Ölüm en az doğum kadar doğal olmakla birlikte hiç kimseye
yakıştırılmaz. Onun için her zaman vakit erkendir, henüz zamanı
gelmemiştir, çünkü ölüm beraberinde acıyı getirir. Hele erken yaşta
ölenler için duyulan ıstırap çok daha büyüktür. Yunus Emre “Bu
dünyada bir nesneye / Yanar içim göynür özüm / Yiğit iken ölenlere /
Gök ekini biçmiş gibi” mısralarında çok genç yaşta türlü sebeplerle
ahirete sefer eyleyenler için hissedilenleri çok veciz bir biçimde dile
getirmiştir.
Edebiyatın çeşitli türlerinde eser vermiş sanatçılar arasında
da çok genç yaşta vefat edenler vardır. Özellikle son dönemde
Kelebeğin Rüyası adlı film sayesinde Muzaffer Tayyip Uslu ve Rüştü
Onur isimleri öne çıktı. Sadece belli sayıdaki şiir meraklısının tanıdığı
bu isimler, bir anda toplumun çok daha geniş kesimlerince bilinir hale
geldi ve her iki şairin de eserleri yeniden okunmaya başlandı.
Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin iki genç fidanı olan bu isimlerle aynı
kaderi paylaşan ve onlar gibi keşfedilmeyi bekleyen bir isim daha var:
Mazlum Kenan Köstekçi. Şimdiye kadar hakkında yazılanlar
birbirinin benzeri hatta kimi zaman aynı cümlelerden ibaret ve çok
sınırlı olduğundan ona ve şiirlerine hak ettiği ölçüde yer verecek
müstakil bir çalışma yapma ihtiyacının bir sonucu olarak bu makale
kaleme alınmıştır.
Çalışma esnasında Sayın Özden Uzel ve kızı Yasemin Sabuncu nezaket gösterip ailelerine dair belge, fotoğraf ve
anıları bizimle paylaşmış ve böylece Mazlum Kenan Köstekçi’ye ait
çoğu bilgi ve belgenin ilk kez bu makale aracılığıyla okuyucuya
ulaşmasını sağlamışlardır. Kendilerine teşekkür etmek vicdanî bir
görevdir.
Ailesinin verdiği isim ebced hesabıyla doğduğu tarihe denk gelen Ömer Mazlum, kendisinin şiirlerinde kullanmayı tercih ettiği isimle Mazlum Kenan, 26 Eylül 1326 (9 Ekim 1910) tarihinde Çorum’un Karakeçili Mahallesinde doğdu. Çorum’un eski ve köklü
ailelerinden Köstekçioğulları soyundandır ve tam soyadı
Köstekçioğlu’dur. Dedeleri saat kösteği yaptığından dolayı
“köstekçioğulları” diye bilinirler ve soyadı kanunuyla birlikte
Köstekçioğlu soyadını alırlar.
Asıl kökleri Hacı Mahmutoğullarına
dayanır. Mazlum Kenan’ın babası Süleyman Köstekçioğlu, Ömer Zarif
Bey ve Şerife Hanım’ın oğlu olarak 1889 yılında Çorum’da dünyaya
gelmiştir. Çorum İdadisi’nden mezun olan Süleyman Bey, Müdafa-i
Hukuk Cemiyeti’nin başlangıcından itibaren Millî Mücadele’ye fiilî
olarak katılmış, Umumî Seferberlik üzerine Kayseri ve Ankara’ya
sevk olunmuştur. Ankara’da Meclis-i İdare başkâtipliği yapmış ve
1926 yılında terhis edilmiştir.
Süleyman Köstekçioğlu, Çorum
Tahrirat Kaleminde kâtiplik, Çorum ve Tokat’ta evkaf müdürlüğü
görevinde bulunmuştur. 1935 yılındaki seçimle Çorum milletvekili
olarak TBMM’ye girmiştir. Bir dönem Çorum milletvekilliği yapan,
ancak yeniden seçilemeyen Süleyman Köstekçioğlu’nu, İsmet İnönü
Meclis’te 1943-50 yılları arasında halkı teşkilatlandırma bürosunda ve
devamında diğer bürolarda görevlendirerek Çorum’a dönmesini
engeller, yakınında tutar. Yalnız 1950 yılında “kırtasî işlerin” azalması
gerekçesiyle bir maaşlık tazminat verilerek büroyla ilgisi kesilir.
Süleyman Köstekçioğlu milletvekilliği ve sonraki görevleri nedeniyle
ailesiyle birlikte Ankara’ya yerleşir. Süleyman Köstekçioğlu’nun
Melek Hatun Hanım ile evliliğinden en büyük çocuğu olan Mazlum
Kenan’dan başka üç çocuğu daha olmuştur. Mazlum’un üç yaş küçüğü
Munise, onun küçüğü Naciye ve en küçükleri Ahmet’tir.
Naciye,
Mazlum’dan yaklaşık altı ay sonra 27 Aralık 1936 tarihinde
zatürreden vefat eder. Anneleri Melek Hatun 1965, babaları Süleyman
Bey 1969, Mazlum Kenan’ın tek erkek kardeşi Ahmet 1981, ailenin
son bireyi olan ve hayatını Ankara’da sürdüren 1913 doğumlu Munise
Saylan ise 2005 yılında vefat eder. Ahmet ve Munise’nin evliliklerinden çocukları olmadığı için, bugün Köstekçioğlu soyundan kimse bulunmamaktadır.
Yalnız akrabalarından Özden Uzel
hayattadır. Mazlum Kenan ve Özden Hanım’ın annesi hem teyze hem
amca çocuklarıdır. Özden Uzel’in eşi Ümit Uzel, Mazlum Kenan Köstekçi’ye anılarını yazmış olduğu Korumasız Başkan adlı kitabında yer verdiği gibi, 2014 yılında da Zakkum Çiçekleri adını taşıyan ve ilk
kez 1942 yılında İstanbul’da Ahmet Halit Kitabevi tarafından
yayımlanan şairin tek şiir kitabını yeniden yayımlatmış ve böylece
onun yeniden hatırlanmasına vesile olmuştur.
Mazlum Kenan, ilköğrenimini 1923 yılında Çorum’da tamamladıktan sonra orta dereceli eğitimi için 1925 yılında Çorum’da açılan Mıntıka Ziraat Ameliyat Mektebi’ne girmiştir. Buradaki eğitimini tamamladıktan sonra 1927’de Ankara’da açılan Köy
Muallimliği Kursu’na devam ederek öğretmenlik yapabilme hakkını
kazanmıştır.
Öğretmenlikteki ilk görev yerleri Çorum’un Mecitözü ilçesine bağlı Doğla ve o zamanlar nahiye olan Lâçin’e bağlı
Karapınar Şeyhbızınlı (şimdiki adı: Çamlıpınar) köyleridir (Bu bilgi
Atilla Lâçin’den alınmıştır). 1930 yılında Sivas Muallim Mektebi’nde
okumaya giden Mazlum Kenan, oradayken tüberküloza (vereme) yakalanır ve tedavi için İstanbul’a prevantoryuma gönderilir.
1931 yılında okul kaydı Sivas’tan Ankara Gazi Muallim Mektebi’ne
nakledilir. Fakat hastalığı devam ettiğinden eğitimini sürdüremez ve
yeniden prevantoryuma gönderilir. Uzun süren tedavisi esnasında
İstanbul’da sınavlarına girerek Gazi Muallim Mektebi’nden mezun
olur. Annesine ve babasına yazdığı mektuplardan 1931 ve 1932
yıllarında Ankara’da bulunduğu anlaşılan Mazlum Kenan, özellikle
babasına yazdığı 25.01.1932 tarihli mektubunda Doktor Zeki Bey’in
kendisini muayene ettiğinden ve tekrar sanatoryuma gönderilmek
istendiğinden söz eder. Mektubunda ayrıca, kilosunun ilk kez 53’ün
altına düşüp 51 olmasının üzüntüsünü ifade eder.
Mazlum Kenan, 1932-33 eğitim-öğretim yılında İstanbul’da öğretmenliğe başlar.
İstanbul Ondördüncü İlkmektep Başmuallimliği’nden alınan
07.03.1933 tarihli belge Mazlum Kenan’ın bu tarihte öğretmenlik
mesleğinin devam ettiğini gösterir. Ancak hastalığı yeniden
nüksettiğinden hastaneye yatmak ve öğretmenlikten, en azından
başlangıçta fizikî olarak, ayrılmak zorunda kalır.
Mazlum Kenan, 1933 yılından 1936 yılı Nisan ayına kadar Burgazada ve Heybeliada prevantoryum ve sanatoryumları ile Haydarpaşa ve Cerrahpaşa hastanelerinde sürekli tedavi gördü. 1935 yılında Cerrahpaşa Hastanesi’nde Prof. Dr. Rudolf Nissen (1896-1981) tarafından bir ameliyat yapıldı. Prof. Dr. Nissen, 1931 yılında
dünyada ilk kez pnömonektomiyi gerçekleştirerek ününü Almanya
dışına da yayan ve 1933 yılında Türkiye’ye gelerek İstanbul
Üniversitesi Tıp Fakültesi 1. Cerrahi Kliniği direktörü olarak görev
yapmaya başlayan çok ünlü bir cerrahtır.
Muhtemel ki, Mazlum
Kenan’a uyguladığı ameliyat da pnömonektomi, yani akciğerlerden
tahrip olmuş bölümü çıkarma işlemidir. Çünkü babası Süleyman
Köstekçioğlu, oğluna yapılan ameliyatı “kaburga kemiklerinden dört
beş dıl’ı kesilmek suretile yapılan ameliyat” olarak anlatır. Yapılan
cerrahî müdahale sonrasında Mazlum Kenan, kilo almaya ve iyileşme
belirtileri göstermeye başlar.
Sağlığındaki bu düzelme üzerine
sanatoryum ve hastanelerde geçen yılların yarattığı bıkkınlık ve
ailesine -özellikle annesine- duyduğu özlemi giderme arzusuyla
memleketi Çorum’a gitmek ister. Onun bu dileği doktorları tarafından
da olumlu karşılanır.
Mazlum Kenan, 1935 yılında öğretmen olan ve yaklaşık bir yıldır Çorum’un Sungurlu ilçesinde öğretmenlik
yapmakta olan kız kardeşi Naciye’nin yanına gelir. Naciye de tıpkı
ağabeyi gibi şiirle ilgilidir. 1933 yılında tanzim edilmiş şiir defterinde
Naciye Mazlum imzası dikkat çeker. Belli ki o, ağabeyi Mazlum’un
adını kendininkine ekleyerek hem ona olan sevgisini göstermiş hem
de şiire ilgilerindeki ortaklığı vurgulamıştır.
Elbette bugün genç yaşta
ölüme giden alın yazılarındaki benzerliği de eklemek kaçınılmazdır.
Sungurlu’da kardeşi Naciye’nin yanında yirmi gün kadar kalan
Mazlum Kenan’ın durumu beklenmedik bir biçimde tekrar ağırlaşır,
hastalık nükseder. En yakın hastane olan Çorum Memleket
Hastanesi’ne kaldırılır, ancak bütün tedavi çabalarına rağmen 13
Haziran 1936 tarihinde henüz 26 yaşında iken hayata gözlerini yumar.
Mazlum Kenan, bugün Çorum’daki Ulu Mezarlık’ta birinci dereceden
yakını olmayan Köstekçioğullarından bazı başka isimlerle birlikte
mütevazı bir mezarda yatmaktadır.
Zakkum Çiçekleri: Mazlum Kenan’ın ölümünden altı yıl sonra,
babası Süleyman Köstekçioğlu’nun çabası ve onun TBMM’den
arkadaşı olan ünlü şair ve yazar İbrahim Alâeddin Gövsa’nın
desteğiyle, yazdığı bütün şiirler Zakkum Çiçekleri adı ile yayımlanır.
Gövsa, kitabın ön sözü yerine “başlangıç” başlığıyla kısa bir
değerlendirmesini ekler. Daha sonra birçok kez farklı yayınlar aracılığıyla tekrarlanacak olan bu değerlendirmesinde Gövsa, genç
şairin defteri kendisine teslim edildiğinde, büyük bir yetenekle
karşılaşacağına hiç ihtimal vermediğini itiraf eder. Ancak şiirleri
okudukça artık hayatta olmayan Mazlum’un yazısının güzelliği kadar
şiirlerde kendini belli eden “dildeki pürüzsüzlük, nazımdaki dürüstlük,
nihayet derin elemlerin vuzuhla duyuluşu ve tahlil edilişi” karşısında
hayretini ve hayranlığını gizleyemez. Hatta bir öngörüde bulunarak
“tekâsüf etmiş gözyaşları halinde bir avuç inci”ye benzettiği bu
şiirlerin kıymetinin zamanı aşacağı tespitinde bulunur. Şamdan şiirinin
ise onu ebediyete ulaştıracağı fikrindedir.
Nitekim 1936’tan bugüne
Şamdan, Mazlum Kenan’ın adıyla özdeşleşen şiiri olmuştur. Meselâ,
Sedat Umran “Yirmi Altı Yaşında Ölen Gerçek Şair: Mazlum Kenan
Köstekçi (1910-1936)” başlıklı yazısında Mazlum Kenan ismine ilk
kez 1942 yılında Yedigün dergisinde Şamdan isimli şiiriyle
rastladığını belirtir.
Umran, Mazlum Kenan’ın şiirlerinden aldığı estetik haz ve heyecanı daha önce de Ahmet Haşim’in şiirleri için
hissettiğini ifade ederek iki şairin şiirlerindeki iç ihtiras kasırgası ve
güçlü estetik yönünden benzerliğe dikkat çeker. İki şair arasındaki
temel fark ise, Mazlum Kenan’ın şiirlerinde konuşma dilinin
imkânlarını kullanarak hece vezniyle yazmasıdır.
Bahri Miyak da Çorumlu dergisinde, Mazlum Kenan’ın Ahmet Haşim’in etkisi altında kaldığından bahseder ve şiirlerinde bir peyzajist yeteneğiyle tasvirler
çizdiğini vurgular ki bu onun şiirine dair çok önemli bir tespittir.
Ayrıca Miyak, Mazlum Kenan’ın kitabındaki iki bölüme dair yerinde
bir tespitte bulunarak şiirleri sınıflandırır.
Zakkum Çiçekleri’nde birinci kısım “Iztıraptan doğdular şiirlerim acıdır / Mısralarımda elem, ilhamın kırbacıdır..” mısralarıyla başlar ve Mazlum Kenan’ın
şiirlerinde elem ve ıstırabın “hasta bir nabız gibi” attığını ve onun şiirlerinde “gönülden doğan yaşama ümidiyle zekadan doğan ümitsizlik, baş ucunda asılı ateş grafiği gibi intizamsız yükselişler ve
tehlikeli düşüşler” olduğunu gösterir.
İkinci kısımda ise kısa ve trajik
hayatında bulabildiği aşka dair sınırlı hislerin masum hatıraları “Bir
Aşkın İlhamları” başlığı altında yer alır.
Zakkum Çiçekleri’nin üçte birinden fazlasının “hakiki şiir ve değer hazinesi” olduğunu düşünen Miyak, yazısını bir şair için yapılabilecek en şiirsel tanımlamalardan birini yaparak bitirir:
“Çorum’un velût bağrından kopan Mazlum
Kenan Köstekçi, his dünyasında, ölümün nefesiyle söndürülmüş muhteşem bir şamdandır.”
Annesi Melek Hanım’a ve kardeşi Ahmet (Amir Zarif)’e yazdığı mektuplardan edebiyatla ilgisini daima sürdürdüğü anlaşılan Mazlum Kenan, 06.11.1931 tarihli mektubunda Çorum’daki evlerinde unuttuğu elyazması Başak mecmuasını tez elden Ankara’ya göndermelerini ister.
Ayrıca ölümünden birkaç ay önce 17 Şubat 1936’da İstanbul’dan yazdığı bir diğer mektubunda annesine en yeni ve en iyi şiirlerini gönderdiğinden bahseder ve hemen ilave eder: “Şurasını da ilave
edeyim ki en iyi sözümden maksat benimkiler arasında en iyi olanlar.
Yoksa henüz duygularımı tamamıyla ifade eden şiiri yazmış değilim.”
Mazlum Kenan “Harap Yalı” şiirini eklediği bu mektubunun son kısmında kardeşi Ahmet Amir Zarif’e hitap eder ve onun mutlaka Fransızca öğrenmesini ister. “Çünkü yeni bir lisan yeni bir dünyadır.”
Kendisini örnek gösterir ve “dil bilmemek bedbahtlığı yüzünden ellerim ve gözlerim bağlı, koca bir edebiyat dünyasına karşı
oturuyorum” tespitinde bulunur.
Kardeşine Kültür Haftası dergisinin
ilk sayısı ile Yüz Sene Uyuyan Adam kitaplarını gönderdiğini yakında
Fransızca kitaplar da temin edeceğini yazar.
Mazlum Kenan’ın küçük yaşlardan itibaren edebiyata ve özellikle de şiire ilgisi olduğu anlaşılmaktadır, ancak yazmaya yoğun
bir biçimde yönelmesi hastalık yıllarında olur. Abdullah Ercan, onun şiirlerini “hayatının son dört beş yılına sığdırdığı”nı ve bir yandan da
o günün şartları içinde tedavi imkânları sınırlı bir hastalıkla
uğraştığından bahseder.
Ancak Zakkum Çiçekleri’nde yer alan bütün şiirler tarihlidir ve bu tarihler incelendiğinde Mazlum Kenan’ın
bilinen bütün şiirlerini hayatının son iki yılında (1934-36) yazdığı görülür.
Şiirlerinden bazıları kendisi hayattayken Varlık, Kültür Haftası, Yücel ve Çağlayan gibi dergilerde yayımlanır. Varlık
dergisinde yayımlanan “Özleyiş” adlı şiiri derginin 1 Şubat 1935 tarihli 38. sayısındadır. Anatole France’ın “Kime Türkücüsü” adlı hikâyesinin Türkçe çevirisinin içine yerleştirilmiştir.
Yaşar Nabi yönetimindeki Varlık dergisinin devrin edebî hayatı içinde çok önemli
bir yeri vardır ve bu dergide özellikle genç şairlerin eserlerini yayımlatabilmek için büyük bir heves duydukları aşikârdır. Bu
bağlamda Mazlum Kenan’ın şiirinin Varlık’ta yayımlanması hem şahsiyeti hem de eseri açısından dikkat çekici bir etki yaratmış olmalıdır.
Ayrıca Mazlum Kenan’daki şiir yeteneğinin zaman elvermiş olsa idi onu bu gün çok daha bilinir bir şair mertebesine
ulaştırma ihtimali bulunduğu da hatırda tutulmalıdır.
Yedigün dergisinde şairin ölümünden sonra Zakkum Çiçekleri’nin yayımlanması üzerine bazı şiirlerine ve değerlendirme
yazılarına yer verilir. Dergide Mazlum Kenan’ın şiirlerinden ilk olarak
“Şamdan” yayımlanır. “Yedigün’ün Cevapları” sayfası yazarı şiirin
yanı sıra Mazlum Kenan’dan şöyle bahseder:
“Altı yıl önce 26 yaşında iken veremden ölen Mazlum Köstekçi, son neslin en içli ve lirik şairlerinden biri idi. Bu hiç tanınmamış sanat harikasının verem
döşeğinde meydana getirdiği ve (Zakkum Çiçekleri) adını verdiği şiir mecmuası yakında ailesi tarafından neşredilecektir. Henüz hiçbir yerde neşredilmeyen ve satırları arasında deha pırıltıları sezilen bu
şiirlerden bir kısmı Zakkum Çiçekleri’nin neşrinden önce Yedigün sayfalarında okunacaktır.”
Nitekim Yedigün’de, “Şamdan” da dâhil
olmak üzere “Zakkum Çiçekleri’nden” üst başlığı altında Mazlum Kenan’ın peş peşe dört şiiri neşredilir. Diğer üç şiir şunlardır:
“Heybeli’de Geceler”, “Heybeli’de Akşam” ve “Ölümüm.”
Yedigün dergisinde Mazlum Kenan’ın şiirleri yayımlanırken genç yaşta veremden vefat ettiğinden söz edilmesi okuyucuları
derinden üzer. Şaire karşı büyük bir merhamet ve acıma duygusunun
uyanmasına, şiirlerinin ayrı bir hassasiyetle okunarak tanınmasına
neden olur. Hatta şairin hayat öyküsü ve şiirleri Kıbrıs’a kadar uzanır.
Kıbrıs Türklerinden Lefkoşalı genç bayan şair Neclâ Salih Suphi, Mazlum Kenan için bir şiir yazar ve bu vesileyle ilk kez bir şiirini yayımlatma cesaretini gösterir. O zamana kadar şiirlerini hiçbir gazete
ve mecmuaya göndermeyi düşünmeyen Viktorya Kız Mektebi öğrencisi Neclâ Salih Suphi, belli ki genç yaşında hayata veda eden şairin hassas ve lirik şiirlerinden çok etkilenmiştir. Mazlum Kenan’a ithafen yazdığı şiirine Neclâ Salih Suphi “Beni Ağlatan Şaire” adını verir:
“Mazlum Kenan Köstekçi, bilmem şimdi nerdesin?
Şiirin gönlümde ah! Yazık ki sen yerdesin.
(Şamdan)ını okudum, ıztırabına yandım,
Ölümünü düşündüm, hatırana bağlandım.
Nasibini andıkça içime doldu hüzün,
Eğer her yurddaş gibi vatanda olsam bugün,
Bir servilik içinde seni mutlak arardım,
Mezarının başında hayaline dalardım.
Fakat heyhat ayırır şu dağlar, şu denizler.
Bir Türk kızı inan ki uzakta sana ağlar.
Ruhun müsterih olsun o ebedî uykunda!
Ebediyen anılsın adın büyük yurdunda!”
(Yedigün, 10 Ağustos 1942, S. 492 s. 2)
Mazlum Kenan’ın genç yaştaki ölümü nedeniyle, Neclâ Salih Suphi gibi, doğduğu toprakların insanları da büyük üzüntü duyarlar. Yine Yedigün dergisinde Mazlum Kenan’ın kız kardeşini ziyaret ettiği ve kendisini ölüme götüren son rahatsızlığını yaşadığı yer olan
Çorum’un Sungurlu ilçesinin adını taşıyan ve “Merhum Mazlum
Kenan Köstekçi’nin Aziz Ruhuna” ithafıyla bir şiir yayımlanır. Fethi
Soysal imzalı şiirde Çorum’un tabiat manzarası içinde Mazlum
Kenan’a duyulan hasret anlatılır:
“Garipler diyarıdır, akşam şehri basınca,
Bağlarından gazeller akseder yaklaşınca,
Sakin, sakin akışır, “Budaközü” suları,
Bir tekkeyi andırır ötüşürken kuşları.
Hicranlar uzun bir yol, arzular kılavuzdur,
Kağnıların sedası, çözülmez; bir aruzdur.
Uzakta bir ağılın titreyen meş’alesi
Kavalların derinden gelen ilahi sesi
Söğütler ağırlaşıp suya yatıverirler
Ayın ilk ışıkları, matlaşır ve erirler.
Hatıralar canlanır, her köşede, her yerde,
Yanar merhum Mazlum’un şamdanı tepelerde.
Mumlar yakıverir, güneş batarken camlar
Onu hasretle arar şehrimdeki ilhamlar.”
(Yedigün, 19 Nisan 1943, S. 528, s. 2)
Fazıl Ahmet Aykaç ise Yedigün’de yayımlanan “Zakkum Çiçekleri” başlıklı yazısını tamamen Mazlum Kenan’a ayırmıştır. Kırk yıl önce (1902) henüz bir çocukken Musul’dan Diyarbakır’a katır
sırtında çölü geçerek yaptığı yolculuğu ve ilk kez o zaman karşılaştığı
zakkum çiçeğini anımsayarak sözü Zakkum Çiçekleri’ne getirdiği satırlarında Aykaç, Mazlum Kenan’ın Şamdan’ından alıntı yaparak şöyle bir yorumda bulunur:
“Şu sade, içli sözler insanın tâ can evine
kadar yayılan uhrevî bir ışık yuvası değil mi? O sözler bize sezdiriyor
ki, o nazik ve seçkin şairin erimesi, Mazlum’un yalnız kederli ailesinde değil, Türk şiirinin talihinde de bir aydınlık kaynağını söndürmüştür.”
Ancak Aykaç, “talihin kırdığı bu narin dal”dan “dökülen içli sanat yapraklarını birer birer toplayan şefkatler”
bulunduğunu, bunların başında da İbrahim Alaeddin Gövsa’nın
olduğunu ve böylece “merhumun hatırası üzerine Tanrı’nın gufranından bir puşide serilmiş gibi”, bir başka deyişle Allah’ın
affediciliğinin, rahmetinin Mazlum Kenan’ın hatırası üzerine örtülmüş
olduğunu ifade eder. Ona göre, Zakkum Çiçekleri Mazlum Kenan’dan kalmış hüzünlü ve acı veren bir yadigârdır.
Yedigün dergisinde yayımlanan bütün bu şiir ve yorumlara ilaveten 1937-1947 yılları arasını kapsayan Resimli Yedigün Şairleri
Antolojisi’nde Mazlum Kenan’a da yer verilir. Kendisi de şair olan Abdullah Rıza Ergüven tarafından hazırlanan antolojide:
“Pek genç yaşta hayata veda eden şairin hazin ölümü hepimizi ağlatmıştı.
Merhumun 1942 de “Yedigün”de neşredilen şiirleriyse gençler
tarafından ısrarla takip edilip aranmıştır. Yakın yıllar edebiyatımızın
kendini tarihe mal eden en lirik şairlerinden belki de ilki Mazlum
Kenan’dır.” denilerek şaire Türk edebiyatı içinde özel ve önemli bir
anlam yüklenir.
Yine Erken Ölümlü Şairler Antolojisi adı altında hazırlanan ve isminden de kolayca anlaşılacağı üzere hayatının
baharında arkalarında şiir kabiliyetleri sayesinde “hoşça bir seda”
bırakarak giden şairler arasında Mazlum Kenan’dan da bahsedilir.
Ümit Uzel’in Zakkum Çiçekleri’ni 2014 yılında yeniden yayımlatması
sayesinde son aylarda genç şair hakkında çeşitli yayın organlarında bazı yazılar ve yorumlar yayımlanmıştır. Bunlardan birini kaleme alan Gazanfer Eryüksel internet ortamında okunabilen Zakkum Çiçekleri
başlıklı yazısında Mazlum Kenan’ın Türkçeyi kullanımındaki arılığa
ve duruluğa dikkat çeker ve nazım birimi olarak çoğunlukla dörtlüğü tercih ettiği tespitinde bulunur.
Hakikaten Mazlum Kenan, “Bıkkınlık”
ve “Heybeli’de Akşam” şiirlerini üçlükler halinde; “Ölümüm”, “Ümit
ve Mavilikler” ve “Kavuşmanın Korkusu” şiirlerini (4+4+3+3)
biçiminde tasniflenmiş klasik uyak düzenine uymayan sone nazım
şekliyle yazmıştır. “Bir Aşkın İlhamları” içindeki isimsiz şiirini beyitlerle ve dörtlüklerle yazılmakla birlikte, son bölümü altılıktan oluşan “Artık Gel Anneciğim” dışındaki 21 şiirini ise dörtlükler halinde oluşturmuştur.
Zakkum Çiçekleri’nin kapağında yer alan “Iztıraptan doğdular şiirlerim acıdır / Mısralarımda elem, ilhamın kırbacıdır” şeklindeki iki mısra adeta bütün şiirlerin varoluş sebebini özetler niteliktedir. Kitaba
ismini veren Zakkum Çiçekleri ile aynı başlığı taşıyan bu iki mısra dışında toplam 27 şiir vardır. İlk bölümde 21, “Bir Aşkın İlhamları” başlığını taşıyan ikinci bölümde ise 6 şiir bulunmaktadır.
Şiirlerin isimleri sırasıyla şöyledir: Birinci bölümde “Özleyiş”, “Korkuyorum”,
“Heybeli’de Günler”, “Heybeli’de Akşam”, “Heybeli’de Gece”, “Seni
Düşünürken”, “Son Saatler Böyledir”, “Gelmeyen Şifa”, “Şamdan”,
“İçimden Kopan Şiir”, “Artık Gel Anneciğim”, “Harap Yalı”,
“Ölümüm”, “Kalbimin Çılgınlığı”, “Bir Yıldız Aktı Yine”,
“Bıkkınlık”, “Resmimin Arkasına”, “Bir Bahar Günü Ben de”, “Ümit
ve Mavilikler”, “Kavuşmanın Korkusu” ve isimsiz bir şiir; “Bir Aşkın
İlhamları” adını taşıyan ikinci bölümde “Bakışmanın Şiiri”, “Elimde
Değil”, “Dumandan Mısralar”, isimsiz bir şiir, “Senden Gelen
Sarhoşluk” ve “İçimdeki İlkbahar” adlı şiirler yer almaktadır.
Kitaptaki şiirlerden bazıları Mazlum Kenan tarafından kardeşleri Munise (Ümit ve Mavilikler) ve Naciye’ye (Kavuşmanın Korkusu), askerî doktorlardan operatör Cahit’e (Harap Yalı) ve arkadaşları
olduğunu tahmin ettiğimiz Cevad (Bıkkınlık) ve Faris (Bir Bahar
Günü Ben de) adlı kişilere ithaf edilmiştir.
Zakkum Çiçekleri’nin birinci bölümünü oluşturan şiirlerinde hâkim temalar ölüm ve anne özlemidir. İkinci bölümün başlığı olan “Bir Aşkın İlhamları” ise adından da anlaşıldığı üzere şairin hastalığa
ve ölüm korkusuna karşın, aşkın varlığını derinden hissettiğini ve onun acısını da yaşadığını gösterir.
Ailesinin anlatımıyla Mazlum Kenan bir hemşireye âşık olmuştur. Bu durum da kaçınılmaz ve doğaldır, çünkü hayatının son birkaç yılını sadece hastane ve
sanatoryumlarda geçiren bir gencin karşılaşabileceği ve platonik hislerle bağlanabileceği kişi, hiç kuşkusuz o çevrede sürekli gördüğü ve yakın temasta bulunduğu biri olacaktır.
İkinci bölümdeki şiirlerde böylesi bir aşkın terennümlerini bulmak muhtemeldir. Diğer
şiirlerinde olduğu gibi aşk şiirlerinde de hassas bir ruhun izleri okunur. Kendinden önce sevgilinin varlığı ile dolan bir bedenin sahibidir şair:
“Ruhum bir kadehtir ki; sesin ona dolmasa,
Geçip giden her günüm, şuursuz sarhoşluktur.
Senin beni bağlayan o gözlerin olmasa,
Gözlerimde kâinat manasız bir boşluktur…”
(Seni Düşünürken)
Şiirlerini hastalık yıllarında yazmış olmanın getirdiği ruh hali ile hayata ümitvar gözlerle dahi bakmaktan korkar. Naif yaradılışlı bir genç olduğu ve geçirdiği hastalıkla bu özelliğinin daha da ön plana
çıktığı anlaşılan Mazlum Kenan, yıllarca İstanbul hastane ve sanatoryumlarında kalmanın yarattığı çöküntüyle karamsar ve
hüzünlüdür.
Bu duygularını besleyen atmosferde ise İstanbul’a dair ayrıntılar vardır. Mazlum Kenan’ın şiirlerinde dikkat çekecek
derecede deniz ve martı unsuruna rastlanır. Genel anlamda kuşun yanı
sıra, baykuş ve özellikle martının onun şiirlerinde özel bir yeri vardır.
Denizden uzak bir İç Anadolu şehri olan Çorum’da doğan Mazlum Kenan, okul hayatını Sivas ve Ankara’da sürdürmüştür. 26 yıllık hayatının uzun sayılabilecek bir bölümünü bu üç şehirde geçiren şairin
hayatına İstanbul, biraz da zorunlu bir biçimde, 1930 yılından sonra
dâhil oldu.
Hastalık yıllarını bu şehirde geçirdiği ve şiirlerini bu dönemde yazmanın doğurduğu doğal bir sonuç olarak şiirlerinde denize sıklıkla yer verdi. Heybeliada’daki hislerinin ve izlenimlerinin
birer yansıması olan “Heybeli’de Günler”, “Heybeli’de Akşam” ve
“Heybeli’de Geceler” başlıklı üç şiirinde deniz ana çerçeveyi oluşturur. “Heybeli’de Günler”den alınan aşağıdaki mısralar, şairin deniz ve martı imgelerini kullandığı en başarılı örnektir:
“Bir martı olsam derim, beyaz tüylü bir martı.
Yanan göğsümü versem mavi serin sulara..
Bir gün bırakıverip küçücük bir kabartı
O serinlikle dalsam, en sonsuz uykulara…”
Ümitle dolu kalbini mavi denizdeki bir gemiye benzettiği “Ümit
ve Mavilikler” şiirindeki martıda da yine şairin varlığı somutlaşır:
“Özlediğim sonsuz aşk, martı kadar yorgundur
Ne o zavallı martı gemiye girecektir;
Ne o gemi martıya teselli verecektir”
Bu mısralar şairin hastalıkla gelen ölüm düşüncesini tabiatla
nasıl bütünleştirdiğini göstermesi açısından dikkat çekicidir. O,
etrafındaki dış gerçekliğe duygularının gözlüğüyle bakmaktadır. Dolayısıyla Mazlum Kenan’ın şiirleri bir bütün halinde ele alındığında etrafındaki somut her tür ayrıntı ve eşya aracılığıyla ruh halini
anlattığı, izlenimci bir şiir anlayışına sahip olduğu anlaşılır.
Nitekim Doktor Cahit Bey’in Çengelköy’de oturduğu evden ilham alarak yazdığı “Harap Yalı” şiirinde kendini doktorunun oturduğu bu yerle özdeşleştirir ve aynı izlenimci yaklaşımla mekânı teşhis sanatına başvurarak kapalı panjurları, solmuş boyasıyla kendini denizin
insafsız darbelerine bırakmış ve ölüm korkusuyla çırpınan bir kalp
olarak hayal eder. Son dörtlükte ise sözü kendine getirir ve bu harap yalı ile arasındaki benzerliği vurgular:
“Bir gün ben de bıkarak bu yarım yaşamadan,
Bir harap yalı gibi çöküverecek miyim?
Zavallı bir sevinçle dolup da taşamadan
Kalbimi ellerimle söküverecek miyim?”
Mazlum Kenan’ı şiire, şiirlerini ise etrafındaki ayrıntılara yönlendiren unsurlardan birinin hissettiği yalnızlık ve ızdırap duygusu olduğu anlaşılmaktadır. Bu anlamda “Haykırmak istiyorum bir martı
çığlığiyle” mısraı onun şiirlerindeki özü temsil eder mahiyettedir.
Mazlum Kenan, yaşının icabı olan hiçbir coşkuyu, heyecanı ve hevesi
doya doya yaşayamadan, kısacası gençliğin ne demek olduğunu tam
anlayamadan hastane ve sanatoryumlarda tedaviyle geçen, dünya
nimetlerinden uzak bir hayat sürdürmüştür. Yüreği acı doludur:
“Kalbim vahşi kuşlara sanki mağara gibi / Gülmeler dudağımda bir
kızıl yara gibi” mısraları onun hissettiği acının en keskin ve iç burkan
anlatımlarındandır.
Daha hayatının baharında olmasına rağmen sanki uzun yıllar yaşamış da yorgun düşmüş ihtiyar bir adamın ruhuna
sahiptir. Hem ölümün soğuk nefesini ensesinde hissettiği için tevekkül
etmeye çalışır, hem de gençliğin ve yaşama sevgisinin verdiği güçle
hayata bağlanmakla ondan gönüllü bir biçimde vazgeçmek arasında
gelgitler yaşar. Doya doya yaşamaktan ve dünyaya dair güzelliklere
kendini kaptırmaktan adeta ürker, çekinir. Hayata tutunduğu takdirde
onu bırakıp gitmenin çok daha zor olacağı korkusunu yüreğinin derinliklerinde duyar.
Bu sebeple olsa gerek, şiirlerinde ölümün nasıl geleceğini, neler hissedeceğini ve neye benzeyeceğini hayal eden
mısralar vardır:
“Bu on sarı parmağı son günüme saklayıp,
Camlaşan gözlerimle onlara bakacağım,
Son bir hızla ruhumu tepemde kucaklayıp,
On kollu şamdan gibi başımda yakacağım…”
(Şamdan)
“En ışıklı bir günde artık bitmiş olarak,
Asabî ellerimle saçlarımı yolarak,
Bir öksüz çiğdem gibi boynu bükük solarak,
Gözlerimi bir bahar gününde yumacağım”
(Bir Bahar Günü Ben de…)
“Camlaşan gözlerimle bakıp yalvaracağım,
Uzatılan bir tastan bir yudum alacağım,
Bu akış diyecek ki: Artık her şey bitmiştir…”
(Ölümüm)
“O sonsuz boşluklara bir yıldız aktı yine
Ve sonsuz boşluklarda bir iz bıraktı yine,
Yine kimler bu gece gözlerini yumdular..
Boşalmış bir kadehte zaten son yudumdular”
(Bir Yıldız Aktı Yine)
“Bir ölüm isteğiyle âsâbım gerilir de,
Gözlerimin önünde bir engin belirir de,
Bir kurtuluş umarım geniş, derin sulardan”
(Bıkkınlık)
Zakkum Çiçekleri’ni oluşturan şiirlerin yazıldığı 1930’lu yılların başında toplumun korkulu rüyası veremdir. Ölümcül bir hastalık karşısında her insan farklı tepkiler verebilir. Ancak değişmez olan
hastalığın doğurduğu ölüm korkusu ve yarattığı karamsarlıktır. Hele
de hastalığın tedavisi esnasında hastanın aile ve arkadaş çevresinden
uzak kalması bu zorlu deneyimi daha da katlanılmaz kılabilir.
Mazlum Kenan tedavisi için İstanbul’un çeşitli hastane, prevantoryum ve
sanatoryumlarında yıllarca kalmış, çok özlediği ailesini ve doğduğu
yer olan Çorum’u görememiştir. Aile albümündeki bazı fotoğraflar
babası Süleyman Bey’in zaman zaman oğlunu tedavi gördüğü yerlerde
ziyaret ettiğini göstermektedir. Ancak aileden uzun süreli ayrılığın
hastalığa bir de özlem duygusunu kattığı aşikârdır.
Mazlum Kenan’ın kardeşleri Munise ve Naciye’ye ithafen yazdığı şiirler de bunun bir tezahürü olarak yorumlanabilir. Yaşanan özlem duygusunun odak
noktasında ise annesi Melek Hatun Hanım vardır. Zakkum Çiçekleri’ndeki “Özleyiş”, “İçimden Kopan Şiir”, “Artık Gel
Anneciğim” ve “Kavuşmanın Korkusu” şiirlerinde doğrudan veya
dolaylı olarak anne özlemi dile getirilir.
“İçimden Kopan Şiir” anne özleminin nasıl dayanılmaz hale gelebildiğini derinden duyuran ve Mazlum Kenan’ın üslûbunu temsil kabiliyeti olan önemli bir şiirdir. Saçlarını yıllarca anne eli okşamayan
birinin hissettiği acıyı somutlaştıran şiirde; saçların sert, kaba ve çirkin
görünüşüyle şefkatten yoksun oluş arasında bir anlam ilgisi
kurulmuştur.
Hüsnü Talil sanatına örnek teşkil eden saçların sertliği ile o saçların sahibinin sevgiden mahrum kaldığı gerçeği arasındaki anlamsal bağlantı tamamen orijinaldir ve buluş niteliği taşır. Üstelik
bu bağlantı mısraların bütününe yayılarak organik bir şiir yapısı oluşturulmuştur.
“Saçlarımı tarayan ellerim şaşırarak,
Onları kaba ve sert, sevimsiz buluyorlar.
Alnımdan başlayıp ta, başımdan aşırarak,
Çoğalan bir öfkeyle durmadan yoluyorlar..
Neden saçlarım serttir, böyle sevimsiz neden?..
Bir sebep arıyorum tarayıp her bir teli.
Nihayet buluyorum pek derin düşünmeden:
Dört yıldır okşamadı onları anne eli…”
Mazlum Kenan, ölümünden yaklaşık beş ay önce Burgazada’da yazdığı “Artık Gel Anneciğim” adlı şiirinde yine anne özlemini dile getirir ve kavuşma temennisinde bulunarak annesine “gel” çağrısında bulunur. Annesi İstanbul’a değil, ama kendisi Çorum’a giderek
annesine, babasına ve kardeşlerine kavuşur, özlemini dindirir.
Doktorların onu ailesinin yanına göndermesi en azından özlem içinde
gözlerini hayata yummasını engellemiştir.
Son nefesini verirken çok
sevdiği annesinin, ailesinin yanında olması onun için teselli vericidir.
Bugün ondan geriye kalan “Artık Gel Anneciğim” şiirinin mısralarında yakınlarına duyduğu hasret duygusunun hangi raddelere geldiğini görmek mümkündür. Çorum’a dönünce neler hissettiğini ve bu dönemde yüreğinde ve ruhunda duyduklarını şiire dönüştürüp
dönüştürmediğini ise henüz bilmiyoruz. Belki ileriki günlerde ortaya çıkacak yeni şiirler bu belirsizliği ortadan kaldırabilir.
“Artık Gel Anneciğim” şiirinde aileden ayrı kalmanın yarattığı
hüzün, acı ve özlem duygusu hâkim görünse de, dikkatle
okunduğunda asıl özlenen varlığın anne olduğu görülür.
“Kimsesizim, yalnızım böyle son saatimde” mısraından da anlaşıldığı üzere Mazlum Kenan artık çok fazla zamanının kalmadığını sezmiş gibidir ve tek
isteği annesinin dizlerine başını koyup onun şefkat dolu ellerini
yeniden saçlarında hissedebilmektir. “İçimden Kopan Şiir”de olduğu
gibi bu şiirde de saçlarını anne elinin okşaması özlenir, dile getirilir.
“Bir anne sevgisinin ruha dolan ışığı,
Bir kızkardeş yüzünün mânalı kırışığı,
Bir babanın içinden kopan “Oğlum!”
deyişi..
Bir bildik çehresinin sıcak gülümseyişi..
Bütün bunlar eksiktir, kırılan hayatımda,
Kimsesizim, yalnızım böyle son saatimde…
Dizlerine koysam da başımı, ellerinle
Okşasan saçlarımı, sonsuz emellerinle.
Tâ ruhuma sokulan o ılık sözlerle sen,
“Ah yavrum!” desen anne, buğulu gözlerle sen.
Rüyalarımda bile sana doğru koşarak,
Rüyaların aldatan sevinciyle coşarak,
Gözlerimi yumuyor, ışığı kovuyorum,
Bu rüya ümidini, içimde boğuyorum…
Bir “Anne!” diyen duysam kalbim paralanıyor,
En gizli bir yerinden ruhum yaralanıyor…
Dizlerine başımı ne zaman koyacağım?
Ben anne sevgisine ne zaman doyacağım?
Dudaklarında hazin tebessümler taşıyan,
Yıllardır benden ayrı, benden uzak yaşıyan,
Anneciğim, sevgili ve melek anneciğim,
Artık yasımı dindir, gelerek anneciğim…”
(Artık Gel Anneciğim)
Mazlum Kenan’ın şiirlerinde ölüm düşüncesi kadar olmasa da aşka dair mısralar da oldukça dikkat çekicidir. Şiir kitabının tanzimi
de bu görüşü destekler mahiyettedir. Kitabın ikinci bölümü “Bir Aşkın
İlhamları” başlığını taşır ve bu bölümde yer alan altı şiir doğrudan aşk
üzerinedir. Bununla birlikte kitabın birinci bölümünde yer alan Seni
Düşünürken şiiri de aşk üzerinedir.
İlk gençlik yıllarının getirdiği
heyecanları doya doya yaşayamayan şair, muhtemeldir ki, tedavi gördüğü yerlerde karşılaştığı birine ya da birilerine içten içe ilgi duymuş, platonik mânâda aşklar yaşamıştır. Nitekim bu grupta yer
alan şiirlerinde öne çıkan “göz, göz göze gelmek ve bakışmak” gibi
ifadelerden yaşanan değil de daha çok duygu dünyasında hissedilen
aşklar olduğu anlaşılmaktadır.
Şairin aile çevresi tarafından anlatılan
ve Özden Uzel’in bir görüşmemizde naklettiği Mazlum’un bir
hemşireye âşık olduğu yolundaki ayrıntı da bu görüşü destekler
mahiyettedir. Yarım kalmış bir hayatın içinde yaşanan aşklar da
doğaldır ki vuslata eremeden yarım kalacaktır.
“…
Çoğalan bir ateşle suları yarıyorum,
Düştüm gözlerindeki deniz serinliğine..
Gözleri deniz renklim, ah seni arıyorum,
Artık kavuştur ruhum; beni serinliğine…”
(Bakışmanın Şiiri)
“…
Bunları bilsem de ben, bu biliş neye yarar?
Bir yaralı kuş gibi kalbim avucundadır.
En uzak iklimlerde gözlerim seni arar,
Ilık nefesin gibi, ruhum başucundadır…”
(Elimde Değil)
“…
Bir an göz göze gelse iki mavi yıldızla,
Ona bağlanıverir en umulmaz bir hızla.
…
Bir sarışın görür de gönlüm ona tutulur,
Esmerle ettiğimiz yeminler unutulur…”
(İsimsiz şiir)
“…
Ruhum bir kadehtir ki; sesin ona dolmasa,
Geçip giden her günüm, şuursuz sarhoşluktur.
Senin beni bağlayan o gözlerin olmasa,
Gözlerimde kâinat manasız bir boşluktur…”
(Seni Düşünürken)
Çok genç yaşta hayata veda etmelerine rağmen geride unutulmaz ve kalıcı izler bırakan insanlara duyulan sempati ve ilgi
onların eserlerini hayatta kalanlar için daha özel bir konuma taşıyabilmektedir. Edebiyatımızda çeşitli sebeplerle, ama en çok da hastalık nedeniyle göç edip gidenlere ayrı bir sevgi ve şefkat gözüyle
bakılır.
Cumhuriyetin ilk yıllarında yaşamış ve devrin ölümcül hastalığı verem nedeniyle çok erken yaşta hayata gözlerini yummuş
genç şairler bu kapsamdadır. Muzaffer Tayyip Uslu ve Rüştü Onur
hayatlarının filme çekilmesi sayesinde bir anda geç kalmış bir şöhrete
kavuştular. En az onlar kadar ilgiyi hak eden bir diğer isim ise
Mazlum Kenan Köstekçi’dir.
O, Çorum’da doğmuş, eğitimini
tamamlayarak öğretmen olma hayalini kurmuştur. İsteğine kavuşmak
üzere eğitimini sürdürürken yakalandığı veremin pençesinden bir türlü
kurtulamamış ve 26 yıllık ömrünün son yıllarını hastane, prevantoryum ve sanatoryumlarda tedavi görmek için İstanbul’da geçirmiştir. Hastalığın sürekli ölümü düşündüren yıpratıcı etkisine,
ailesinden uzak kalmanın hasreti ve aşk acısı eklenmiştir. Böylece
dayanılmaz bedensel ve ruhsal acılarını aşamadığı gibi bir de bütün
derinliğiyle yalnızlığı hissetmiştir.
Naif ve genç bir bünyeye sahip olduğu anlaşılan Mazlum Kenan, her zaman edebiyata ilgi duymuş ve tedavi döneminde çeşitli edebî metinler okumanın yanı sıra hislerini şiirler yazarak ifade etme yolunu seçmiştir. Ondan geriye kalan toplam 27 şiir ve 1 ikilik, eğer
ömrü vefa etseydi nasıl gür bir kaynağa dönüşeceğini ve edebiyatımızda lirik şirin öne çıkan temsilcilerinden biri olabileceğini göstermeye kâfidir.
Çeşitli antolojik çalışmalarda “Şamdan” adlı
şiirine yer verilen Mazlum Kenan’ın diğer şiirleri de hak ettiği değeri
bulmayı beklemektedir. Muzaffer Tayyip ve Rüştü Onur’un popüler
kültür kaynaklarından sinema sayesinde geç de olsa bilinir hale gelmeleri örneği göz önüne alınarak Mazlum Kenan’ın da
keşfedileceği ümidini içimizde saklı tutmak gerekmektedir.
Elbette şaire, edebiyat tarihlerinde ve antolojik çalışmalarda zaman zaman yer
verilmektedir. Ancak şiir severlerin tümü tarafından bilindiğini iddia etmek mümkün değildir. Öyle anlaşılıyor ki, Mazlum Kenan 1942 yılında tek şiir kitabı olan Zakkum Çiçekleri’nin yayımlanmasıyla
birlikte belli bir bilinirliğe kavuşmuştur. Zakkum Çiçekleri’nin şairin
ölümünden sonra yayımlanması okurların ilgisini çeken önemli bir ayrıntıdır. Nitekim Kıbrıs ve Ankara’da yaşayan bazı şiir heveslileri Mazlum Kenan’a ağıtlar yazacak kadar hayatından ve şiirlerinden
etkilenmişlerdir.
Mazlum Kenan’ın dikkati, çeşitli insan görünümlerinden ziyade başta hastalığının etkisi olmak üzere yaşadığı hastane ve sanatoryum gibi kısıtlı ve dar mekânların imkânları nedeniyle daha çok kendine
dönüktür. Doğaya ve çevreye izlenimci bir yaklaşımı vardır. Bütün şiirlerinde naif ve lirik bir şair portresi çizer. Bu sebeple, şiirleriyle ilgili yorumlarda öne çıkan unsur lirizmdir.
İnsanın kendini var etme mücadelesi, yaşama bağlılıkla başlar ve onu estetik unsurlarla bezeyip birtakım şiirsel anlamlar yüklemesiyle devam eder. Mazlum Kenan
gerek şair hüviyetinin kendine has özellikleri gerekse hastalığının
yarattığı ruh haliyle şiirlerinde kırılgan ve duygu yüklü bir şair olarak
görünür.
Ölüm, aşk ve anne hasreti şiirlerinin ana temalarıdır. Bütün bunlara ilaveten dilindeki duruluk ve üslûbundaki kolayca
söyleyivermiş izlenimi yaratan eda onu bugünlere taşıyan önemli etkenlerden biridir.
Mazlum Kenan Köstekçi ve onun şiir okurlarına yegâne mirası olan Zakkum Çiçekleri geçmişten bugüne kalmayı başarabilmiş ve bugünden de geleceğe ulaşmayı hak etmiştir. Tıpkı zakkum çiçekleri
gibi içi ölümün acılığıyla dolu, ama dışı hayatın tüm canlılığı ve güzelliği ile pırıl pırıl mısralardan meydana gelen bu şiirler, insana dair değişmez duyguları anlattığı için hiç ama hiç eskimeyecektir.
MERAL DEMİRYÜREK
Çorumda Edebiyat, Edebiyatta Çorum, S 135-153

ŞİİRLERİ