HARB VE FELAKET

- Anadolu herbzedelerine yardım münasibetile -

Uçar, uçar, yene ruhum diyari-hüzne koşar; Uzak, uzak, çoh uzak bir mühit içinde yaşar. Soğuk, soğuk!.. Gece keçmiş, bütün cihan susmuş, Uzakda inliyor ancak zavallı bir baykuş. Gözümden uyku çekilmiş de çarpıyor kelbim, Nedense bilmiyorum, ah, heyli müzteribim. Önümde dalğalanır teyfler, kızıl kanlar, Başımda patlıyor ateşli, sisli vulkanlar. Tecessüm etmede karşımda bir cihani-elem, Dönüb de tersine guya yanar bütün alem. Yığın-yığın beşeriyyet ölümle penceleşir, Fedayi-nefs ederek hak üçün koşar, güleşir. Yakar, yıkar, ezilir, mehv olur, basar, basılır, Veten yolunda ölür, öldürür, asar, asılır. O top, tüfeng, o kılıclar, zeherli kumbaralar, Ne ister, ah, niçin böyle gürleyib parlar? Nedir şu kehrü felaket? Nedir bu kehtü kela? Nedir şu kinü edavet, nedir bu derdü bela? Aman, ne menzere! Duydukca sarsılır vicdan. Ne dehşet, ah!.. Düşündükce çıldırır insan. Temeddünün sonu vehşetmidir, nedir ecaba?.. Hayır, hayır... ne diyor bak ricali-bezmara; Siyaset erleri gür-gür gürüldiyor her an, Böyük seadet umar hep şu kanlı fırtınadan. Bütün şu velvele onlarca bir beşaretdir, Yarınki bayramı tebrik için işaretdir. “Böyük, küçük, kara, ağ, hep Hristian, İslam, Şeherli, köylü, maarifperest, cahili-tam. Bütün beşer ne hükuk istiyorsa, hep alacak; Kevi zeif ile bir yerde kamran olacak...” Demek ki, kalmayacak zülmden cihanda nişan. Aman, ne tatlı bir efsane, hem ne süslü yalan! Evet, bu neşeli, hem şairane bir hülya, Heyale, hisse pek uyğun, sevimli bir röya.. Bu tatlı hiss ile hep enbiya, bütün ürefa, Fünuni-felsefeden zevk alan böyük üdeba, Zeif için didinib, çırpınıb yorulmuşlar, Feket neticede hep eski halı bulmuşlar. Kucak-kucak edilen tatlı vedler pek çoh; Sakın inanma! Yalan.. Yok, zeif için hak yok!.. İnanma! Aciz için yok hükuk, inanma hayır, Cihanda hak da, hekiket de hepsi küvvetdir. Bir zamanlar şerefli Turanın, O cihani ğiryui kavğanın kehreman, bir güzide evladı, Türklerin anlı-şanlı ecdadı, Saldırıb titretirdi yer yüzünü, Hökm eder, dinletirdi her sözünü, Ne zaman kişneseydi Türkün atı, Kırılırdı bir ölkenin kanatı. Hep krallar, prensler, Hanlar, Ulu şahlar, kibirli Hakanlar, Papalar, hep Helifeler her gün, Diz çökerlerdi Türk'e karşı bütün. Çünki parlardı erlerin kılıcı, Hepsi kartal kibiydi saldırıcı. Hepsi bir zevk alırdı küvvetden, Ululukdan, müzefferiyyetden. Bunu gördükde komşu devletler, Memleketler, zavallı milletler, Hep boyun bükdü, Türk'e yalvardı, Merhemet gördü.. Canı kurtardı. Sonra lakin bu merhemet, bu aman, İşte tarih!.. Türke verdi ziyan. Kavrulub eski sızlayan yaralar, Fışkırıb durdu odlu kumbaralar. Merhemetkarı merhemetle degil, kehrü şiddetle kıldılar tenkil. Böyle dehşetli, kanlı menzereler, Her zaman eylemekde celbi-nezer. İşte bir levhe! Görmek istersen, Bak da gör!.. Ah bir bakıb görsen! O şehametli Türk'ün evladı, Şimdi toprak yiyor da, feryadı Çıkmış eflake, hep yanar, sızlar. İşte bak! Yavrular, Hanım kızlar Titriyor penceyi-felaketde, Hep ölüm karşısında, zilletde.. Hepsi avare, hepsi ac-çılpak, Hepsi biçare.. Bak, gözünden irak! Hepsi kan ağlıyor da zaru-zebun Hepsi kardaşca bir nigah arıyor, Bir kömek, bir penahgah arıyor. Dinleyen kim... feket o feryadı? Avutan kim o kelbi-naşadı? Ne felaket bu, hem nasıl müdhiş! Ah, ölüm en böyük seadet imiş.. Arkadaş, yoldaş! Ey vetendaş, oyan! Yatma artık, yeter.. Deyişdi zaman; Sıyrılır, bah, yavaş-yavaş zülmet, Barı dan yıldızından al ibret! Ne diyor bak o penbe çöhreli nur? Seher olmuş, demek güneş doğuyor. Azacık varsa hissü vicdanın, Kalk, oyan! Sönmemişse imanın. Kalk, oyan! Gör ne fikre hadimsin? Kimlerin oğlusan? Nesin? Kimsin? Sürünüb durma böyle, bir yüksel! Bir düşün, gör beş-altı esr evvel Ne idin? Şimdi nerdesin? Bu ne yes? Acaba, yokmu sende izzeti-nefs? Bir keder serhoş oldun, işte yeter, Diksinib bir ayıl da gör ne heber! Adem evladı kol-kanad açarak, Çarpışır yerde, göyde od saçarak. Yetişir, haydı zefi, eczi burak! Kan, alev püsküren mühitine bak! Bak da bir an tesevvür et yarını, Daha süretle at adımlarını! Kim bakıb dursa, bil ki, keyb edecek, Ayak altında mehv olub gedecek.. Sürüsünden kenar olan koyunu Canavar parçalar görüb de bunu. Dona kalmakda varmı bir mena? Bunca zillet yetişmiyormu sana? Çok ezildin, yeter, er oğlu er ol! Çırpınıb çareyi-hilas ara, bul! Koşarak nura, cehli et pamal! Hep senindir şeref, ümid, ikbal. Şaşırıb durma böyle.. Bir aydın İdeal arkasınca koş, çırpın! İdealsız nicat ümidi-mehal.. “İttihad!” İşte en böyük ideal! Seni kurtarsa, kurtarır birlik, Çünki birlikdedir feket dirlik!..

Kanuni-evvel - 1916 ( aralık )

Hüseyn Cavid
( 1882 - 1941 )


( Azerbaycan )

http://www.huseyncavid.az/

Şairi seçen : Marzade





ŞİİR PARKI