Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin ilk yenilikçi akımını oluşturanlar, 1920'lerde Rusya'dan dönen Nâzım Hikmet, Almanya'da tiyatro eğitiminden dönen Ercüment Behzat Lav ve Cumhuriyetin ilk öğretmenlerinden İlhami Bekir Tez olmuştur.
Demem o ki, kimi edebiyat eleştirmenlerinin ya da edebiyat tarihçilerinin yenilikçilik
hareketlerine verdiği numaralar doğru değildir. Eğer ille numaralamak gerekiyorsa, birinci yeni Nâzım Hikmet, İlhami Bekir, Ercüment Behzat; ikinci yeni 1940 kuşağı ve Garipçiler: üçüncü yeni Cemal Süreya ve arkadaşları olmalıdır.
Ben İlhami Bekir Tez'i 1960'larda tanıdım.
Beyazıt Meydanı'nda Türkiye İşçi Partisı'nin
bir mitingi vardı. O günlerin yıldızı Çetin Altan, üniversitenin kapısı önündeki kürsüde
konuşuyordu. Şimdi ne dediğini anımsamıyorum ama alandaki büyük kalabalığın içinde,
esmer, kıvırcık saçlı, hırpani giyimli bir ihtiyar, bu konuşmaya isyan etti. "Yaaa, öyleyse
ben gidiyorum!" dedi ve kalabalığı yara yara çekti gitti.
O gün gördüğüm ihtiyarın İlhami Bekir Tez
olduğınu daha sonra öğrendim.
Çocuksu bir yaşam anlayışı vardı
Kadıköy'de Panorama Kıraathanesi'ni karargâh tutan, postanenin arkasındaki sokakta
- şimdi olmayan - bir otelde yatıp kalkan İlhami Bekir'in kahvedeki masasının çevresinde
gittikçe genişleyen bir sevgi halesi oluşmuştu.
Eray Canberk, Necati Tosuner, Osman
Serhat Erkekli, Cemal Süreya, Ercüment
Uçarı, Refik Durbaş, Osman Şahin, Nurullah Can, Süreyya Berfe, Ali Özgentürk, Hasan Akarsu, bazen Mahmut Makal ve Mehmed Kemal, ilkokuldan ögrencisi olan Memet Fuat, Osman Saffet Arolat, Arif Damar, Sıbahattin Kudret Aksal, Afşar Timuçin, Alpay Kabacalı...
Dağınık, düzensiz, hayata metelik vermeyen, çocuksu bir yaşam anlayışı vardı.
1927 de yayımlanan çocuk şiirleri, zaman
içinde adeta kamuya mal olmuş, bir kısmı çocuk şarkısı olarak bestelenmişti. Ama bu şiirlerin kime ait olduğu unutulmuş, sanki anonim
sayılmıştı. Oysa bunun hiç sözünü bile etmezdi. Bunu bir gün kahvenin TV'sinden duyduğumuz bir çocuk şarkısının kendine ait olduğunu söylediğinde anladım.
Nâzım, İlhami Bekir ve Ercüment Behzat'ın
şiirimizde yarattıkları devrim, Atatürk'ün
sağlığında başlar. İlhami Bekir Tez'in 'Altın
Destan - M. Kemal Atatürk'ü, ilk kez
1927'de fasiküller halinde Yeni Türk dergisinin eki olarak yayımlanır. Bu şiirler 1933'te
Cumhuriyetin 10. yılı dolayısıyla ve 40 yıl
sonra 1973 'te Cumhuriyetin 50. yılı dolayısıyla kitaplaştırılır.
Nâzım'ın 'Kurtuluş Savaşı Destanı' da ancak 27 Mayıs 1960'tan sonra Türkiye'de yayımlanır. 1929'da İlhami Bekir, '24 Saat'i yayımlar. Nâzım Hikmet '835 Satır'ı, ardından o, 'A-Birinci Forma'yı yayımlar, Nâzım da 'Jakond ile Si Ya U'yu. 1931'de İlhami Bekir 'Herhangi Bir Şiir Kitabıdır'ı çıkarır,
Nâzım da birbiri ardından 'Varan 3' ü. 'Bir
Artı Bir'i, derken Ercüment Behzat katılır onlara 'S.O.S' ve 'Kaos' adlı kitaplarıyla.
Cemal Süreya'nın Afrika Aslanı diye adlandırdığı İlhami Bekir, Altın Destan'ın arka kapağında
kendisini şöyle anlatıyor:
"1906'da Trablus'ta doğdum. 1911'de pek sevdiğim annem öldü. Aynı yıl, Osmanlı ordusu subayı
olan dayımın yedeğinde İstanbul'a geldim.
Kocamustafapaşa Mahalle Mektebi'nde
okudum. 1915'te iki dayım ve Ahmet dayımın kayınbiraderi Teğmen Mehmet Efendi
Çanakkale'de şehit oldular. Sultanselim'deki 62 No'lu evimizde anneannemle Kadriye
yengem kahırlarından öldüler. On bir kişilik evimizde dört kişi kaldı.
Çekilmez bir çocuktum. Beni öksüzler okuluna verdiler. Türkçe ve yabancı dillerde adım sevgiyle
anıldı. Bazı yazarlarca göğe çıkarıldım. Ama hiç böbürlenmedim. Ne var ki, şair Hasan Hüseyin'in bir dergide beni pek övmüş olan yazısını duygulanarak, Vasfi Mahir'in bir kitabında, Nurullah Ataç'ın 43 yıl önceki Milliyette benim için yazdıklarını ise gülerek okudum."'
İlhami Bekir, 1935'te 'Olduğu Gibi' adlı şiir kitabından sonra, 1944'te 'Taşlı Tarladaki
Ev' romanını yayımlar. 'Hürriyete Kaside"
1945, 'Birinci Seans' 1959, 'En Güzel Şarkı' 1960'ta yayımlanan şiir kitaplarıdır. Bunları 1965 te 'Herhangi Bir Roman Kitabıdır' adlı ilginç romanı izler.
Bu yıllarda, uzun süre, canı istedikçe çıkan
SEK (Sanat El Kitapları) adlı bir dergiyi tek
başına yayımladı. 1971 de son şiirleri "El Yazılarıyla' dizisi, ne yazık ki Sivas kıyımında yitirdiğimiz Uğur Kaynar tarafından yayımlandı.
Oturmuş ölümü bekllyorlar
İlhami Bekir, Kadıköy'deki oteli yıkıldıktan
sonra karşı yakada bir yaşlılar yurduna yerleşti. Ziyaretine gittiğim bir gün: "Hocam nasıl,
memnun musun buradan" diye sorunca,
"Yahu her şey iyi de burada hep ihtiyarlar
var be! Oturmuş ölümü bekliyorlar" demişti.
Ölümünden sonra, Doğan Hızlan aradı,
onunla ilgili bir yazı yazmak için, benden kitaplarını istedi. Ben de hemen İlhami Bekir'in
tümü imzalı olan kitaplarını götürdüm, fakat
bir daha geri alamadım.
Cenazesini güzel bir bahar günü, Zincirlikuyu'ya götürmüştük. O gün unutamadığım bir
an da, ozan Hüseyin Haydar'ın, çiçekler açmış bir bahar dalını mezarına atması olmuştu.
İlhami Bekir Tez, kendisini hor görmüş bir
rinddi. Refik Durbaş'ın 1997'de yayımlanan
'Mektup Var İlhami Bekir'den' adlı çalışmasının da ışığında, edebiyat tarihçilerimizin
onu gerçek değeriyle yerine oturtması için,
her gün biraz daha geç kalındığını düşünüyorum.
Türkiye Yazarlar Sendikası'nın Yıldız Sarayı'ndaki Edebiyat Müzesi ve Belgeliği'nde Eray Canberk'in armağanı olan el yazılarının arasında 'Hatipoğlu'na Mektup' adlı şiirin bulunması ise benim için bir övünç kaynağı oldu.
Işıklar içinde yatsın.
AYDIN HATİPOĞLU
Cumhuriyet, 29 Mart 2004, S. 15

ŞİİRLERİ