BİR DOST BULAMADlM
GÜN AKŞAM OLDU
Yorgunluktan başım düşüyor
Gökte kanadı ayrıç ayrıç bir kırlangıç
Dere gibi geçiyor içerimden
Ekmek kurumuş
Zeytin çekmiş yağını
Yürüdüm yutkuna yutkuna
Toza belendi miğdem
Gözlerim soldu
Armuda vardım yüksek
Bostana vardım ellerin
Köy hayat gibi ırak
Dönendim durdum
Bir dost bulamadım
Gün akşam oldu.
Taze yavrum kan kusuyor
Dışarda eli kırbaçlı bir rüzgâr
Hançer gibi geçiyor yüreğimden
Tezek tükenmiş
Oda çekmiş sıcağını
Düşündüm tütünü sara sara
Ağuyla dağlandı ciğerim
Yüzümün rengi durdu
Avrada baktım ağlıyor
Komşuya vardım susuyor
Kasaba devlet gibi ırak
Yol kapalı
Kalktım oturdum
Bir dost bulamadım
Gün akşam oldu.
Amerikan buğdayı bereketli olmuyor
Ötede bizim buğdaydan sapsarı bir ırmak
Güneş gibi geçiyor düşlerimden
Öküzler zayıflamış
Toprak çekmiş elini
Eridim hilâl oldum
Sele karşı terim
Gücüm dondu
Tüccara vardım ürkek
Yakın köye vardım bakmıyor
Geçim bir kanlı tuzak
Sordum sordurdum
Bir dost bulamadım
Gün akşam oldu.
Şehre inince keyfim kaçıyor
Her yerde yüzüme çarpan bir tokat
Eski bir kin gibi geçiyor gözümün önünden
Kapılar kapanmış
Hükümet çekmiş ayağını
Bekledim köle oldum
Yere yapıştı dizlerim
Umuduma set kondu
Valiye vardım ödlek
Başkana vardım gülüyor
Belki çıkar diye evrak
Sustum oturdum
Bir dost bulamadım
Gün akşam oldu.
Süreyya Berfe adını bu şiirden ayıramam. 'GÜN OLA' da, Savrulan'dakiler, sonraki şiirleri.. Onların değerlerini yadsı- mıyorum. İçlerinde başka beğendiklerim de var. Ama bu şiirinin bence yeri başka. Amacım, özgün ve sağlam şiir yapılarına örnek sunmak. Nedir bu şiiri örnek seçmeye beni iten? Kusursuz bir biçimsel yapı oluşturması mı? İçeriğine aldığı yoksul köylünün yaşam kesiti mi?
Doğrusu şu ki, biçimsel olarak kusursuz yapılaşmış pek çok şiir var. Yoksul köylülük de çok şiire konu oldu.
"Bir Dost Bulamadım"ın özelliği nedir? Diyor ki o, yoksulluk değildir hayatı yıkan, söndüren. İnsanı insanlığından eden.
Dağıtan. Yoksulluğa eklemlenmiş olan tek başınalıktır, yalnız kalıştır. Berfe ozan, bu dizelerin yer aldığı halk şiirinin koşutluğunda, salt bireysel açıdan, "Bir Dost Bulamadım"ı işleyebilirdi. Yine de özgün bir şiir çıkabilirdi ortaya. Hayır, o hepsini bir arada bu tek şiirde bulmamızı sağlamış. Resmi çizgileriyle, renkleriyle önümüzde apaçık görüyoruz:
Yoksulluktur bu. Tiyatro
diline çevirirsek, bir dram olurdu. Salt bu çizgilerle kalsaydı. Ama temeldeki bu dramı trajedi düzlemine aktaran öteki
çizgiler var: "Bir Dost Bulamadım Gün Akşam Oldu" nun çizgileri. Ardarda ama birlikte çekilen bu iki öz çizgisi bir de kusursuz
biçimsel yapı oluşturuyor. İşte neden bu.
Şiiri yapısı açısından irdeleyelim:
"Yorgunluktan başım düşüyor"
En sondan başlanmış. Anlıyoruz ki, bu yorgunluğun öncesinde bir yığın eylem var. Ve şimdi, kişi gövdesine egemen olamayacak
ölçüde yorgun. İlk gerilim, bir acı öyküye hazırlanmayla başlıyor.
"Gökte kanadı ayrıç ayrıç bir kırlangıç
dere gibi geçiyor içerimden"
Kişimiz, belki evinin kapısı önünde, belki gökyüzünü görebileceği bir iç mekanda. Kendini zorladığını, başını göğe kaldırdığını anlıyoruz. Bir film kurgusu içinde onu izliyoruz. Dirençli bir kişiliği var. Duygusal açıdan da yetkindir. Çünkü, susuzluğunu gökte uçan bir kırlangıcın kanat vuruşundaki güzellikle giderebilen biri. Susuzluk mu? değil yalnız, günün pisliğine bulanmışlık, kirlenme duygusundan arınma da anlatılıyor. Tek bir kırlangıçtan onun ayrıç ayrıç kanadından geçip gelen bir dere. Susuzluk mu, arınma gereksinimi mi? Ya açlığa ne demeli? Açlık daha somut bir anlatımla, doğrudan sergileniyor:
Ekmek kurumuş
Zeytin çekmiş yağını
Yürüdüm yutkuna yutkuna
"Toza bulandı miğdem"
Umut kırıklığını da bir dizeyle ekiemiş ozan: "Gözlerim soldu". Doruktaki umutsuzluğunsa benzetmelerle, mecazlarla
oyalanmaya vakti yok. Onun somut ve yalın söylenmesi gerek: Armut yüksek, bostan ellerin, köyse hayat gibi ırak.
"Dönendim durdum"
Umutsuzluğa bir de şaşkınlık ekleniyor. Duygu gerilimi orda bizi de ozanla birlikte umar aramaya götürüyor. Nedir bütün bunların çözümü? Dostluktur, dostça örgütlülüktür, dayanışmadır elbette.
Ozanın çizdiği gerilimli telden koşarak geçtiğimizde, umduğumuzu bulamıyoruz biz de: Kendiliğindenmiş gibi sığınıyoruz, bir halk şiirinin, türküsünün iki dizesine: Bir dost bulamadım / Gün akşam oldu.
İkinci bölüm, ezen, öldüren bir yoksulluğun betimlenmesiyle sürer. Taze yavrum kan kusuyor. Anadolu, taze sözcüğünü,
genç değil, genç kız anlamında, genç gelin anlamında kullanmaktadır.
Kıştır. Rüzgarın bile eli kırbaçlısı vardır dışarda. Tezek tükenmiş, oda sıcağını çekmiştir. Oda, insanın sığındığı yer. İnsan
için olumlu işlevi olan mekân. Şimdi, düşman bir kişilik edinmiştir. Sıcağını çekerek.
"Düşündüm" ayn bir dize gibi alınması gerekir. Tütünü sara sara ile, bir dizeye yazılmasının nedeni, tütüne alışkın kişinin,
düşünme eylemini tütün içme eylemi olmadan sürdüremeyişini imlemektir. Sara sara ise, düşünme süresinin uzunluğunu
belirtiyor.
"Yüzümün rengi durdu"
Yine fiziksel olarak, açlıktan, yorgunluktan, acıdan, tütünden, yüzde görülen olumsuz bir değişmeyi anlatmalıdır. Ama,
salt bunu anlatma amaçlansa, ''Yüzümün rengi soldu" ya da "Sarardı" demek yeterdi. Daha ötesi amaçlanmıştır. Dehşet'in
yüzdeki yansısı böyle söylenebilir ancak. "Yüzümün rengi durdu", "Kanım dondu"yu, "Öldüm"ü, "Taş kesildim"i ve benzer
deyimleri, anlatımları tümüyle içerebiliyor. Sözcük uyumu, ses uyumunu da sağlayarak.
"Avrada baktım ağlıyor"
İnsandır. Direnç onu insan yapandır. Erkek yapandır. Ağlayamadığı için ''Yüzü donmuştur''. Avrattır öteki, ağlar. Avradın
ağlaması bir çözülmenin ve yine umar aramanın başlangıcı olur. Umutla komşuya varır. Ama, "Komşu susuyor". Üstüne
atasözleri, deyimler söylenmiş, geleneksel dost, komşu "susuyor''. Ağlıyor ve susuyor sözcükleri sürekliliği içerir.
Yol kapalı, somut anlamıyla da, mecaz olarak da. Kasaba yolunun kapalılığı, devlete başvurma yolunun kapalılığını çağrıştırır. Kalktım, oturdum. Hem bu sorunlarla, dinlenilemeyeceğini, uyunamayacağını, hem yorgunluk dolayısıyla şiirdeki kişinin yatar durumda düşündüğünü, hem, düşünme sonunda bir karara varıp, uygulamaya giriştiğini anlatır.
Sonuçta, ne geleneğinde dostluk olan komşu, ne de geleneksel olarak kerim ve rahim bildiği devlet, dost elini uzatmıştır ona. Yineler: Bir dost bulamadım/ Gün akşam oldu.
"Amerikan buğdayı bereketli olmuyor
Ötede bizim buğdaydan sapsarı bir ırmak
Güneş gibi geçiyor düşlerimden"
Köylümüzün, kendinin olana, kendi tohumuna, kendi ürününe, belki dinsel kaynaklı bir bağnazlık, belki ucunda bağımsızlığı
çağrıştıran bir ulusçuluk anlayışıyla, yürekten bağlılığını anlatıyor. Ama, bir düştür bu. Gerçek şu: Öküzler zayıflamış / Toprak çekmiş elini / Eridim hilâl oldum./ Sele karıştı terim / Gücüm dondu.
Dost komşu, dost devlet imgesinden sonra, sürekli ilişkide olduğu dost tüccar imgesine sığınmak istiyor. Çünkü sıkışınca
alır, verir, yine alır, sürekli borçlusudur onun. Ama artık bu noktada tüccar da ürkek. Bu kertede yokluktan bir şey çıkarılamayacağını bilmektedir. Yineler: Bir dost bulamadım, gün akşam oldu.
Son bölüm bir genellemeyle başlar: Şehre inince keyfim kaçıyor. Bu dizeye kadar şiir, bir trajediyi yansıttığı halde, gerilim
birden düşürülür. Çünkü amaç artık acıyı değil, yakınmayı, eleştiriyi gündeme getirmektir.
Üstteki öyküyü yaşayan insana, son bölümde anlatılacak olan, keyif kaçırıcı düzeyde gelir. Şehre inince de olanlar artık,
Yorgunluktan başım düşüyor, Taze yavrum kan kusuyor kadar ağır gelmez ona.
Kentli onu önemsemez. Tarihten gelen davranış biçimiyle, köle gibi görür. O bu davranışın, eski bir kin gibi her yerde, yüzüne çarptığını duyumsar. Ama sabırlıdır. Oraya buraya başvurmaktan geri kalmaz. Bir Belki uğruna.
Vardım yine Anadoluca bir deyim. Yetkililere varıyor. Gittim ya da çıktım değil. Daha bir saygı var içeriğinde.
Bir dost bulamadım
Gün akşam oldu.
GÜLTEN AKIN
Şiir Üzerine Notlar

ŞİİRLERİ