ŞU GARİP GÜZ GÜNLERİ
Üstünde
uçuk mavileri hafif
çiğdem gömleğimi giydim,
tek ağırlığım olan tenim
örtündü kusursuz sıcaklığını senin.
Nedense ansızın gökyüzü de bulutsuz...
Ve sessizce ayrıldığım kız
ürkek, uykusuz
ağlıyordu giderken.
Yazın son günlerindeyim..
Belki de güz..
Paris yeniden kalabalık..
Nehri kapışırcasına dolaşanlar
ve metrolarda uğultusu kanıksanan keman sesi
yine çoğaldı.
Dalgın değilim, hayır,
ne de yorgun,
sadece üzgünlüğüm sızılandı ansızın.
Göğe bak güzelim,
bu akşam geçtiğin bütün şehirlerde göğe bak,
gök uzansın alnından dudaklarına
karnın kamaşsın ışıltısıyla ayın,
aynı isteriyle burada
o göğün altındayım.
İşte durup dururken nergisler de huzursuz,
üç kere üç bin gecedir küskün;
üç kere üç bin gecesi gençliğimin
zehrolmuş.. Varsın olsun!
Ben ki zaten
aşk denince uyuşuk
pısırık, mızmız
seslerin inadına,
ikircikli yüzlerin, tozların inadına
seni soludum;
eriklerin, kirazların, kaysıların tadıyla
umulmadık bir heyecanla seni soludum;
on bin güvercin yarasıyla ağzımda
seni on bin çiçeközü gibi soludum..
Öyle ki, artık
anışlar dahi bana dar gelebilir.. gelsin!
Nasıl olsa kırkbin hasretin tutuşkunuyum;
ağzım acı, bunu bil yeter
ve kavramaya çalış ağzım neden acıdır?
Uykusuydu suların bakışına dolaşan
seni en ceylan yerinde oyalayıp.
Bir akşamüstü, sokaklarında yalnız
boşluğun dilsiz bir kurt gibi uluduğu,
insanları isli, pelteleşmiş, sinirsiz,
bir şehri dolaşırken
savurdum saçlarını güzelim,
kavradım, ısırdım dudaklarını;
sana kan gerekliydi çünkü,
nabız, şehvet, naz;
inanç gerekliydi sana merak, hınç, tırnak..
Ve ansızın kalbinde yüz bin kırçekirgesi
kollarında yüzbin kırlangıç çıralandı,
utandı loşluğundan
sokakları ıssız, ıslıksız o şehir bile.
Göğe bak güzelim, ırmaklı ırmaksız
bu akşam geçtiğin bütün şehirlerde göğe bak;
dişlesin seni en arsız arzularla
yedi bin yerinden yedi bin yıldız
çınlat karanlığı ay dolunaysa,
bırak, kıvransın ağartarak taşları
kumsalda deniz,
huysuz sırtında deli tayların tekrarla beni.
Seni sevdim güzelim, seni güldalıyla, çakılla,
sedef çakısıyla bülbülün
seni yasaklanmış aşkların inadıyla denedim.
Kaldır artık saçlarını alnından
alnında turunç yarası var, esrar, çağlayan;
bütün buzlarını parçala arzuların uğrunda
koynunda kokular durulandır,
kıskandır durgun duran ne varsa, kural tanıma
aşk adına korkusuzca kıskandır.
Diri tut umudunu sevgilim, diri tut,
acıyla bulandırma içini
ve ansızın beni de unut!
1982, Paris
Nihat Behram
( 1946 - )
Hayatın Şarkısı, Toplu Şiirler, S. 397-399
|