NECATİ CUMALI

Necati Cumalı... İki yıl önce bir mayıs akşamında Ankara'da Mülkiyeliler Birliği'nin bahçesindeydik... Tam karşımda oturuyordu Necati Cumalı... Gözlerinde acıya çalan bir gülümseme vardı...

Dün sabah gazeteye geldiğimde, Handan Şenköken haberi verdi: "Necati Cumalı'yı kaybettik...

İçimden bir şeyler koptu... Sessiz bir çığlık yükseldi yüreğimden... Bir fotoğraf düştü önüme; bir bakış yaşamın içinde büyüdü, yüceldi!.. Belki de damarlardan boşalan kan gibi ılık ve uğultulu son lodoslar esmeye başladı... Sanki koyu karanlık gecede tek başınaydım. Umutsuzluğun o dayanılmaz yalnızlığında Urla İskelesi'nde dolaşıyordum... Susuz Yaz'dan Acı Tütün'e. Yağmurlarla Topraklar'dan Aşk da Gezer'e uzanan yolculukta Necati Cumalı'ya sordum:

"Nasılsın iyi misin, lzmir'in imbatını özledin mı?" Gözlerinden bir yağmur bulutu geçti... Dedi ki:

"İmbatla gelen
Yüzünü görmesem
Sesini duymasam
Ya ölürsem"

Havada sanki kokulu bir imbat vardı ve çocukları savrulan çiçeklere döndürmüştü... Necati Cumalı, Urla iskelesi'nden dolmuşa binmiş, Konak'a gelmişti... Arap Fırını'na uğradı, bol susamlı simit aldı, Kordon'a çıktı... Pasaport İskelesi'ne Karşıyaka vapuru yanaşıyordu... Çayını yudumlarken mınldanmaya başladı:

"Yalnızlık öldürdü beni
Işığını gözlerimin önce
Yüreğimin sevincini
Yalnızlık aşkımı hevesimi
Gücümü kuvvetimi
Göz göze geldiğim
Bütün karanlık pencerelerde
Yalnızlığın gözleri
Sokağa çıkan
Eve dönen
Yıllardır yalnızlıktı benimle
Her kış gecesi saat yedide
Yalnızlıktı esen
Konak önünde
Yalnızlıktı oturmuş meyhanede
Bekleyen beni"

Balıkçı tekneleri iskelenin adaya bakan yönüne mı çekilmişti? Bu soruya "hayır" yanıtını vermişti Necati Cumalı. Bir haziran akşamı Urla'da rakı sofrasındaydık. Gözleri lyonya'nın lacivert sularındaydı... Yaşam, kendi çizgisinde bir kör uçuşu değildi.. Gece yalnızlığa vururdu, ay da hüzne!..

Yıllar önceyi anımsarken o eski albümden çıkardığım resimlere baktım, sonra Doğan HızJan'ın Necati Cumalı'ya ilişkin konuşmasını dinledim NTV'de... En güzel Doğan Hızlan anlatmıştı, Necati ağabeyin edebiyatçı kişılığini... Boğazımda bir şeyler düğümleniyordu... Bir ayrılık zamanıydı... Ayrılık zamanları adı ölüm de olsa, terk ediliş de olsa insanı hüzünlendirir...

Onat Kutlar'ı da bugün anıyoruz mezarı başında... Ne demiştı şair:

"Ayrılık sabahı ne kadar beyaz
Ölümün hüzünlü arkadaşı kar
Bana ütülü bir çarşaf hazırlar
Bir karanfil tam yüreğin üstünde"

Bugün Onat gibi seslenmek istiyorum:

"...Diyorki içimdeki ses: Beni yüreğinin üstüne bir mühür gibi koy. Çünkü ölümden daha güçlü bir sevgiye ihtiyacım var Geçmişin selvi ağaçlarından, sönen yıldızın ışığından köşeyi dönerek kaybolan gençlikten kurtulmaya ihtiyacım var."

Urla'nın taş evlerinin önunden geçiyorum, Alsancak'ta salep içiyor, akşam Tilkilik'te Ali'nin meyhanesine uğruyorum... Gözlerimi yumuyorum bir kış sabahında... Neden kayıtsız kalıyor sevdalar mevsimlerin izdüşümünde? Gözlerimi açtığımda Necati Cumalı'nın Zeliş'i, Koca Bilal'i, Hüseyin Kiraz'ı, Çuval Ali'si, Emekli Kamil Efendi'si beliriyor bır Urla sabahında...

• • •

Biliyorum seni anlatmak çok zor Necati ağabey!.. Sen kış güneşini, paydos vakti severdin. Sen tren ıstasyonlannda sevda düşleri kurardın... Derdin ki:

"Kışın bütün ağaçlar senindi
Bütün çocuklar seni beklerdi pencerede
Şimdi başka kuşlar da geldi
Sense unutuldun serçe
Fakat ben hâlâ seni seviyorum."

Güle güle Necati Cumalı... Bu kez ay büyürken uyuyacaksın!..

HİKMET ÇETİNKAYA
Cumhuriyet Gazetesi, 11.01.2001

ŞİİRLERİ



ARKADAŞINIZA GÖNDERMEK İÇİN:





ŞİİR PARKI