2 ARALIK 1805’te Fransız orduları, Korsikalı
imparator Napoléon Bonaparte’ın yönetimi altında Austerlitz’te büyük bir zafer kazanıp Viyana’ya girer. Bundan sonraki olaylar Fransa’nın Almanya’ya beslediği kötü niyetlerini artık iyice belli edecektir. Savaş hazırlıkları üzerine Goethe, 4 ağustos 1806 günü Karlsbad’dan ayrılıp Weimar’a dönmek zorunda
kalır.
Savaş tehlikesi her geçen günle artmaktadır.
Hem de ne büyük tehlike! Goethe durumdan karamsardır. Çünkü karşılarında Napoleon vardır. Yalnız komutanlıkta değil, düşünce alanında da bir dâhi. Demonik bir insan. "Bir devlet adamının kalbi göğsünde değil, kafasında olmalıdır," diyen Goethe’nin çok değer verdiği bu yiğit lider şimdi Almanya’yı tehdit etmektedir. 9 Ağustosta bütün Almanya’da seferberlik ilan edilir. Weimar Dükü de alayıyla Prusya ordusuna katılır yeniden.
14 ekimde Jena’da başlayan savaşta Napoleon,
Alman ordularını silip süpürür. Bu beklenmedik bozgun sonunda Weimar, Fransız erlerince yağma edilmeye başlanır. Goethe’nin evine yerleştirilen erlerden bir ikisi ise daha ilk gece kafayı iyice çekip çıngar çıkarır. Christiane Vulpius ile evdeki öbür Weimarlılar
sarhoşları güçlükle evden uzaklaştırırlar.
Fransız feldmareşali Ney, ertesi gün, üzücü olayı haber alınca, derhal Goethe’nin evine gelerek ondan özür diler. Fransız erlerini de evden çıkartır. Bundan böyle Ney’in yerine gelecek komutanlar da Goethe’nin korunması için özel buyruklar vereceklerdir. Nihayet aslen Pfalzlı olup öğrenimini Jena’da yapmış olan, Goethe hayranlarından General Jentzel’in Weimar’a komutan atanmasıyle ozanımız kendini daha
bir güvenlik içinde bulur.
Bu arada Goethe’nin İtalya’dan tanıdığı dostu,
Paris Müzeleri Genel Müfettişi Bay Denon, Goethe’yi
ziyarete gelir. Bu sevgili düşmanı evinde görmek Goethe’yi çok sevindirir. O sıralar, Weimar ve Jena'da çevresindeki dostlarının durumu hiç de iç açıcı değildir. Goethe, elinden geldiği kadar onlara da yardımcı olur. B ir yandan da Fransız dostu Denon'un desteğiyle savaşın Jena Üniversitesine vermiş olduğu zararlara bir hal çaresi bulmak yollarını araştırır.
15 Aralık 1806’da barış yapılınca Weimar Dukalığı ağır bir savaş tazminatı ödemek zorunda kalır. Goethe bundan iki ay önce, 16 Ekim 1806’da uzun yıllar nikâhsız olarak yaşadığı karısı Christiane Vulpius’a nikâh kıyar. 1808 ekiminde de Weimar Duku'yle birlikte Erfurt toplantısına gider. Goethe toplantıya gitmek istememiştir ama, sonunda Karl August'un üstelemelerine dayanamamıştır.
Erfurt toplantısına Weimar Dükü’nün uzak akrabası olan Rus Çarı Alexander de katılıyordu. Toplantı, Napoléon’un İspanya seferine çıkmadan önce, Avusturya’nın başkaldırması halinde Rusya'nın yardımını sağlamak amacını güdüyordu.
Napoléon, Goethe’nin Erfurt’a gelişini duyar
duymaz bütün işlerini bir yana itip ona, yanına gelmesi için haber salar.
İşte Avrupa'nın iki büyük adamı karşı karşıyadır.
Daha kapıdan girer girmez Napoléon, onu dikkatle süzer ve "Siz önemli bir insansınız," (Vous etes un homme) der. Goethe, Voltaire’in 1741 yılında yazdığı Mahomet ou lo Fanatisme adlı eserini Almancaya çevirmiş olduğunu söyleyince de: "Bu iyi bir eser değildir. Dünyayı yenen birinin kendisini bu kadar uygunsuz biçimde anlatması hiç yakışık almaz" görüşünü belirtir.
Sonra sözü Werther'e getirir. Haklı birtakım düşüncelerden sonra Werther'in belli bir noktasına değinerek: "Niçin bunu böyle
yaptınız? Bu, doğal değildir," der ve o parçanın geniş
ve doğru bir çözümünü yapar. Goethe, eleştiriyi
yerinde bulmuştur ama şu sözleri söylemekten de
geri kalmaz: "Ozanlar, basit ve doğal yoldan elde
edemeyecekleri kimi etkileri yaratabilmek için kolay kolay sezilemeyecek sanat oyunlarından yararlanırlarsa bu, kendilerine bağışlanmalıdır."
İmparator bu karşılıktan memnun kalır. Sözü
yine tiyatroya getirerek "tragedya sahnesini büyük bir dikkatle inceleyen bir ağırceza yargıcı" gibi önemli düşünceler ileri sürer ve Fransız tiyatrosunun doğadan ve gerçekten uzaklaştığını sözlerine ekler.
Goethe, böylece ilk kez, Napoleon’un da okurları
arasında olduğunu öğrenir. Yalnız bunu mu öğrenir? Napoleon’un yüksek zekâsını da yakından görmüş, bir şeyi değerlendirirken değişik anlatımlara baş vurmasına hayran kalmıştır. Goethe, özellikle, Napoleon'un her sözünü bitirişinde "Buna Bay Goethe ne der?" diye sormasından duygulanmıştır.
Goethe’nin 2 ekim 1808 günü Napoleon’la yaptığı
konuşma Talleyrand ile von Müller tarafından
da anlatılmıştır. Von Müller’in yazdıklarına göre Napoleon "Siz önemli bir insansınız," sözünü, Goethe yanından ayrıldıktan sonra söylemiştir. Üstelik bunu Berthier ile Daru’ya söylediği için de cümle "İşte önemli bir adam" biçimini almıştır.
Konuşma sırasında Bonaparte, Goethe’ye yaşının
ve yıllık ortalama kazancının ne kadar olduğunu
da sormuştur. Fransız yazarlarm den Leon Duadet’ye göre bönlük taşıyan bu sorular yaşama gereklerini bilen birinin soracağı türden değildir. Napoléon'un bir kusuru da Goethe’ye ikide birde "Bay Guet" demesidir. Ama İmparator Goethe’ye hiç bir vakit "Bay Guet" diye seslenmekten kurtaramamıştır kendini. Fakat, Goethe bu seslenişi de kendisine sorulan
soruları da doğal bir biçimde karşılamış ve onların yumuşak bir sesle sorulduğunun altını çizmiştir.
Fransız düşünürlerinden Paul Valéry, Napoléon
ile Goethe’nin aynı kumaştan olduğunu göstermeye çalışır. Ona göre, bu büyük adamların ikisi de büyük çağların özelliklerini, çizgilerini taşır. Hem masal yüklü eski çağı, hem de klasik eski çağı düşündürtürler bize. Her ikisi de ideolojilerden nefret eder. Düşünce spekülasyonu ikisini de açmaz. Goethe,
düşünceyi düşünmek istemez. Bonaparte doğrulama ile yürütme gerektirmeyen şeyleri yaratan kafayı küçümser. Her ikisi de dinlere bir politika ya da bir tiyatro oyunu gözüyle bakar. Biri, ölümlü insanların en bilgesi, ötekisi de en delisidir. Onları birleştiren bir şey de Doğu’ya karşı besledikleri sevgidir. Napoléon
Müslümanların dinine çok değer verir. Goethe
ise Hafız’ın şiirlerine bayılmıştır.
Valéry, Napoléon ile Goethe’nin ayrılan yanlarını
ise şöyle saptar: Napoléon’un ruhunda fırtınalar kopar, o askerlik sanatını, bir yanardağ sanatı
haline getirmiştir. Çünkü dünyayı on yıl gibi kısa
bir sürede düzene sokmak düşüncesindedir. Goethe ise, tam tersine, yanardağları sevmez. O belli belirsiz değişikliği kabul eder sadece. Doğanın çok yavaş hareket ettiğine inanır. Onun işi kısa süreli değildir. Uzun boylu ve dopdolu bir hayat yaşamıştır o.
Goethe’nin İmparatorla konuşması bir saat sürmüştür. Goethe, Napoleon’un Fransız tiyatrosu üzerindeki derin bilgisine de hayran olmuştur. Birkaç gün sonra bu iki dâhi bu kez Weimar’da buluşur. Napoléon, Goethe’nin kişiliğine verdiği değeri göstermek için Fransız oyuncularını getirtip Goethe’nin tiyatrosunda Voltaire’in Sezar'ın Ölümü (La mort de César) adlı oyununu oynatır. Böyle bir olayla karşılaşacağını hiç ummayan Goethe şaşırmıştır. Sezar’ın ruhunda kendi kişiliğini gören Napoléon oyundan sonra verilen baloda Goethe’yi yanına oturtup sözü oyuna getirir ve "Bu konuyu bir de sizin ele almanızı isterim" der. Sonra Goethe’yi Paris’e çağırır.
Napoléon, Wieland’i da unutm az. Onunla da uzun uzun konuşup düşüncelerini alır. Wieland’la daha çok siyasal konular üzerinde dururlar. Birkaç gün sonra imparator, her iki ozana da Legion d ’honneur nişanı verir. Goethe, daha önce de Rusların Ste Anne nişanını almıştır. Napoléon, Weimar’a da savaşta yitirdiklerini karşılayabilmesi için 300.000 frank bağışlar. Ayrıca Weimar alayını İspanya seferine götürmekten vazgeçer. Bu davranış bütün Weimarlıları sevince boğar.
Weimar’dan ayrıldıktan sonra bile Napoléon Weimarlıların gönlünden çıkmaz. Herkes onu kurtarıcı bir Tanrı olarak görür. Sanki iki yıl önce Jena - Weimar çevresini duman eden adam o değildir. Napoléon’un kişiliği Goethe’yi de öylesine etkiler ki, 1815 yılında bile Bonaparte için "Dünyanın en zeki adamı" diyecektir. Goethe zaten Napoléon’un dehasına inanırdı. Ama onun kendisine bu kadar sevimli geleceğini
düşünmemişti.
SALÂH BİRSEL
Goethe, Işık, Biraz Daha Işık, S. 67-72

ŞİİRLERİ