NAİL V.' DEN ÇAKIRHAN'A

“Kimi der ki kadın / Uzun kış gecelerinde / Serip bir döşek gibi / Yatmak içindir. Kimi der ki kadın / Yeşil bir harman yerinde / Dokuz zilli bir köçek gibi / Oynatmak içindir.”

BENİM kuşağım ilk kez bu dizelerle tanıdı Nail V.’yi... Kimdi bu Nail V? Resimli Ay, Ses dergilerinde bir süre şiirleriyle görünmüş; Nazım Hikmet’le birlikte “1 + 1 = 1” adlı bir kitap çıkarmış; tüm gençliğini inandığı bir görüş adına harcamış, uzun yıllar hapislerde yatmış, Moskova’larda öğrenim görmüş biri...

“Kimi der ki” diye başlayan dizelerinde, biz, o günlerin genç edebiyat heveslileri, yeni, taze bir ses, bir duyuş seziyorduk. Nazım Hikmet’inkilere benzer bir dize sıralaması, aynı siyasal amaca bağlılık, ama şiirlerindeki sesin kendine özgü başkalığı...

Kadına böylesine saygılı bir yaklaşım, kadını yalnızca bir eş, bir sevgili, bir cinsel eğlence aracı olarak görmemek, yeni bir anlayışın belirtisiydi.

“Ne bu / Ne şu / Ne öyle / Ne böyle / Ne döşek / Ne köçek / O benim / Kollarım, bacaklarım, dudaklarım ve başımdır / Yavrum, anam, öz kardeşim / karım / Kavga arkadaşımdır.”

Yıllar sonra Nail V.’yi Gökova'da tanımak olanağına kavuştum. Yaşlı bir genç adam... Birbirinden güzel evler, köşkler, dinlence köyleri kuran, Ula’nın geçmiş zaman evlerinin güzelliğini günümüze taşıyan, bu yapılara ayrı bir tat, bir çekicilik veren... Şiirden kopmuştu. Belki yarım yüzyıl olmuştu şiir yazmayalı... Mimar mıydı? Mimardan başka bir şeydi. Ağa Han ödülünü kazandığı zaman bazı çevreler mimarlık öğrenimi yapmadığını ileri sürerek küçümsemişierdi. Mimarların en büyüğü Mimar Sinan mimarlık öğreniminden geçmiş gibi!

Nail V., bugünkü bilinen adıyla, Nail Çakırhan’ın bu yönünü en iyi Can Yücel şu kısacık şiirinde belirtmişti o garip tartışmalar sırasında:

“Yüksek mimardan geçilmeyen / bu ülkede / Yüksek olmayan mimar / Bir tek Mimar Sinan var diyordum / bir İkincisi var / Yüksek olmayan bir mimar / NAİL V. / “Yüksekler” yükseklerden atıp / kendilerini / Çatlasınlar patlasınlar.

Nail Çakırhan nice yıllardan sonra tüm şiirlerini bir araya topladı. Scala Şiir Dizisi’nde çıkan “Daha Çok Onlar Yaşamalıydı” başlıklı bir kitapta... 1930’ların inançlı şairinin eskimemiş duyguları, düşünceleri... Atılıma, yeniliklere, savaşıma çağıran dizeleri... Acılarla, sürekli yaşanan serüvenlerle geçmiş yıllar... Bir başkaldırışın izleri...

“Diyorlar ki / Yerler yavrum başını / Genç yaşını / kurşuna dizerler yavrum / Vaz geç / Şairsen eğer / Yaz geç / Diyorlar ki / paraya tapmalıymışım / Olup bilmem hangi baltaya sap / yağlı ballı bir kap / kapmalıymışım / Dünyalığımı yapmalıymışım.”

Nail Çakırhan’ın daha o gençlik yıllarında beslediği, sanatında da uyguladığı tutuma gelince:

“Sanatta şekilden ziyade muhtevaya ehemmiyet vermek elzemdir. Vezin ister serbest ister hece, ister aruz olabilir. Yalnız nasıl ki dünün el tezgahlarıyla bugün makine endüstrisinin ihtiyaçlarını karşılamaya imkan yoksa, daha başka bir deyimle, Beethoven'in sonatlarını tek telli bir saz, çatlak sesli bir zurna veya şişirilmiş bir davulla çalmak ne kadar imkansızsa, bugünkü cemiyetin aşkını, ıstırabını, iç mekanizmasını aruz ve hece ile ifadeye çabalamak da o kadar gülünç olmaktadır.”

Bu konuda Nail V.’nin bir başka sözü de şu:

“Benim için sümüklü bir böcek gibi kendisini kendi kabuğu içine hapsetmiş, acayip bir mahluktan her şey çıkar, bir sanatkardan başka.”

Nail V. için yazdığı bir eleştiride Hüsamettin Bozok onun sanatçıdan “görülmemiş yenilikler, rastlanmamış vakalar değil, iki kere iki dört eder katiyetle geniş kitlelerin derdine çare ve ilaç verecek sanat eserleri bekliyoruz” dediğini yazıyor...

Bu yıl da, geçen yıl da, Nail Çakırhan sayısız güzel yapıtlarla anlam kazandırdığı Gökova’ya gelmedi. Geçmiş yazlarda azmak kıyısında bir ağaçlıklı köşede, iki kadeh rakının dostluğuyla geçirdiğimiz anları bir kez daha yaşamak istiyorum. Yine sanattan, şiirden, geçmişten söz açarak...

“Daha çok onlar yaşamalıydı"nın şairine daha nice yaratma dolu yıllar dilerim.

OKTAY AKBAL
Milliyet Gazetesi, 13 Mayıs 1997

ŞİİRLERİ



ARKADAŞINIZA GÖNDERMEK İÇİN:





ŞİİR PARKI