UMUT ŞİİRLERİ

Niyazi Akıncıoğlu'nun şiirlerini Hacan Yayınları bir kitapta topladı. 1940 kuşağı şairlerinden olan Akıncıoğlu'nun şiirlerinin topluca yayımlanması, edebiyat tarihimiz bakımından, ileride değerlendirecek olan eleştirmenler için gerekliydi. Niyazi Akıncıoğlu, eğer şiirleri günün birinde topluca basılacak olursa adını ya 'Kuş Kanadından' ya da 'Umut Şiirleri' koyacakmış, kitaba bir önsöz yazan Ömer Can 'Umut Şiirleri' adını yeğlemiş.

Niyazi Akıncıoğlu'nun şiirleri 1940-50 döneminde dergilerde, antolojilerde göründüğü zaman çok sevilmişti. Kitabında bir askerlik resmi var, '1946'da Ankara'da Yedeksubay' deniyor. Buna göre, ben demek Niyazi'yi bu yılda tanımışım. O yıllarda kanımız birbirine kaynadı, Suphi Taşhan, Fethi Giray, Celal Vardar, Arif Damar, şiir seven bir iki dost daha küçük bir grup oluşturmuştuk. Bu gruba bir süre sonra hapisten çıkınca Fahri Erdinç de katıldı. Daha kimler vardı, şimdi çıkaramıyacağım.

Niyazi Akıncıoğlu'nun şiirlerini dergilerde yayımladıkça görüyorduk, kendini askerlik dolayısıyla Ankara'ya gelişinde tanıdık. Aramızda bir Suphi Taşhan onun eski arkadaşı idi, Bursa lisesinde okurken tanışmışlardı. Zaten Suphi Taşhan da, Bursa'ya Ankara'dan gitmişti. Bursa lisesinde iken edebiyat öğretmenleri, hem fizik, hem bilgi yönünden gösterişli olan Orhan Şaik Gökyay'dır. Gerçi Orhan Şaik Gökyay, Ankara lisesinde de bir süre öğretmenlik etti, ama biz ona yetişemedik. Yirmi yaşına girdiğinde yayımladığı ilk şiirlere göz atıldığında (bunları Haykırışlar adlı bir kitapta toplamıştır) Orhan Şaik Gökyay, Nihal Atsız, Faruk Nafiz, Namdar Rahmi Karatay'ın etkisinde olduğu açıkça görülür. Nitekim 'Haykırışlar' kitabını da Orhan Şaik'e armağan (ithaf) etmiştir. Hikmet Altınkaynak'la yaptığı bir söyleşi de eski tutumuna açıkça ve korkusuzca değinir.

"... Ben Türkçüydüm, Irkçıydım, Turancıydım, Atsızcıydım lisede. Atsız gibi şiirler yazmışım, şimdi o kitabı unuttum."

Bursa lisesini bitirip İstanbul'a geldikten sonra şiirindeki dalgalanma da değişiyor. Bu kez de önceki davranışının büsbütün tersi, solcu oluyor. Bizim dergilerde ve Ankara'da tanıdığımız bu solcu Niyazi'dir. Kendisi anlatmasa sağdaki görünümlerinden hiç haberimiz olmayacaktı. Çünkü solculuğu, daha bilinçli olarak, sağcılığını bastırmıştı. "Yeni doğmuş gibiyiz" der. 'Kitaplarımız, defterlerimiz yeni, dünya eski bile olsa."

Halk şiirinin, divan şiirinin etkisindeydi deniyor. Doğrudur, bir şiir denemesi yapıyordu. Yeni bir şiiri bulmak için hemen her şair, Orhan Veli'den Atilla İlhan'a kadar bu etkilenmeyi şiirierinde denemişlerdir. Aynı yıllarda, aynı dönemlerde birlikte denedikleri için de, kim kimin etkisinde kalmıştır, bugün kesinlikle çıkarılamaz. Şiirleri tarih sırasına göre düzenlemek, ondan sonraya bir yargıya varmak gerekir. Böyle yapılmazsa kimin hakkı kime geçer bilemem. Başlangıç noktası o gün değil de, bugünden alınırsa çok yanılmalara düşülebilir. Nitekim ünlü ve değerli eleştirmenimiz Asım Bezirci bile şu yargıya varırken ne çok yanılıyor:

"Akıncıoğlu Nazım Hikmet'ten sonra, ama Enver Gökçe ve Ahmet Arif'ten önce halk şiirinden yararlanan ilk toplumcu şairdir." diyor. Enver Gökçe, dost toplantılarında okuduğu birkaç şiir yazmıştı, ama Ahmet Arif o yıllarda çok gençti, değil şiirleri adı bile duyulmamıştı. Bu sözlerimle bugünkü durumlarına dokunmuyorum, işin başını anlatıyorum. Divan edebiyatının tumturaklı, halk edebiyatının yumuşak sözcüklerinden yararlanarak şiirier yazardı, ama bu etkilenme demek miydi? "Altın yaprak, elin olsun gül memeler; ömrün tesellisidir geçer, Sultan Süleyman'a kalmayan dünya" derken bu yararlanma ve kullanımlara rastlarız. Bu kadarı belli dönemlerde kimde yoktur ki!..

O dönemin birçok şairi gibi Niyazi de içkiye düşkündü. Başlangıçta bu içmelerin şiirine zararı dokunmuyordu. Ama başına hapishane olayı geldikten sonra içkisi sadece şiirine değil, her şeyine dokunur olmuştu. Kitabında bir resim var, hapishanede çekilmiş. Bu topluca çekilen resimde kimler yok. Niyazi, Numan Bayazıt, Zeynel İlhan, Feyzullan Aktan, Recep Ergün, Ali Rıza Topçu u Mustafa Yörükoğlu, Hamdi İlker, Ali Abbas Bostan, Hasan Ozkan, yazar, şair, avukatların dışında kalanlar başöğretmen ve öğretmendirler. Hepsi de bu tutuklanmayı yenmiş, başarı kazanmıştır.

Kitabın yayıncısı Ömer Can, Kırklareli'ne gittiğinde oğlu Dr. Tevfik'e benim selamımı iletmiş. O da, "Kırklareli'ne gelmiş, uğramadı..." diye sitemli. Haklıdır. Ancak bir şeyi bilmiyordum, o gelişte öğrendim. Bu on kişiyi gammazlayıp, hapislere düşüren kişi, o gidişte, seçim gezisinde gazeteci olarak bize rehberlik ediyordu. Nasıl gidebilirdim, az kaldık, döndük, görev gezisiydi.

Kitabında saydım, uzunlu kısalı yüze yakın şiiri var. Bir şairi değerlendirme bakımından az değildir. Zaten her şairden, şiirleri arasında yapılan seçimle geleceğe kaçı uzanır... Niyazi'nin Edirne, Bursa şiirleri unutulmaz örnekler arasındadır. Ötekiler incelendikçe bir şairin güzel dizeler vermek için nasıl yorulduğu, didindiği kanıtlanır. Bu kitabın yıllar sonrası yayımlanması bile değer bilmenin bir örneğidir. Şiirler, şairlerin ortak malıdır. Bunlardan da nice şiirier üretilir.

MEHMED KEMAL
Cumhuriyet, 24.2.1985

ŞİİRLERİ



ARKADAŞINIZA GÖNDERMEK İÇİN:





ŞİİR PARKI