KANUNÎ'NİN HUZURUNDA

30 Ağustos 1994, Zafer Günü, Çankaya Köşkü'nden bildirildi: Cumhurbaşkanımız beni Macaristan gezisine davet ediyordu. Çok sevindim. Macaristan'a ne için gidileceğini düşününce de, pek heyecanlandım. Zigetvar'da yapılan Kanuni Süleyman anıtını çağdaş Türkiye'nin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel açacak, ben de buna tanıklık edenler arasında yer alacaktım.

5 Eylül sabahı Cumhurbaşkanıyla davetlilerini götürecek uçak havalanıp Macaristan'a doğru yol alırken, Cumhurbaşkanımız yolculara birer birer "Hoş geldiniz" demeye başladı; dostum Recep Bilginer'le benim bulunduğum yere yaklaşırken, candan bir şekilde elini uzatarak "Gelebilmenize çok sevindim" dedi, "Böylesi bir fırsat ancak elli, hatta yüz yılda bir çıkar." Öyle ya, on tane Kanunî Süleyman, on tane Zigetvar yok ki.

Öğleden önce Budapeşte'deydik. Bizler, davetlilerin büyük bir bölümü, Kempinsky Oteli'ne yerleştik. O gün, önce Macarların Parlamento binasına gidildi; ama bu görkemli yapıyı nedense ancak dışardan seyredebildik. Sonra Kahramanlar Anıtı'na çelenk konuldu. Bu da etkileyici bir anıt; ben öndeki heybetli kişiyi Hun Imparatoru Atilla, ötekileri de Atilla'nın komutanları sanmıştım, oysa Macarların Arpad adındaki kahramanıymış.

Daha sonra da Türk Şehitliği ziyaret edildi. Yüreğim sızladı. Galiçya'da şehit düşen Türk gençleri yatıyorlar burada; yirmi beş yaşlarında delikanlılar, Yunus'un gök ekinleri, Hüseyin oğlu Mehmet, Süleyman oğlu İbrahim, vb.

6 Eylül sabahı Budapeşte'den Peç'e, tarihçi Peşçevî İbrahim Efendi'nin doğduğu Peç kentine otobüsle hareket. Yol boyunca, ünlü tarihçimiz Halil İnalcık'la yan yana oturuyor, onun zengin sohbetinden derin bir zevk alıyorum. Peç'de Yakovalı Hasan Paşa Camii ile Gazi Kasım Camii'ni ziyaret. İkincisinin kubbesindeki geniş hilâlin tam ortasında yer alan bir haç dikkatimizi çekiyor. Bulgaristan'da ya da Yunanistan'da olsa, haç hilâlin bağrına saplanmış dersiniz, ama Macaristan'da olunca, bunu, hilâl haçı kucaklıyor diye yorumlamak gerek, çünkü Macarlar anlayışlı, bambaşka bir ulus.

Camiden içeri giriyorsunuz, karşınızda, sağ tarafta, Kuran'ın ilk suresi, sol taraftaysa İncil'den bir parça var. Mabedin içinde bir de rahip görülüyor. Demek ki burası artık kilise olarak kullanılmakta, ama vaktiyle cami olduğunu unutturmak gereğini duymamışlar; bir başka deyişle, yaşanmış gerçeği yok sayacak kadar ham değil Macar dostlarımız.

Platinus Oteli'nde öğle yemeği. Yemekten sonra Zigetvar'a hareket edilecek. Cumhurbaşkanımız, eşi Hanımefendiyle, biz Türklerin arasından geçerken beni görüyor; yanıma geliyor gülümseyerek, sağ kolumu tutup "Bir Kanunî Süleyman yaz" diyor ve uzaklaşıyor. Bu ilgi, tatlı bir aydınlıkla dolduruyor içimi. Bir süredir, ödenekli tiyatrolarımızı yönetenlerin Türk oyunlarına, özellikle tarihimizi işleyen oyunlara karşı olumsuz, hatta düşmanca tutumları yüzünden, oyun yazmaktan âdeta soğumuştum. Cumhurbaşkanımız oyun yazma isteğini yeniden uyandırıyor bende; o yanımdan uzaklaşırken, içimden "Baş üstüne" diyorum.

Öğleden sonra Zigetvar'dayız. Yüreğimde Mohaç Zaferi'nin coşkusu ile Zigetvar'da Büyük Türk'ün şehit düşmesine duyulan acı sarmaş dolaş. Geniş, yemyeşil Macar ovasında Kanunî için on iki dönümlük bir alan ayırmış Macarlar; anıtla mezar ve çevresi, Türklerle Zigetvarlıların iş birliği sayesinde, kırk iki günde tamamlanmış. Anıtın kurulmasında kullanılan küfegi taşı Türkiye'den getirilmiş. Koca Sinan'ın bütün yapılarında, camilerde, medreselerde, türbelerde hep bu küfegi taşı kullanılmış. Oraya yakında bir de Hünkâr Çeşmesi yapılacakmış. Güzel Sanatlar Genel Müdürü Mehmet Özel'den dinliyoruz bunları.

Anıtın girişine yakın, bir sahne kurulmuş. Bunun üstünde, Devlet Halk Dansları Topluluğu'nun sanatçıları insanın kanını tutuşturan oyunlar oynuyorlar. Onları seyrederken "Bu ne güzellik, bu ne canlılık Tanrım!" diye mırıldanıyorum. Yanımda oturan Yüksek Kurum Başkanı Prof.Dr. Reşat Genç "Gerçekten!" diyerek heyecanıma katılınca, aldığım haz daha da artıyor. Aynı sahnede, çoğu kadın, on Zigetvarlı, Türklerle birlikte yaşadıkları dönemle ilgili Macarca şarkılar okuyorlar.

Türk bayrağına sarılı anıtı açıyor Cumhurbaşkanımız. Heyecanımı nasıl anlatsam, bilmem ki. Batılıların Büyük Türk, Muhteşem Süleyman, Onaltıncı Yüzyılın Efendisi dedikleri, Türklerin Kanunî diye andıkları yüce hakan karşımızda işte. Türk tarihinin altın çağını gerçekleştiren adam, Türk'ün varlığını yeryüzüne en yoğun, en etkili biçimde duyuran Türk, Sinan'ın, Baki'nin, Fuzûlî'nin, Nakkaş Osman'ın, Matrakçı Nasuh'un, Nigâri'nin, Karahisari'nin, Ebussuud'un, Barba- ros'un, Turgut Reis'in hükümdarı: Kanuni'nin Huzurunda

Ol şehsüvâr-ı mülk-i saâdet ki rahşına
Cevlân deminde arsa-i âlem gelirdi teng

Şairler sultanı Baki böyle diyor padişahlar padişahı Süleyman için:

"Mutluluk ülkesinin o usta binicisi dolaşmaya çıktığında,
dünya arsası dar gelirdi atına."

Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel eşiyle birlikte Kanunî Süleyman'ın önünde son derece mutlu dururken, biz Türkler coşkun bir sevinç ve kıvançla ayakta alkış tutuyoruz. Tam o sırada beni görüyor Cumhurbaşkanımız, "Buraya gel Oflazoğlu" diyor gülümseyerek. Yanına vardığımda, kolumu dostça tutup kalabalığa doğru "Oflazoğlu çok güzel şeyler yazmıştır" diyerek mutluluğa kandırıyor beni. İçimden "Kanunî Süleyman oyunu doğmaya başladı Cumhurbaşkanım" diyorum.

Devletimizin başı, aynı kalabalığa doğru bir daha sesleniyor: "Sen de gel!" Cumhurbaşkanımıza tercümanlık eden Macar hanım Edit Taşnadi koşarak geliyor, sevinç içinde diyor ki: "Efendim ben vaktiyle Oflazoğlu'nun Deli İbrahim'ini Macarcaya çevirmiştim, burada oynamıştı."

Cumhurbaşkanımız "Pek güzel" diyor, "Bundan sonra da Kanuni Süleyman'ını çevireceksin." "Baş üstüne" diyor Edit Taşnadi.

Anıtın biraz ötesindeki mezarın taşında "Yavuz Sultan Selim Han oğlu Sultan Süleyman Han'ın ruhuna fatiha" yazıyor. Fatihayı okurken gözlerimden yaşlar iniyor. Duygularıma söz geçiremediğim için kendime çıkışırken, bakıyorum, az ötemde fatiha okuyan Reşat Genç'in de gözleri buğulanmış. Bu duygudaşlık, bu Zigetvar duygudaşlığı beni ne kadar yaklaştırıyor ona, bilseniz.

Sultan Süleyman'ın görkemini, yüceliğini düşünürken, ruhum bir başka büyüklüğü algılayarak genişlemeye başlıyor; Macar ulusunun olağanüstü, eşsiz hoşgörüsüne hayran oluyorum. İnsanlığa yeni aşamalar yaptıracak soylu bir tutumları var. Düşünün, ülkelerini fethetmiş bir hükümdar için kendi toprakları üstünde anıt dikilmesine izin verebiliyorlar. Bu adam gerçi ülkelerini fethetmiş, ama dünya tarihinin sayılı kişilerinden biri; insan yaşamını, dünya kargaşasını düzene sokan yasalar koyduğu için, kendi halkı Kanunî diyor ona. Bir devlet adamına bundan büyük övgü olur mu?

ABD Kongresi'nde, tarihin en büyük yasa koyucularının heykelleri arasında onunkine de yer verilmiş. Ayrıca, Türkler, vaktiyle kendi ülkelerine sığınan Macar kahramanı Rakoçi'yi Tekirdağ'daki güzel bir evde tam on beş yıl ağırlamışlar. Evet, Macarlara göre, Sultan Süleyman bir düşman, ama büyük bir düşman; ve her büyüklük insanlığın ortak mülküdür.

Budin Kalesi'nde de bir mezar var, taşında şöyle yazıyor: "Osmanlı İmparatorluğu'nun son Budin Beylerbeyi Arnavut Abdurrahman Paşa kaleyi savunurken burada maktul düştü; kahraman düşmandı, rahat uyusun."

Bunlar ancak büyük, soylu ruhlardan beklenebilecek davranışlar. Atatürk de, Çanakkale Boğazı'nı geçmeye çalışırken ölen, o zamanın İngiltere İmparatorluğu'na bağlı Avusturalyalı askerler için demiştir ki: "Onlar madem ki bizim topraklarımızda yatıyorlar, artık bizim çocuklarımızdırlar."

Zigetvar dönüşü, Budapeşte Büyükelçimiz Sayın Bedrettin Tunabaş'ın davetlisiyiz. Tunabaş... Türkler buraları, hele Tuna'yı ne çok sevmişler. Macaristan elden çıkarıldığında halk ozanının "Aldı Nemçe bizim nazlı Budin'i" deyişi geliyor aklıma, sonra "Görmedin mi ah civan Aliş'imi Tuna boyunda".

Bizim elçilik, Budapeşte'nin Buda bölümünde. Peşte'yi Buda'yla birleştiren köprülerden birini geçerken, otobüste bulunanlardan biri Yahya Kemal'in Akıncı'sıyla coşuyor birden:

Ak tolgalı beylerbeyi haykırdı: İlerle!
Bir yaz günü geçtik Tuna'dan kafilelerle.

Elçilikteki davetliler arasında, kitaplarını zevkle okuduğum, değerli tarihçi Yılmaz Öztuna da var. Adında, soy adında Tuna bulunan kim bilir kaç kişi var Türkiye'de. Tuna Türklerin içinde hâlâ gürül gürül akıyor anlaşılan. Elçiliğimizdeki kabulde İsmet Bozdağ'la tatlı bir söyleşimiz oluyor, sık sık büyük ozanımız Dağlarca'dan mısralar okuyoruz birbirimize. Özellikle kabul şiirinin ilk dörtlüğü, belli ki çok etkilemiş bizi yıllardır:

Ben, Üçüncü Halim, haşmetli ve mukaddes,
Padişahlar padişahı.
Benim beyaz ellerimden başlar
Teb'amın sabahı.

7 Eylül, öğleden önce, Buda'daki Matyas Kilisesi'ni ziyaret ettikten sonra, bu güzel mabedin yanı başına dikilmiş Hilton Oteli'ne geçiyoruz. Orada bizi, bağlamalı, davullu, zurnalı küçük bir orkestra bekliyor. Derken bu dostlar bize Aşık Veysel'in "Uzun ince bir yoldayım / Gidiyorum gündüz gece"sini söylüyorlar, türkünün ilk yarısını Türkçe, gerisini de Macarca. Ardından Estergon Kalesi'ne başlıyorlar, biz de katılıyoruz, Dinçer Sümer, Reşat Genç, ben... Biz ayrılırken "Tuna nehri akmam diyor"la uğurluyorlar bizi.

Ludwig Müzesi'nin girişine yakın bir yere de sahne kurmuşlar. Kanuni'nin Huzurunda Dansçılarımız burada da nefis bir gösteri sunuyorlar. Sonra, Cumhurbaşkanımızın gelişiyle Kanunî sergisi açılıyor. Sergi afişindeki "Nagy Sülejman" sözleri dikkatimi çekiyor. Çok değerli dil bilgini dostum Prof.Dr. Hasan Eren'den "Nagy"nin Macarca "Büyük" demek olduğunu öğreniyorum. Büyük Süleyman'ın sarayı Topkapı'dan getirilmiş birbirinden görkemli, göz kamaştırıcı eserleri Macar dostlarımızla birlikte seyrediyoruz.

Aynı günün akşamı, Türkiye - Macaristan millî takımları arasındaki futbol karşılaşmasını seyrettikten sonra uçağımızla Ankara'ya dönerken, Cumhurbaşkanımız bu kez "Uğurlar olsun" demeye başlıyor herkese. Benim bulunduğum yere geldiğinde ayağa kalkarak "Kanuni Süleyman oyunu sizin oyununuz olacak Cumhurbaşkanım" diyorum. "Çok güzel bir şey olacak" diyor gülümseyerek. Sevinç ve kıvançla doluyorum. Şeyh Galib'in mısraları uyanıyor içimde:

Bir sühanla dil-i vîrânimi mâmûr etti
Ede mesrûranı Hak gönlümü mesrûr etti.

A. TURAN OFLAZOĞLU
Türk Dili Dil ve Edebiyat Dergisi,
Aralık 1994, S: 516, S. 451-455

ŞİİRLERİ



ARKADAŞINIZA GÖNDERMEK İÇİN:





ŞİİR PARKI