OĞLUM

- I - Ben de düşkündüm oyuna, Ben de kumları avuçlar Kazardım tırnaklarımla toprağı, O zaman da çocuklar oynardı, Ama benzemiyor bütün oyunlarımız, Gezdirdim ceplerimde şıkır şıkır Deniz kokulu taşları, En güzellerini topladım Midye kabuklarının. Saldım bahar rüzgârına Uçurtmaların en süslüsünü. Ne kurulunca koşan tramvaylarım vardı, Ne çekince giden develerim. Balıklarımızı tanırdım, Adlarını bilirdim kuşların; Seçerdim düdüğünden Limanımıza uğrayan vapurları. Bilirdim yanık yüzlü kaptanlarını Denizkızı'nın Selâmet'in; Ben de ayırırdım onlar kadar Poyrazı karayelden. Gemiler tanıdım, çift direkli, Tutmazsa rüzgârı Açıklarımızda volta vuran gemiler, Kızardım, limanımızı hiçe sayan Pake'lere Nemse'lere; Dalar da silinen dumanlarına Düşünürdüm uzak limanları, Uzak limanların çocuklarını. Senin de var ufak tefek Kendine göre bildiklerin; Çeşitli oyuncakların yoksa da Bir saniyede tren yapacak kadar Kibrit kutularını, Tecrüben var benden fazla. Benden üstünsün kuşkusuz, Sigaradan top, Kutusundan tank, Kâğıtlarından uçak yapmada! - II - Sen büyük şehirlerin çocuğusun Kıyıda köşede büyümedin bizim gibi. Daha bu yaşta Tramvaylar, köprüler gördün, Trenlerde yolculuk ettin, İndin büyük istasyonlara; Görgüne sözüm yok. Ama bakıyorum, rahat değil çocukluğun, Arabalar yolunu kesiyor, Tele takılıyor uçurtman. Akarsuların, tepelerin yok. Var mı tarlan, yer çilekleri toplayacak, Böğürtlenlerini otlara dizecek, Çalılıkların var mı? Nerelerde gezdireyim, Hangi çocuk bahçesine götüreyim seni? İşe gittiğimiz günler, Yolumuzu gözlüyorsun Her gün ayrı bir komşunun penceresinden. Kiminin çöreğini yedin, Kiminin azarını. Güzel havalarda arsaya bırakırız, Bıraktığımız gibi bulmayız seni. Şu koskoca memlekette, Yeni vurgunlar bekleyen Arsalardan başka oyun yeri yok sana; Büyük şehirlere yakışır Çocuk bahçeleri yok. Hangi yurda bırakayım da Küfürsüz oyunlar öğrenesin, Hangi hemşirenin ninnisiyle Yatasın, öğle uykusuna. Hangi okulda yetiştireyim seni, İstediğim gibi? - III - Hiç de meraklı değilsin çiçeğe, Komşunun saksısını sen kuruttun, Kopardın penceresindeki gülünü. Bir sonuç mu çıkarayım bundan Yeşilliğe düşman diye bizim çocuk? Gelgelelim öyle düşkünsün ki Göbekli marullarına Yedikule'nin; Mevsiminde elinden düşmüyor Elma gibi domatesler; Tavşan kadar seviyorsun havucu. Ben de tutkunum senin gibi Bursa şeftalisine, Ereğli çileğine. Sanma soyca hoşlanmıyoruz çiçekten Güle değil, Gül düşkünlerine bizim hıncımız. Biz de gördük haşhaş tarlasını, Gelincik sanmadık. Ilgazlar'da topladık çiğdemi, Edirne'nin gülünü Edirne'de. Engel olmaz bu bilgimiz Sümbülden çok sevmemize yeşil soğanı. Yaşamak için iştahını arttıracak Şiirler vereceğim sana, Ne istersen bulacaksın içinde Bu toprakla ilgili: Portakallarını göreceksin Dörtyol'un Mersin silolarında bitlenen Altın sarısı buğdayları, Turfandadır diye el süremediğimiz Çavuşları, kınalıyapıncakları, Bağı sorulmadan yenilen Memleket üzümlerini salkım salkım.. - IV - Seni saksıda gül yetiştirir gibi Yetiştirmedik, tek başına Bir limonlukta büyütmedik seni. Kırağı çalmaz diye acı patlıcanı Salıverdik sokağa; Düşecektin eninde sonunda İlk günlerde çok hırlaştınız, Sonra sokuldunuz birbirinize, Kaynaştınız karıncalar gibi. Büyümedin bir dadının dizleri dibinde, Kucaklarında sütninelerin. Ne Kafdağı'ndaki peri kızlarına tutuldun, Ne kurtarmayı düşündün Şehzadeyi, devler elinden. Tanımadan Keloğlan'ı Düştün macuncunun arkasına, Dolaştın mahalleyi. Yağmurlu bir günde tanıdın Göl tutarken bekçinin oğlunu, Recep'le taşladınız Atkestanesini, cami avlusunda, Attınız Emin'le kedi yavrusunu, Kireç kuyusuna. Bunlar mahallemizin çocukları; Henüz bilmiyorsun, El tarlasında koza döşürürken anası Sıtma nöbetleri geçirenleri, Kuzularla doğup Çoban köpekleri ile büyüyenleri, İki gözünde heybenin Çeltiğe giden Yeşilırmak döllerini. Bilmiyorsun, Benzi tütün yaprağından soluk Çocuklarını Sakarya'nın. Demirindensiniz aynı bıçağın, İlerde kucaklaşacaksınız, nasıl olsa; Hazır olsun kalbin onları sevmeye Daha şimdiden!

Rıfat Ilgaz
( 1911-1993 )

Bütün Şiirleri, S. 133-140




ŞİİR PARKI