YENİ TÜRK EDEBİYATINDA NEF’Î

(.....)

Nef’î’yi Cumhuriyet döneminde en çarpıcı şekilde işlemiş olan Turan Oflazoğlu’dur. Konusunu tarihten aldığı eserlerinde daima kültür ve sanat adamlarına da yer veren Oflazoğlu Dördüncü Murat adlı kendi adıyla eş anlamlı hâle gelen eserinde Nef’î’yi hükümdara ilham veren bir yıldız olarak tasvir etmiştir. Kişi olarak yer aldığı eserin başında Nef’î, gururunu kendisine kader yapan kişiliğiyle görünür.

“Tarihî eserleri dolayısıyla maruz kaldığı soruları cevaplandırırcasına yazdığı "Tarih ve Tiyatro" (33) adlı makalesinde Turan Oflazoğlu, Nefi'nin şu beytini zikreder:

“Haşre dek âb-ı hayat-ı sühan-ı Bâkî'dir
Andırıp zinde kılan nâm-ı Süleyman Han'ı" [s. 54] (34)

Büyük hükümdarlar da, büyük işler de ancak sanatçılar tarafından işlendiklerinde sonraki asırlara taşınırlar. Oflazoğlu, kendisini bir sanatçı olarak dilinin ve tarihinin nakledicisi olarak görmüştür diyebiliriz. Nef’î’nin görüşüne katıldığını da Oflazoğlu, çeşitli eserlerinde gösterir. Bir eylem adamının başarılarını "kalıcı bir biçim içine "yerleştirilmemesi hâlinde yeni olayların onu unutturacağını belirtir. Sanat eseri en iyi taşıyıcıdır.” (35)

“Gelenekten Yararlanma Sorunu” adlı yazısında da Oflazoğlu, geleneğin aynen tekrarlanması değil, her sanatçının devrine göre onu yenilemesi anlamında yorumlarken “Eski ozanlarımız hep koşma, türkü, mani yazsalardı, Fuzulî’nin, Bâkî’nin, Nef’î’nin, Nedim’in, Şeyh Galib’in gazelleri, kasideleri, mesnevileri olmazdı bugün. Türk şiirini onlarsız düşünebilir miyiz?” diyerek tarih boyunca iz bırakan sanatçıların yenilikçi yönlerine de dikkati çeker.. (36)

Turan Oflazoğlu IV. Murat adlı tragedyasında Nef'î'ye önemli bir yer ayırmıştır. IV. Murat’ın musahibi olan Nef’î eserde söz, IV.Murat eylemdir. Murat şairin sunduğu işaretleri yorumlayarak içindeki özlemleri eyleme dönüştürür. Bu, tecrübesiz çocuk padişahın güçlü bir hükümdara dönüşmesidir. İkisinin birlikte sahnede ilk görünüşlerinde Murat kuvvet kazanmak arzusunu ifade eden bir davranış anındadır. ‘gezinirken, zaman zaman sağ yumruğunu kaldırıp sol avucuna vurmaktadır. Yine yumruğunu kaldırıp dalgın bakarken” Nefi onu:

“Aferin ey yenilmez orduların başbuğu!
İndir artık, lutfet, indir
göklerde sonsuz büyüyüp güçlenen yumruğu!” (37) diye selamlar.

Bu sözler kargaşayı durduracak bir gücü bekleyen halkın şair ağzından ifadesidir. Murat da bu söze sarılır:

“Yeni bir şiire mi başladın, yoksa bir işaret mi sunarsın bana? diye sorar. Nef’î’nin cevabından memnundur.

Sultan Murat–(kendi kendine)

Göklerde sonsuz büyüyen yumruk…
Ne tuhaf! Halktan biri de
“Demir yumruklu biri gerek bize” diyordu.

Nef’î–

Üslûp meselesi, padişahım!
Her ulus kendine göre kahraman ister.
Kanuni’den sonraki padişahlar çağında
kınında paslandı Osmanlı kılıcı,
ona yeniden su vermek gerek.

Sultan Murat–

Kanımdaki kıpırdanmalara yön verirsin şair!

Nef’î–(mağrur)

Sözdür eylemin yolunu açan hünkârım!

Sultan Murat–

Kanunî dedin de… Bozukluğun kaynağını
atam Sultan Süleyman’da görür Koçi Bey.

Nef’î–

Meyve tam olgunlaştı mı,
çürümeye başlar hemen.

Sultan Murat–

Bu ulus hızını aldı, gücü azaldı.
Yorgun bir küheylâna bindim ben, gerçek.

Nef’î–

O küheylânın eskisi gisi koşabilmesi için
küheylândan daha çok yorulması gerek binicinin.

Sultan Murat–

Bir şeyler yapabileceğimi seziyorum, hatta biliyorum,
ama nerden başlayacağımı kestiremiyorum, şair!

Nef’î–

Doruğu fazla seyreden tırmanamaz dağa.
Uzun boylu beklemeyin, hünkârım,
bir ucundan tutuverin eylemin!

Sultan Murat–

Nasıl, nasıl, nasıl?

Nef’î–

Günden güne artan gücünüz, padişahım,
kendisini nasıl kullanmanız gerektiğini
elbette öğretecektir size. Fettan durumları kollayın,
onlar ortaya çıkar çıkmaz, elhak,
göz kırpacaklardır size! (etek öpüp çıkar.) (38)

Sultan Murat, Nef’î’nin sözleriyle rahatlamıştır:

“Sözün kutlu ola sonsuza dek, koca şair!
Yolun yarısını almış gibi rahatladım sayende.” (s. 34)

Nitekim Murat karşısına çıkan fırsatı hemen değerlendirir ve sırasıyla annesi ve adamlarını bertaraf ederek iktidarın mutlak hakimi olur. Murat’ın yaptığı büyük işler ona büyük gerilimler yaşatır. Bunları musikiyle, şiirle telafiye çalışır. Nef’î bunu beğenir (s. 45).

Murat işaretleri “Eylem katında gerçekleştirmek” istediğini bunun için de şiirden uzak durduğunu anlatır. Şair ile sultan şiirin “baştan çıkaran” büyüsü üzerinde dururlar. Murat kendisini çağıranlara kapıları açtırdıktan sonra

Nef’î

“Peşrevi güzel yaptınız hünkârım
sonunu dahi bir hoşça getirin!” dediğinde Murat sorar:

“İşareti ne güzel sundun şair!
Şimdi de, ne yapmam gerek, onu söyle bana”

Nef’î’nin cevabı şair ile sultanın alanlarının ayrılığını belirtir:

“İşareti gerçekleştirme gücü olsaydı bende,
şair değil hükümdar olurdum, padişahım!” (s. 47)

Murat iktidarını kurduktan sonra, onu pekiştirmenin peşindedir. İstanbul’daki büyük yangını söndürme emrini bir türlü vermeyen Murat, Nef’î’nin ısrarlı hatırlatmaları üzerine

“Sen iyi şairsin, Nef’î, güzel işaretler sunarsın,
ama bilemezsin bu işaretlerin
kişiyi nereye dek götürebileceğini (Güler)
Tedbir bunlar şair, tedbir!
Dünyayı yutup sindirmeyeni yutup sindirir dünya” (s. 93)

Dünyayı kimsenin tek başına yutamadığını hatırlatan Nef’î’ye cevabı bunun bir “iştah meselesi” olduğudur.

Artık Murat için sadece kendi iktidarı önemlidir. İktidarını koruma arzusu onu esir almıştır:

“Kurduğum düzen uğruna, şair
her şeyi göze alabilirim ben
gerekirse bütün halkı yok edebilirim.

Nef’î–

Düzen dahi halk içindir padişahım.

Sultan Murat–

Hay sen ölmeyesin şair!
Elbette düzen dahi halk içindir!” (s.92-94)

Artık Nef’î ile sultanın yolları ayrılmışa benzer. Murat’ın o kadar zorlukla kazandığı iktidar, tutkuya dönüşmüş ve onu esir almıştır. Murat birbiri ardından buyruklarını bildirir. İçki, tütün yasaklanmıştır. Fakat kendisi içkiden vazgeçmez. Nef’î ile şair, şiir hakkında konuşurken Nef’î o ünlü

“Kim bilirdi şuara olmasa ger sabıkta
Dehre devletle gelip yine giden şâhânı”[54]
beytini Murat’a karşı söyler:

“Eski çağlarda şairler olmasaydı, devletle gelip
yine devletle giden sultanları kim bilirdi şimdi” (s. 99)

Beyit Nef’î’nindir ama, sahne dilinin bugünün dili olması gerektiğini bilen Oflazoğlu, onu kendi diliyle söylemiştir. Sadece bu beyit bile Murat’ın gelecekteki şöhretinin kendisi sayesinde olduğu dile getirmedir ve Murat gibi haşin karakterli bir padişahın bunu unutamayacağı kesindir. Murat, onun şairliğine saygılıdır:

“Hükümdarlığım tanıktır, kaleminin gücü
büyüklük duygusundan nasibi olan herkesi
saygıyla eğilmeye zorlayacaktır,
bugün de yarın da!

Nef’î de benzer bir cevap verir:

“Şairliğim tanıktır; en parlak yıldızın
cevherinden yapılmıştır şahane kılıcınız!

Sultan Murat– (gülerek)

Dilerim, hiçbir zaman o kılıçla çatışmasın kalemin.

Nef’î– (Gülerek)

Büyük olayları önlemek, hünkârım,
haddi değildir kimsenin.” (s. 99)

Bu konuşma Murat’ı kızdırsa da, kendisini tutar. Sahnede bu iki mağrur şahsiyetin konuşması artık çatışmanın kaçınılmazlığını da hissettirir. Murat Nef’î’inin hiciv yazmamasını ister:

“Hep öyle, tatlı, okşayan mısralar yazsana…
Neden onun bunun kusurlarıyla uğraşıp
çirkefe batırırsın kalemini, koca şair?

Nef’î–

Halkın kaderiyle oynuyor onlar. Bu yüzden,
burnuma saygısızlık edip
çirkefe eğilmek zorunda kalıyorum ara sıra.
Her zaman okşamak olmaz hünkârım,
zaman zaman dürtmek de gerek insanları.

Sultan Murat–

O işi ben yapıyorum ya, gerektikçe”

Bu satırlar ikisinden birinin, artık fazla geldiğini gösteren tam bir güç denemesidir. Zamanla güçlenen Murat, kendinden çok emin olduğu an geldiğinde, o kadar sevdiği şairi fedadan çekinmez. Çünkü iktidar rakibe tahammül edemez.

Murat devletinin itibarını düşürmemesini, yani hicivden vazgeçmesini şairden ister. Bu şairin yapabileceği bir şey değildir:

Sultan Murat–

Bundan böyle hiciv yazmak yok Nef’î!
Vezir demez, sadrazam demez, hicvederek
iki paralık edersin devletimin itibarını

Nef’î–

Hünkârım, hicvetmeden duramam ben.
İnsanlarda çarpıklıklar gördüm mü,
ölsem dile getiriririm onları.

Sultan Murat–

Öyleyse, yazacağın hicivleri
yalnız ben okuyayım bundan böyle.

Nef’î–

Yalnız benim hükümdarım olmak
size yeter miydi, padişahım?
Devletli hünkârım benim, hiciv
Biricik savunma silâhıdır kulunuzun
Dolayısıyla halkın.
Benim susmam
Halkın boğulması demektir.

Sultan Murat–

Halkın gür konuşması da benim boğulmam demektir, şair!
Zehrini oraya buraya damlatma artık.

Nef’î –

Bazı hastalıklara, hünkârım,
âcil devadır zehir!

Sultan Murat–

O zehri dikkatli kullan da
Her hangi bir ölüme yol açmasın şair! (s. 102-103).

Fakat kader artık belirlenmiştir. Nef’î hükümdarı da hicvetmiştir. Nitekim Murat bunları Nef’î’ye okuyarak kimin olduğunu sorar:

“Kimin şu mısralar Nef’î?
‘İçki şeytanları çekip çevirmekte şimdi
içkinin şiddetle yasaklandığı ülkeyi’ Evet, şair?

(Nef’î susar.)

Peki, şunlar…
‘Sen bu ülkeye hâkim olalı ey şah
zulüm Muradî mahlasını kullanır.”

(Nef’î başını öne eğer)

Sen üsluptan anlarsın koca şair

Nef’î– (başını kaldırarak)

Nef’î’nin üslûbunu andırıyor, hünkârım

Sultan Murat– (kızar)

Halka rezil edersin sadrazamımı, vezirlerimi,
Beni temsil edenleri kepaze edersin!

Nef’î– (sert)

Siz de, padişahım, sizi temsil edenleri
Rezil ve kepaze olmayacak kişilerden seçin.

Sultan Murat–

Beni dahi kayırmazsın!

Nef’î–

Demiştim hünkârım: Çarpıklıklar gördüm mü,
ölsem dile getiririm onları!

Sultan Murat– (Yumuşak)

Ben senin ölmeni ister miyim, şair!

Nef’î–

Ölümümü gerekli görmeyin bir kez!

Sultan Murat–

Severim seni, şair!

Nef’î–

Önce beni yok edip Sonra yasımı tutacak kadar…

Sultan Murat–(iç çekerek, şeytanca)

Yitirdiğim her şeyin üzüntüsünü
daha güçlü bir acıyla örttüm şimdiye dek.
Acısı, senin acından baskın çıkacak
başka kimse kaldı mı acaba, şair?

Nef’î– (alaylı)

Sizinki var daha, gam çekmeyin! (Murat güler.)

Ruhu dengede tutan o kutlu ağırlık
kişinin üzerinden kalktı mı bir kez
sonsuzluk çekimine kapılır da, hünkarım,
kesiliverir ayakları yerden
ve yolunmuş tüy gibi dağılır boşluğa!

Sultan Murat–(öfkesini ustaca gizleyerek)

‘Bir gülistandır hayalim, gönül çılgın bülbülü’
Bunu tamamlar mısın, şair?

Nef’î– (Murat’ın gözlerinin içine baka baka)

“Bütün çağlar koklar benim açtırdığım gülü!” (s. 129-131)

Bu cevap tam bir övünmedir. “Dilinden dolayı sağ ve dili yüzünden ölü” olan şair, bostanbaşıyı bizzat çağırır, doğmasında katkısı olan iktidarın önünde eğilmeği düşünmez, Murat’ı kendisinin idam fermanını söylemekten kurtarır:

"Şair buyruğu, elden ne gelir!" diye ona güya yeni bir paye veren Murat, çevresine yeni bir boşluk daha ekler. Bu parça Nef’î’nin hem şahsiyetini hem de sanatını çok iyi anlatmaktadır.

Nef’î divan şiirinde gücünü ispatlamış bir şairdir. Nedim onun kasidede yektâ bir şair olduğunu söylemiştir. Şinasi kendi görüşlerini Nef’î’ye bir nazireyle anlatmış. Namık Kemal Nef’î’yi değerlendirmiş, nazire söylemiş ve ona olan sevgisini, kendisinden sonraki sanatçılara da aktarmıştır. Tevfik Fikret Nef’î’yi övmüş, şiirini açıklamış ve onun şiirini de değerlendiren portresini kelimeleriyle çizmiş, Oflazoğlu da onu bir büyük şair, sosyal tenkitçi ve mağrur bir şahsiyet olarak oyununa dahil ederek sanatçı-hükümdar, sanat-eylem ilişkisini dile getirmiştir.

Kaynak:

33 - “Tarih ve Tiyatro”, Mutlak Avcıları, Ankara: TDK, 2001, s. 174.

34 - Bu beyti Yahya Kemal “Sade Bir Görüş” adlı makalesinde zikretmiştir. “Şair millî hayatın şahidi mevkiindeydi, padişahtan serdara kadar bütün şahsiyetleri o yaşatıyordu. Nef’î diyor ki: Sultan Süleyman’ın namını haşredek yaşatan Bâkî’nin sözündeki âb-ı hayattır. Naîmâ ise İbşir Paşa’yı bütün bayağılığıyla tasvir ettikten sonra hakkında hiçbir kaside yazılmadığını mühim bir fârika olarak kaydediyor” (Dergâh, 1 Mayıs 1337/1921, s. 17,-18. . Edebiyata Dair, s. 53.)

35 - Bu konuyu daha önce ele almıştım: İnci Enginün, "Turan Oflazoğlu ve Divan Şiiri", Yeni Türk Edebiyatı Araştırmaları 2 b , Dergâh Yayınları, 1991, s. 368-379 (İlk neşri: Mehmet Kaplan İçin, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları:75, Ankara 1988,s.75-86); İnci Enginün, "Turan Oflazoğlu'nun Tarihe Bakışı", Araştırmalar ve Belgeler, İstanbul: Dergâh Yayınları, 2000, s. 290-300 (İlk neşri: H.D.Yıldız Anma Kitabı, M.Ü.Fen-Edebiyat Fakültesi Yay. 38, 1995, s. 211-219); İnci Enginün, “Turan Oflazoğlu Tiyatrosu”, Nevin Önberk Yeni Türk Edebiyatı Araştırmaları Sempozyumu I Tiyatro, Ankara: 12 Mart 2007, s. 35-44.

36 - Turan Oflazoğlu, Mutlak Avcıları, Ankara: TDK, 2001, s. 140.

37 - Bu cümleleri ve sonrakilerden bazılarını Oflazoğlu Topkapı’da da kullanmıştır. Ankara:TDK,1992, s.100.

38 - IV.Murat, tragedya 3 perde, 2 b. 1981, s. 33-34

İNCİ ENGİNÜN
Bahar 2011 / Sayı 8, S. 185-193

ŞİİRLERİ



ARKADAŞINIZA GÖNDERMEK İÇİN:





ŞİİR PARKI