MEHMED KEMAL VE 'ACILI KUŞAK'

"Cumhuriyet" yazarı Mehmed Kemal'i önceki gün Şişli Camii'nden uğurladık. 77 yaşndaydı. İlk şiir kitabı olan "Birinci Kilometre" 1945 yılında basılmıştı. Orada doğumunu anlatan "Tevellüd" adlı bir şiiri vardır. Doğum tarihini de verir:

"Sene 1335 - 11 Nisan
Mehemmed Kemalüddin koymuşlar adımı
şair olmuşum."       

1335, bugünkü takvimle 1921 yılı. İsmi, nüfustaki kaydına yazılışıyla öyle, sonradan kendisi düzeltip "Mehmed Kemal" diye kısaltmış.       

Evet, "Şair olmuş"... Taş Mektep'teki, Dil Tarih Coğrafya fakültelerinde öğrenciliği döneminden başlayarak çok da güzel şiirler yazmış. Ayrıca, hikayeler de.. Ama öğrencilikten sonra sıra hayata atılmaya gelince -hele 1940'ların, 1950'lerin Ankarasında kimi şiirle, hikayeyle, romanla geçinebilir? Bu gibi merakları olan herkes gibi, Mehmed Kemal de, hayatını kazanmanın yolunu başka işlerde aramış. Ajans muhabiri olmuş, gazeteciliğe başlamış.       

Benim gazetecilikteki ilk yıllarımda -1950'lerin başında - o artık hem ünlü bir şairdi, hem de meslek sahibi bir gazeteci. "Meslektaş" olarak tanıştık. Ve dostluğumuz hep devam etti.

Gazetecilikte, muhabirlikten başka redaktörlük yaptı. Röportajcılık yaptı, bazı İstanbul gazetelerinin Ankara temsilciliğinde bulundu. Yönetici olunca mesleğe yeni elemanlar kazandırdı. O arada, gazeteciler sendikalarının kurulması ve birleşmesi yolunda büyük emek harcadı.       

Sendika başkanı olarak, gazetecilerin haklarını düzenleyen kanunların çıkmasına önemli katkılarda bulundu.



Asıl usta olduğu alan, tabii yazarlıktı. Şiir ve düzyazı. Özellikle Ankara'dan İstanbul'a taşındıktan sonra çalışmalarını o alanda yoğunlaştırdı. Yeni yeni eserler verdi.       

Bunlardan "Acılı Kuşak"ta, 1940'lı - 1950'li yılların sanat ve edebiyat çevrelerinden anılarını anlatır. Orhan Veli'den Cahit Sıtkı'ya, Suphi Taşkan'dan Ahmet Arif'e, Aziz Nesin'den Orhan Kemal'e kadar birçok şair ve yazarla ilgili anılarını.. Onların çoğunun ortak yanları olarak şu iki noktayı vurgular: "Parasızlık" ve "polis takibi"..       

Parasızlık, şiirin hikayenin para etmemesinin yanında, onları yazanların bir "başka iş" bulmalarındaki zorluktan geliyordu. Polis takibi ise, şairler - yazarlar şiirlerinde pek çok yoğun olan "şüphe" dendi. Mehmet Kemal, bu şüphe hali için şöyle yazar:       

"İddia ediyorum, polis arşivlerinde bizim kuşağın sivrilmeye başladığı yıllardan kalma ne kadar dosya varsa, hepsi şiire bulaşanlara aittir. Aklı başında biri bunu incelesin, beni haklı çıkaracaktır. Şiir bu kadar korkulan bir işin adıydı."       

Mehmet Kemal'in bu "iddia"sını doğrulayan pek çok olay zaten ortadadır. 1940'lar ve 1950'ler, kısmen benim de tanığı olduğum gibi, birçok şiirin tehlikeli sayıldığı ve takip edildiği yıllardır. Mehmet Kemal, bunun örneklerini verirken, şöyle bir nedeni olabileceğini yazar:       

"Belki de bu, Nazım'ın Türk şiirine etkili bir kişilikle girmesinden ötürüdür. Nazım'dan biraz sonra gelen bizim kuşak bu sabit anlayıştan çok çekmişizdir. Hem Nazım'ın bu siyasi kişiliğinden çektik, hem de Nazım'ın manyetik şiir alanına girme korkusundan çektik. Çünkü şair denince solcu oluyorduk. Sosyal konulara değinince de bütün şiirlerimizi onun etkisinde sanıyorlardı."       



Evet, bir devir öyle geçti.       

Pekii, daha sonraki devirler?.       

1940'larda - 1950'lerde Nazım'ın etkisi vardı da, Nazım'dan sonra ne oldu? Sanatçılardan, edebiyatçılardan şüphe etme alışkanılğı tamamen geçti mi?       

Ne yazık ki, bunlara evet demek hala mümkün değil. Mehmet Kemal de, "Acılı Kuşak"ın yayınlanmasından sonraki yazılarında bu gerçeği sık sık dile getirdi. Kendisinden sonraki "Acılı Kuşak"ların acılarıı yansıtmaya devam etti.       

Mehmet Kemal'e Tanrı'dan rahmet, önce eşi Nemika'yla çocukları ve Ayşe'ye başsağlığı ve sabır dileriz. Bir de şunu dileriz ki, şairlerin, yazarların, çizerlerin, düşünürlerin, daha sonraki "kuşak"ları, artık "acılı" olmasın.

ALTAN ÖYMEN
Milliyet Gazetesi, 18/09/1998

ŞİİRLERİ



ARKADAŞINIZA GÖNDERMEK İÇİN:





ŞİİR PARKI