Bu araştırma bana da epey acı çektirdi. Ertesi sabah saat beşte kalktım. "Şafak Türküsü" nü açıp okumaya başladım. Okudukça içlendim, içlendikçe okudum. Onbinlerce genci o acımasız ortama iten kişilere, koşullara içimden geldiğince okudum.
Hapishane yaşamının, hele genç ve atılım yüklü kişiyi hangi dert dolabına çevirdiğini içeri giren bilir. Dışardan gazel okumak kolaydır. Sen git, bir de içerdekini dinle. Bu genç adam daha ondokuzundayken tattı o çileyi. Beş yıldır o işkenceyi çekiyor. Dev-Sol'dan yargılanıyor. Her an ölüm fermanı gelebilir. Birbuçuk yıldır kimseyle görüştürülmüyor. Sarılacak dal niyetine ana ve kardeş sevgisini, insanca yaşam özlemini bulmuş. Şair olmuş. Dokunmuş bağlamanın teline, başlamış okumaya:
".... Ölmek ne garip şey anne / artık duvarları kanatırcasına tırnağımla/şaşkın umutlu şiirler yazamıyacam / mutlak bir inançla gözlerimi tavana çakamıyacam / baba olamıyacam örneğin / toprak olmak ne garip şey anne / ceplerimde el yerine birer balyoz taşırken / korkunç bir merakla beklerken / yüreğimin ırmakları taştı / taşacakken / ölmek ne garip şey anne..."
Böyle diyor ama, ozanımızın delikanlı ve de inanç dolu olduğunu unutmayalım. O dizelerin hemen ardından gelen şiirin de bakın nasıl sesleniyor sevenlerine:
"geçici ayrılık benimkisi / ilkyazçiçeğine gebeyim / ağıtlar yakmayın adıma/ ben ölmedim ölmeyeceğim."
İyi ama bu sözleri 1982 yılının Aralık ayında yazmış. Genç adam 1980'in Martından beri zindanda. Şair yanı, içeri düştükten birbuçuk yıl sonra 81 Temmuzunda su yüzüne çıkmış. Ondan da onaltı ay sonra, özetle dörtduvar arasına girişinin üstünden üç yıla yakın süre geçince bu inanç dolu dizeleri sıralamış. Oysa o günden sonra da günümüze gelene kadar bunca yıl geçti. Bugün Nevzat Çelik ne alemde dersiniz? Bu konuda bilgi edinmek için ailesini bulmak gerek.

Önce ablası Aysel'le konuştum. Sonra onunla sözleşip Gültepe'deki evlerine gittim. Günlerden zorunlu olarak pazarı seçtik. Çünkü Çelikler tipik bir emekçi ailesi:
49 yaşındaki baba Cemil Çelik Kağıthane'deki Plastifay fabrikası işçilerinden, 48 yaşındaki ana Fahriye Çelik, Yıldız'daki Dedeman Otelinde çalışıyor. Aysel'le kızkardeşi Şükran da birer işyerinde görevli. Nevzat'ın erkek kardeşi Bahri'yse Urfa'da askerliğini yapıyor. Gittiğimde evdeydi. Ağabeyinin ödül alması şerefine izinli gelmiş. Aysel'in on yaşında Ulaş adında yakışıklı bir de oğlu var. İlkokul dörtte okuyor.
Özetlersek, hapiste olan Nevzat'la Urfa'da bulunan Bahri'nin dışındakiler gündüzleri evde yok. Akşamları ve haftasonları biraraya gelebiliyorlar. Cemil'le Fahriye Çelik Sinop'un bir köyünden gelmişler. Baba hiç okumamış. Ama sözü sohbeti pek güzel. Fahriye ananın ilkokul diploması var ama kulağasma. Aslında yalnız birinci sınıfı okumuş. Fakat akıllı kadın. Şimdi hem okuyor, hem de yazıyor. Üstelik, evlât hasretinden o da şair olmuş. Zaten evin genel havasına bakınca, bireylerin birbirlerine nasıl sıkısıkıya sarıldıkları hemen göze çarpıyor. Bu sanlışın yapmacığı olmaz.
Birlikte oturup tarhane çorbası içtik, etli pilav yedik. Çocukların pervane gibi dönüp dolanmalarını, anayla babanın onlara gözucuyla bakışlarını inceden inceye izledim. Nevzat altı yıldır hapiste ama evdeki yeri sıcacık duruyor. Ödül kazanan şiirlerinin basıldığı kitap hemen televizyonun yanında. Şişli Lisesini bitirdikten son-ra girdiği Beşiktaş'daki Uygulamalı Sanat ve Endüstri Yüksek Okulu Grafik Bölümü'nün birinci sınıfındayken kardeşlerinin karakalemle yaptığı resimleri duvarda. Nevzat konusu her an evde, odalarda, sofrada. Hasreti yüreklerde, gözlerde, sözlerde.
Şimdi o, nüfusta kayıtlı olan biçimiyle, yani Nejden Çelik adıyla Sağmalcılar'- da Özel Tip İkinci Askeri Cezaevi'nin H3 koğuşunda Dev-Sol 2'den yargılanıyor. Nejden Çelik 82 numaralı sanık. Altı yıldır hapiste olan genç adamın sonu n'olacak? Onlar için af sözkonusu değil. Anayasal engel var. Bu Meclis o engeli aşamaz, aşamaz. İstenen cezaysa idam. Yok mu bunun daha ucuz bir tarifesi? Yok. Nevzat ya asılacak, ya da aklanıp özgürlüğe kavuşacak. Karar ne zaman belli otur? Ona rüfailer karışır.
Cemil Baba:
— Oğlumun ödül alması beni çok mutlu etti, diyor. Gönül isterdi ki düzenimiz bozulmasın, evlâdım okumayı sürdürüp bitirsin. Ama olmadı işte. Ne diyeyim? Ben onun suçsuzluğuna inanıyorum. Nevzat gene dönüp eve gelecek.
Aysel, Şükran ve Bahri ses etmeden bizi dinliyorlar. Abdi İpekçi caddesi, Ferah sokağı. 2 numaradayız. Pencereden, bayırın Kâğıthane'ye bakan yüzü görünüyor. Gözler dalgın, bakışlarda hüzün.
Fahriye Ana konuşuyor:
— Evlâdım hapishanede şair oldu. Körpe yaşta dama düştü Hasretinden ciğerim sızlıyor, yüreğim yanıyor.
Aysel kulağıma eğildi:
— Annem Nevzat için türkü yazdı.
Şaşırdım önce:
— Fahriye Hanım, siz de mi şair oldunuz?
Boynunu büküp acı acı gülümsedi:
— Bizim şairliğimizden ne olacak bey? Geçen gün otelde çalışırken, evlât hasreti gene başıma vurunca, dilime gelenleri kağıda döküverdim. Aysel'in şiir dediğine bakma sen.
— Olsun bacım. Şu kağıdı ver de bir göz atayım.
Gidip içerden getirdi. 22 Kasım 84 günü yazılmış. Adı (Oğula Hasret Türküsü). Birlikte okuyalım:
"Hasretinden kalbime bir mesken kurdum / Sakın bir kenarını yıpratma oğul / Gözlerimde yanan senin ışığın / Sakın onu incitip söndürme oğul. /
Bilmem beni ürküten neyin korkusu / Hasretin uzadı gelmez arkası / Kanlıdır gözlerim yoktur uykusu / Ellerim gözümde beklerim oğul. /
Yüreğimde gücü senden alırım / Bu yüce sevgiyi sende bulurum / Beklerim yolunu ağardı saçım/ Bütün telleri özlemdir oğul. /
Yaşam direncini senden öğrendim / Hiçbir çiçek koklamadım oğul tadında / Mahşerde bile huzur duyarım / Hiç utanç duymadım senin adında./
Beş
yıldır sabahım sensiz oluyor / Kalbimdeki mesken seni arıyor / Dünyamı bazan boşluk sarıyor / Beni umutsuz bırakma oğul. /
Yıldızlar şarkı söyler geceyarısı / Güneşte gülücüğü bulutta yası / Her birini sarmış şiir sevdası / beni şiirsiz bırakma oğul."
O gün Gültepe'deki evden ayrılıp Kadıköy'e dönerken kendi kendime düşünmeye başladım. İstanbul'un bir yanında, yılın Şiir Büyük Ödülünü kazanmış adam yaşıyor. Bu ozan askeri disiplinin uygulandığı bir hapishanede yatıyor ve tutuklu üniforması giymeye bundan birbuçuk yıl kadar önce arkadaşlarıyla birlikte "hayır" dediği için o günden beri kimseyle görüştürülmüyor. Oysa şiirleri dillerde dolaşıyor, kitabı bir süredir satış listelerinin başında geliyor. Ve ben onunla konuşamıyorum. Olacak iş mi bu? Ne yapsam, ne etsem ki Nevzat'la soyleşi kursam?
"Hele bir deneyelim" dedim.
(*) Bu yazının bir bölümü daha önce Gösteri Dergisinde yayınlandı.
ŞAHAP BALCIOĞLU
Şafak Türküsü, S. 106-109

ŞİİRLERİ