(.....)
Milli Edebiyat Cereyanı'nın ve Türkçülük düşüncesinin önde gelen isimlerinden olan Ziya Gökalp (1874-1924), edebiyatımızda güçlü bir şair olarak kabul görmemişse de, Türk düşünce hayatında kayda değer bir yeri olmuş ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunda düşüncelerinin tesiri büyük olmuştur. İncelememize konu olan "Kızılelma" manzumesi, Türk Yurdu'nun 5 Şubat 1913 tarihli nüshasında yayımlanmış ve şairin 1914 yılında çıkan ilk şiir kitabına da adını vermiştir. (Tansel 1972, XIII)
Manzum bir hikâye olan "Kızılelma", Bakû'lü, güngörmüş, varlıklı bir ailenin Paris'te okuyan kızları Ay Hanım'ın hayatından bir kesit sunmaktadır. Anne ve babasının ani ölümleri üzerine Paris'ten dönen Ay Hanım, memleketinde "İstiklal Beşiği" adını verdiği erkeklere ve kızlara ayrı olmak üzere iki okul açar. Ay Hanım, bu çalışmalarını sürdürürken, Ressam Turgut'u görür ve ona âşık olur. Ressam Turgut, Ay Hanım'ın hocasına "Kızılelma"nın neresi olduğunu sormaya gelmiştir. Ay Hanım'ın hocası Sadettin Molla, Turgut'un sorusunu cevaplarken, Ay Hanım da gizlice anlatılanları dinlemektedir. Sadettin Molla, "Kızılelma"yı anlatmaya başladığında, Ziya Gökalp'ın gerek bu kavram ya da sembol hakkındaki düşüncelerini, gerekse tarihimize, medeniyetimize bakışını öğreniriz:
“…Oğlum, Türk fatihleri, / İsterdi istila etmek her yeri; / Fethe lakin bir tek hedef tanırdı, / Orayı kendine İrem sanırdı. / Bu mev'ud ülkeye, bu tatlı yurda / Vasıl olmak için hep bu uğurda / Yüzlerce defalar Türklük kaynadı: / Hind'i, Çin'i, Mısr'ı, Rum'u kapladı. / Bütün paytahtlara, en son Çinler'e / Gitti; fakat asla bu meçhul yere / Yaklaşmadı; çünkü o mev'ud ülke / değildi hariçte bir mevcud ülke. / ”Kızılelma” yok mu? Şüphesiz vardır; / Fakat onun semti başka diyardır… / Zemini mefkure, seması hayal… / Bir gün gerçek fakat şimdilik masal… / Türk medeniyeti taklitsiz, sâfî / Doğmadıkça bu yurt kalacak hafî…” (Tansel 1972, 11)
Bu mısralardan hareketle söyleyebiliriz ki, Gökalp'ın "Kızılelma"sı, yeryüzünde bulunmayan bir hayali ülkedir. Bir ufuk gibi, kendisine yaklaştıkça sizden uzaklaşır. Endülüslü Ebu Hayyam'ın “El-kasd-ül Mütebaid” tanımı, tam da bu ufuk benzetmesine denk düşmektedir. (Danişmend 1983, 160)
Gökalp, atalarımızın çok yerler fethettiğini fakat bu yerlerin sahiplerince de atalarımızın fethedildiğini söyleyerek, tarihimize bir eleştiri yöneltmektedir. Adeta girdiği kabın şeklini alan Türkler, bu sebeple ne bir Türk felsefesi, ne de bir Türk hukuku geliştirebilmişlerdir. Bazen Arap, bazen Acem, Bazen de Frenk dinli olmayı seçmiş olan Türkler, kimi zaman Arapça Farsça yazmış, kimi zaman Frenkçe yazmıştır.
Kısacası, bazen Doğu'ya, bazen Batı'ya yönelmiş, fakat kendi şahsiyetini bulamamıştır. Şu mısralarda, Gökalp, "Kızılelma"ya nasıl ulaşılacağını anlatmaktadır:
“Millette olsa bir gizli ihtiyaç, / Milli vicdan bulur ona bir ilaç; / Türk bakmamış İram yahut Sebâ'ya, / Demiş: “Gideceğim Kızılelma'ya.” / Maksadı gitmektir birliğe doğru, / Milli düşünceye, dirliğe doğru… / Bilir bir gün milli irfan doğacak / Yeni Orhun, Yeni Tufan doğacak. / İçtimai bir yurt, kavmi bir tarih / Edecek Türlük'ü taklidden tenzih. /” (Tansel 1972, 13)
Perde arkasından bu sözleri dinleyen Ay Hanım, hocasının anlattığı "Kızılelma" idealini gerçekleştirmeye karar verir. İdealini gerçekleştirmekle kalmaz aynı zamanda Avrupa'ya kendisini aramaya gelen Turgut'la da evlenir. Bu saadet atmosferinden sonra şiiri bitiren mısralar şunlardır:
“Kızılelma oldu bir güzel Cennet: / Oradan Turan'a yağdı saadet. / Ey Tanrı icabet kıl bu duaya: / Bizi de kavuştur Kızılelma'ya!...” (Tansel 1972, 22).
Orhan Şaik Gökyay'ın şu satırları, Gökalp'la birlikte "Kızılelma" kavramının yeni bir anlam kazanışını örneklemektedir:
“Tanzimat'tan sonraki yıllarda hemen hemen unutulmaya yüz tutan bu sembole yeni bir anlam kazandırmaya çalışan Ziya Gökalp'ta "Kızılelma", bu defa, çökmekte ve dağılmakta olan Osmanlı Devleti yerine bütün Türklerin bir araya gelerek kuracakları ve yüzyıllardır özlemini çektikleri Turan ülkesiyle eş anlamda kullanılır.” (Gökyay 2002, 560).
Görüldüğü gibi, Ziya Gökalp'ın "Kızılelma" şiiri, bu kavramı, gelenekte olandan farklı bir şekilde yorumlamış, "Kızılelma"yı, Türklerin hâlihazırda içinde bulundukları olumsuzluklardan onları uzaklaştıracak, uzak ve muhayyel bir Turan ülkesi/ülküsü olarak görmüş ve göstermiştir.
Geleneksel metinlerimizde, Osmanlı'nın günün birinde ulaşacağı bir şehir, varılacak bir diyar olarak görülen "Kızılelma", burada, haritada aranacak bir nokta değil, Türklerin büyük birliklerini sağlayacakları bir muhayyel vatan olarak algılanmıştır.
"Kızılelma", “Zemini mefkûre, seması hayal… / Bir gün gerçek fakat şimdilik masal…” olan bir muhayyel mekândır ve ancak Türklerin taklitçilikten kurtulup kendi şahsiyetlerini bulmaları şartıyla gerçeğe dönüşebilecektir. Gökalp bir başka şiirinde de, “Demez taş, kaya / Yürürüz yaya / Türküz, gideriz / Kızılelma'ya!” der. (Tansel 1972, 66)
Bu bölümü Gökalp'ın kendi cümleleriyle bitirelim:
"…ruhların büyük bir özlemle aradığı 'Kızılelma', gerçeklik alanında değil, düş alanındadır. Türk köylüsü Kızılelma'yı düşlerken gözünün önüne eski Türk ilhanlıkları gelir." (Gökalp 2004, 23)
(....)
ABDULLAH HARMANCI
Yeni Türk Edebiyatı’nda "Kızılelma"
Selçuk Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü

ŞİİRLERİ