatıyor/ Adalet hanım iki kişilik karyolasında/Bozulmuş burjuva ahlâkına örnek./

... Oysa şiirin adı "Aslan Heykelleri" .

/ Olduran / Yıkan yeniden yapan gözlerini seviyorum/ .. larda ne güzel gelişmekteydi.

O yıllarda herkesin, duyguculuğa düşmekten ödleri patlardı. Bu çok güzel gelişen, hiç de sulandırılmamış duygululuğu Cemal Süreya o yüzden bozmak istemiş olacak. Arada bir soğuk su boca ederek. Epik Tiyatro'da uygulanan teknik. Şiire gitmiyor.

"Bun" şiiri:

/ Elim geçiyor aptaldan kapital/ diye başlıyor. Max Jakob papazı ablası ile ve Meryem'le sürüp, renklerinden dolayı okulsuz bırakılan zencilerle sona eriyor.

GÖÇEBE: Üvercinka'dan ayrı düşmemiş. Üvercinka'yı geliştirmiş. Sözcük kullanımında, kurguda özü biçime uydurmada daha bir usta. O insana pek hoş gelmeyen soğuk su boca etmeler seyrelmiş. Daha doğrusu, sular bir yana, şiirler bir yana ayrılmış.

"Ülke" çok önemsediğim bir şiir. Daha güzeli olmaz, dediklerimden.

/ Saat çini vurdu birden: Pirinç/ de dese, / Ben gittim bembeyaz uykusuzluktan / Kasketimi eğip üstüne acılarımın / sen yüzüne sürgün olduğum kadın/ ile başlayıp,

/ Bilinir ne usta olduğum içlenmek zanaatında/ Canımla besliyorum şu hüznün kuşlarını/ ile sürüyor. İçlenmek zanaatını bilen her ozan gibi, tedirgindir Cemal Süreya. Hem toplar duygularını ozanca, hem erkekçe dağıtır, alaya bulaştırır. Korkar duygululuktan. Düşünmek zanaatında da ustadır amma, toplumcu şiire küçük küçük çengeller atmaktan öteye gitmez. Göçebe'den sonra Sevda Sözleri'ne başladı. Rahatlayıp genişledi şiirleri.

Göçebe, eşsiz imgelerin benzetmelerin kitabıdır. Onlar sonra da sürdürülür:

/ Sen küçüğüm sımsıcak / Ne derler ona - Bu kızakta / Boyuna türküler yakıyorsun ya / Sanki her türküden sonra / Hohlasan gök buğulanacak./ (Kars)

/ Galata / Gecenin bodrumlarında beslediği / O tükenmez paslanma tutkusunu bir ağız mızıkası halinde/ Denize yediriyor yavaş yavaş / (İşte Tam Bu Saatlerde)

Göçebe'nin en güzel şiirleri "Ülke" de, "Göçebe"de, ordan oraya gezen, içlenmek zanaatında usta, yalnız olanın, özleyenin şiirleri.

/ Biliyorsun ben hangi şehirdeysem / Yalnızlığın başkenti orası./

Kentler, onların özellikleri, Tanrısal vıyıklarıyla durumlarını paraşütlendiren faytoncular, tahta bavulları ve büyük yakalarıyla piyade erler, şimdi Nietzsche'nin metresi olması gereken Marilyn Monroe, Kerem ile Arzu, kana kana batan ay, hem bu içlenmenin pekiştiricisi, hem dağıtıcısıdırlar.

KARS

Öyle güzel ki ölürüm artık
Beyaz uykusuz uzakta
Kars çocukların da Kars'ı
Ölüleri yağan karda
Donmuş gözlerimin arası.

Sen küçüğüm sımsıcak
Ne derler ona - bu kızakta
Boyuna türküler yakıyorsun ya
Sanki her türküden sonra
Hohlasan gök buğulanacak.

Anla ki her durakta
Yok sınırları aşkın
O iyi yüzlü tanrı
Beklesin dursun bizi
Kurduğumuz rahat tuzakta.

Nasıl olsa yine bir gün
Döneriz bu yollardan geri
Senin birelinde mendil
Öbüründe kuş sesleri.
(Göçebe'den)

(Sinan Yıllığı, Ocak 1973)

GÜLTEN AKIN
Şiir Üzerine Notlar

ŞİİRLERİ



ARKADAŞINIZA GÖNDERMEK İÇİN:





ŞİİR PARKI