ANIZLARIN DİKENLERİN KANATTIĞI ÖYLE BİR ÖYKÜ

I- Zamanın Gövdesinde Öyle Bir Çentik Doğum günüm yok benim Kökleri derinde ahlatlar gibi Sular da rüzgar da Anımsamaz yılını Zamanın gövdesinde Öyle bir çentik. Dünyaya gelmemi Hiç istememiş anam Başında bissürü horanda Çok uğraşmış düşürememiş Yoksul evinde Öyle bir düğüm. Böceklerin çakılların kardeşi Tokurcun gölgelerinde Yan yanadır tospağalann İzleriyle ayak izlerim Anızlarınn dikenlerin kanattığı Öyle bir öykü. II- Tenhalarda Yüreğim Pır Pır Kuşçayı öğrendim ilkin Dut dallarındaki Telaşlı serçelerden Oyuna çağırıyordu boncuk gözleri Sonra ateşin dilini Korlara dokununca. Bir gün de kitapçaya Geçtik anamla Serildi önüme Gizemli kırlar Bostan bekler kuzu güderken Hep o kırlardaydım. Mefkureci Muallim'deki Raçinski Babama mı benziyordu biraz Kalın sesiyle boyuna Okumak diyordu Çevirdikçe çevirdikçe sayfaları Tenhalarda yüreğim pır pır. III- Ak Zambaklar Ülkesi Dedi ki anam bir sandık var evinde Macır Fatma'nın Bakıp bakıp kızdığı tahta bir sandık Oyma nakışlı Rumeli işi Bir gömüymüş aslında uğursuz Öldürülen öğretmen kocasından kalma Korkuyor Fatma gelin o sandığı açmaya. Kır şeytamn ayağını yen korkunu Fatma Gelin Fatma Gelin n'olur aç o sandığı Yeniden dünyaya gelmiş gibi olsun kocan İlkyazlar kucaklasın sevgiyle seni Sevinsin Rumelili ustanın nakışları Fatma Gelin etme aç o sandığı Varsıllaştırsın dünyamızı gizemli gömü. Açıldı sandık kamaştı gözler Fırından yeni çıkmış somun mu kitaplar Boşaldı bütün kafesler işte sabah kuşları Asya'nın Avrupa'nın Afrika'nın kuşları. Omzuma kondu biri sivri pençeleriyle Adı Ak Zambaklar Ülkesi Kimbilir kaç sabahın aydınlığı birikmiş taçyapraklarına Okudukça kokusunu duydum derin işlenmiş toprakların Dolaştım büyülenmiş gibi Karlı ormanlarında Finlandiya'nın Haydut Karokep'i tanıdım bi güzel haydut Bi güzel insan Snelman, bi sıcak halk Fin halkı Bütün buzları eridi umarsız yüreğimin Okudukça ah dedirten satırlar İçimi yakan nasıl bir özlem IV- Ufacık Tefecik Kara Taşlar Bitirdiğim yıl köy okulunu Kararıverdi Istırancalar Kırağı gibi düştü yüreğime İkinci Dünya Savaşı Taş kesildi "oku" diyen babam Anamın sesi Rumeli. "Ufacık tefecik kara taşlar Asker talime başlar Hani anam hani babam Neleri alıp gitti bozgunlar Çift kayalar döndürüyor aman Gözümden akan yaşlar.' O yaşların tuzuyla Yanıyor Raçinski'nin gözleri Sönüyor Ak Zambaklar Ülkesi Çöle dönüyor içim Taş altında kalmakla Ölmez ki tohum Üzülme diyor kulağıma Gazi. V- Yeni Bir Kuvayı Milliye Bu 17 Nisan 1940 Dediği oluyor Gazi'nin Su yürüyor umutlara düşlere Ucu görünüyor en uzak köyde Yeni bir ilkyazın Kurtuluşa benzeyen ilkyazın Seviniyor Nuri Öğretmen: "İşte diyor Cumhuriyet okulu Köy çocukları için hem de Suyu halktan gücü halktan Taşları halk için dönen Bi güzel değirmen Köy Enstitüleri Taş taşıyor yapılara Özü öze bağlayan Pir Sultan Aşkla vuruyor kazmayı toprağa Koca Yunus Peştamal kuşanıyor işliklerde Kırşehirli ahiler Bozuyor oyunlarını beylerin Mor cepkenli Köroğlu. Yeni bir kuvayı milliye bu" VI- İlk Orada Dokundum Sabaha İlk orada dokundum sabaha Alnımda hâlâ serinliği Dilimde çağla tadı Katıksız buğday ekmeğini İlk orada yedim. İşbaşı ettik ilkyazla Harç kardık türkü söyledik Kepir koca bir derslik Yaşam öğretmenimiz Güller açtırdı taşa demire Irmaklara dönen terimiz. İyi yontulmuş bir köşe taşı Yerini bulmuş bir tuğlaydı Aşk bizim için Direnmekti savaşa, sömürüye Aşkı orada öğrendik Çiçeğe durdu yüreklerimiz. Sular fışkırttık yeraltından Değdi en derine dudaklarımız Gözlerini yumarak içiyordu Her damlayı kuşlar kertenkeleler Yıldız sektiriyordu dal uçlarından Diktiğimiz fidanlar. Göverte göverte bozkırı Akıp gidiyordu o güzel ırmak Kanat vuruyordu sularına Sevginin kırlangıçları Kokladım başaklarını, kitaplarını öptüm Tam beş yıl o suda çimdim. VII- Ver Elini Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü'nde öğretmendi Ruhi Su Ah dedirten türkülerinde anamın yüzü Doğrulmuş tohum saçıyor İstasyon Tepesi'nde Babama benzeyen Köylü Yontusu. Tonguç mu Yücel mi Bedreddin mi konuşan Tarlalarda işliklerde bir imece coşkusu. Yıldızların parladığı anlar mı tarihte Ders veriyor Eflatun, Sokrates, Montaigne, Eyüboğlu. Katmış ellerini gözlerini buraya her Enstitü Toprakta Cılavuz İvriz sıcaklığı yapılarda ter kokusu. Günaydın diyor çağla sesiyle her ay bozkıra Yeni bir oyunla Açık hava Tiyatrosu Burası Hasanoğlan yepyeni bir bilimyurdu Anadolu'nun ortasında aydınlığın korosu.

Mehmet Başaran
( 1926 - 2015 )

Pir Sultan Ölür Ölür Dirilir


ŞİİR PARKI