Şiir seviyor, dergilerde önce şiirleri okuyor, şiir kitapları alıyorsunuz. Soylu, güzel bir alışkanlık. Ama bunun dışında, sevinçli olduğunuz zamanlar şiir aradığınız, okuduğunuz oluyor mu? Öyle sanıyorum ki, ancak üzüntülüyken, kendinizi pek yalnız bulduğunuz saatlerde açıyor, yeniden okuyorsunuz sevdiğiniz şairleri Ruhsal durumunuza uygun, dert ortağı, sırdaş beyitler o zaman geliyor aklınıza. Onları mırıldanmak, bir tür ferahlık veriyor size.
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “uykusuz geçen bir kış gecesinin azabını hafifletmek için” bulduğu çare, sevdiği beyitlere zihninde bir geçit töreni yaptırmak olmuş, “Son yirmibeş yılın mısraları” başlıklı beş bölümlük yoğun denemesi, o gecenin şiir parıltılarıyla aydınlanan notlarından meydana gelmişti. Hastalıklarda, hele ateşimiz yükselmiş de yatakta ve dermansızsak“ sular hücum etmeye başlıyor hâfızaya” ve unuttuğumuzu sandığımız beyitler, mısralar dilimize takılıyor; güzelliklerinde gene bir yatıştırıcılık, güçlerini bize de aşılamaya, aktarmaya çabalayan dost şiir parçaları oluyor bunlar:
“Ne iyi etmişim de birçok beyitler, mısralar okumuş, ezberlemişim! Büsbütün yalnız kaldım mı onları anıyorum, kurtuluyorum kendi içime düşmekten.” diyen Nurullah Ataç (Okuruma Mektuplar, 1958, s. 22, “Gene Yalnızlık" yazısı), eski edebiyatımızın en güzel beyitlerini, çoğu kez hastalıklarını anlatan denemeleri arasına serpiştirmiştir. O beyitler yalnızlıklarında olduğu gibi, hastalıklarında da Ataç’a yardımcı oluyorlardı.
Ataç, ölüme de şiirlerle gitmek isterdi. Şiir ona ölümü de kolaylaştıracak, güzelleştirecekti:
“Bana öleceğim gün, genç bir ozanın en genç ozanın yeni, yepyeni bir şiirini okusunlar!”
Ataç’ın bu sözünü bir yazısına alan (Yeryüzü Korkusu, 1974, s. 10) Oktay Akbal da, gerek politik, gerek kişisel yaşamındaki sıkıntılar, açmazlar karşısında gene de bir kurtuluşun, her şeyi bir yana itip şiir okumak olduğu kanısındadır:
“Kopun çevrenizden, gidin büyük bir şairin evrenine. Şu öldürücü umutsuzluktan, bezginlikten koptuğunuzu duyacaksınız, bir akşamlığına da olsa!” (Ölümsüz Oyun kitabında “En iyisi şiir okumak” yazısı,
1974, s. 56). Akbal, bu gerçeği “Yatakta Şiirlerle” başlıklı güncesinde de dile getiriyor (Günlerde, 1968, s. 191).
Şiirin bu yanını, âdeta yatıştırıcı bir ilaç yerine geçişini Nigâr Hanım'ın Ruşen Eşref Ünaydın'a anlattıklarında da görüyoruz:
“Diyebilirim ki, şairlik zevkini annemden aldım; çünkü annem gayet çok şiir okurdu. Zavallı, hasta olduğu zaman daima beyitler okurdu" (Diyorlar ki, 1918, s. 25).
Alman şairi Rainer Maria Rilke’nin düzyazı, ünlü kitabını dolduran kişilerden biri: Nikolay Kusmiç, uzun bir başdönmesini izleyen bir felç yüzünden yatağa düşer, yataktan çıkamaz olur:
“Ve hemen hemen az sallantılı, şöyle böyle, ne iyi, ne kötü günler geçirdi. Ve sonra şiirlerin yardımını akletmişti. Bunun ne kadar faydası dokunduğuna inanmayacaksınız! Şayet kafiyelerin değişmez baskısıyla bir şiir, öyle yavaş okunursa, tabiî içten bakabileceğiniz, âdeta sâbit bir şey meydana geliyordu. Onun, bu şiirleri bilmesi ne mutlu!” (Malte Laurids Brigge’nin Notları, Tûrkçesi, 1966, s. 137).
Çocukluğunda da zayıf nahif Peyami Safa'nın, kendi ilkgençlik yaşantılarından oluşan “9. Hariciye Koğuşu” romanını okumayan var mıdır? İlkokuldayken iki sınıf yukarıda, boyu onunki kadar, “fakat vücudu ağır ve tıkız, adaleleri sert ve sıkı, elleri korkunç” bir çocukla (adı: Arnavut Recep) boyuna boks maçı yaparmış Peyami Safa: “Belki otuz, belki kırk defa ve istisnasız beni dövdü, fakat her öğle teneffüsünde beni yeniden boksa çağırdığı zaman, davetini kabul ederdim.” ----- Bu yenilgilerden yılmayan yazar, bir gün nasılsa o Recep’i adamakıllı döver, şu var ki bir daha da Recebin karşısına çıkamaz:
"Bütün o maçların bana neye mal olduğunu, o tarihten sonra yakalandığım bir mafsal iltihabı üzerine, tam dokuz sene hastanelerde geçirdiğim ameliyatlardan anladım. Yabancı dillere de tercüme edilen bir küçük romanımı yazan benim, ama galiba, yazdıran Arnavut Recep’tir. Bunu ilk defa şimdi açıklıyorum." (Milliyet gazetesi, 21 Şubat 1955).
“9. Hariciye Koğuşu” romanının adsız kahramanı, o zamanlar Haydarpaşa’daki Tıp Fakültesi’ne muayeneye gidişlerinden birinde, bezginliklerini, şifasız sandığı kemik hastalığının acılarını gene şiirle uyuşturmaya çalışıyordu:
“O günlerde beynime Fikret’in bazı mısraları dadanmıştı. Meyus anlarımda bu mısralar, benim iradem haricinde olarak, kendi kendilerine yaşıyor ve ses veriyorlardı. Onların bu şairâne tasallutu, herhangi bir mürâhıkın iptidaî setimentalitesinden ziyade, hakikî ıstıraplarla dolu bir ruhî zemin bulabilmelerindendi... O mısralar gene içimde canlandılar ve ses vermeye başladılar:
Hep samt ü ra’şe saklı bu vâdi-i muzlimin
Her hatvesinde şüpheli bir hufre, bir kemin.. (Adı geçen eser. 4. bölüm: “Mısralar” bölümü).
Rauf Mutluay’ın da, Ziya Osman Saba üzerine bir denemesi, üzerinde durduğumuz gerçeğe tanıklıkla bitiyor:
“Sanırım yalnız ve acılı olduğumuz zamanlar, Saba'yı ve şiirini daha çok arar, daha iyi anlarız; çünkü yalnızlık ve acı ortaktır” (Bende Yaşayanlar, 1977, s. 259). Şiirin yaşantı birliği yaratmadaki gücüne Mutluay’ın bu kitabında başka örnekler de bulunur (“Bizimle Yaşayan dizeler” denemesi, s. 120 vb).
“Melâli anlamayan nesil” Melâl, yani iç sıkıntısı, usanç da bir yalnızlık, bir hastalıktır ve Ahmet Haşim’in vazgeçilemezliği, hele duyarlığı keskinleştiren akşam garipliklerinde, bizim bu içli, bu hastamsı yanımıza seslenişinden değil midir?
Has şiir, lirik şiir, yazılırken de okunurken de, hastalıkların, uyumsuzlukların, en azından bir uyuşturucusu oluyor, aradığı ortamı o sağlıksız durumlarda buluyor.
Yukarda sıraladığımız kanıtlardan sonra, François Mauriac’ın; şiirin (ve genellikle edebiyatın) sayısız kaynaklarını, ortak bir pınar olan yalnızlığın beslediğini vurgulayan denemesindeki (Türk Dili derğisi, sayı 112, 1961, çev. Orhan Gürsel) “yalnızlık” yayına, yakıştırma değil gerçek bir olgu olarak, acıları ve hastalıkları da ekleyebiliriz.
Yalnızlıkta ve hastalıkta şiir! Giovanni Papini’nin nefis kitabı Gog’da (Türkçesi Fikret Adil, 1966) bir doktor “hastalık ilaçtır” tezini savunur. Ben şiirin de bir ilaç olduğunu anımsatmak istedim.
BEHÇET NECATİGİL
Taha Toros Arşivi, 001519368006

ŞİİRLERİ