Ünlü şair Nikolay Alekseyeviç Nekrasov, yoksul düşmüş soylu bir aileden geliyor. Nekrasov, babasının görev
yaptığı alayın gelip yerleştiği dönemde, Podolskiy vilayetinin Vinnitskiy kazasında 22 Kasım 1821 'de doğdu.
Şıpsevdi ve tutkulu bir adam olan Aleksey Sergeyeviç Nekrasov, kadınların çok hoşlandığı biriydi.
Varşovalı, Hersonskiy vilayetinin üst düzey bir devlet görevlisinin kızı olan Aleksandra Andreyevna Zakrevskaya ona aşıktı. Aleksandra'nın annesiyle babası, çok iyi yetiştirdikleri kızlarının, dar gelirli, az eğitimli bir subayla evlenmesini onaylamadılar; nikah, onların isteği dışında gerçekleşti.
Nekrasov mutlu değildi. Şair, hep annesinden, onun kaba ve ahlaki çöküntü içindeki bir çevrede nasıl acı çektiğinden, perişanlığından söz etti. Nekrasov, birçok şiirinde, özellikle Posledniye pesni (Son Şarkılar), Mat (Anne) şiirlerinde ve Rıtsar na ças (Bir Saatlik Cesaret) adlı destanında, onun soylu kişiliğine renk katan çocukluğunun pek de çekici olmayan ortamını parlak bir biçimde betimler.
Anılarındaki annesinin alımlılığı, Nekrasov'un yaratıcılığında, kadınlar hakkında yazdığı bölümlere olağanüstü bir tarzda girerek kendini gösterir. Rus şairlerinden hiçbirisi, kadını ve anneleri, "intikam ve keder perisinin" iç karartıcı, imgesel yönden "katı" temsilcisi olarak, Nekrasov denli yüceltmemiştir.
Nekrasov'un çocukluğu, emekliye ayrılan babasının taşındığı Yaroslavskiy ilinin Greşnevo köyündeki dededen
kalma çiftlikte geçti. Kalabalık aile (Nekrasov'un erkekli kızlı on üç kardeşi vardı), ihmal edilmiş işler ve çiftliğin arsasını ilçe emniyet müdürüne kaptırmamak için süren davalar.
Babası, ne zaman gezmeye girse, Nikolay Alekseyeviç'i de yanına alıyordu. İlçe emniyet müdürünün köye her gelişi tatsız bir durum yararıyordu: Öldürme, vergi borçlarını zorla alma tehditleri vb. Halk yığınlarının yaşamından böylesi pek çok acı tablo, küçük Nekrasov'un duyarlı yüreğinde yer ediyordu.
Nekrasov 1832 yılında, beşinci sınıfa kadar okuduğu Yaroslavskiy Koleji'ne girdi. Dersleri kötü gidiyordu, okul
müdürüyle de arası iyi değildi (bir ölçüde yazdığı yergisel
şiirler yüzünden) ve babası, hep oğlunun orduda kariyer yapmasını düşlediğinden, 1838'de on altı yaşındaki Nekrasov, soylu çocuklarının gittiği askeri okula yazılmak üzere Petersburg'a gitti.
İşler yoluna girmiş gibiydi, ancak liseden
arkadaşı olan Gluşitskiy'le bu askeri okulda karşılaşması ve diğer öğrencilerle tanışması, Nekrasov'un içinde öyle bir okuma isteği uyandırdı ki, babasının onu her türlü maddi
yardımdan yoksun bırakacağı yollu tehditlerine aldırmadı
ve üniversite giriş sınavına hazırlanmaya başladı. Nekrasov, sınavı veremedi ama konuk öğrenci olarak filoloji fakültesine girdi.
1839'dan 1841 yılına dek üniversitede kaldı Nekrasov, ancak neredeyse bütün zamanı para kazanacağı bir iş aramakla geçiyordu. Nekrasov, korkunç bir yoksulluk çekiyordu ve her gün 15 kapiklik bir yemek yeme olanağına bile sahip değildi. Sonraki yıllarda bu durumunu şöyle anlatacaktır:
"Tam üç yıl boyunca, kendimi sürekli, her gün aç hissediyordum. Herhangi bir yemek siparişi vermesen de, oturup gazete okumana izin verilen deniz kenarındaki bir
lokantaya, bir kez olsun gidebilecek durumda olmadım. Görünüşte bir gazete alıyorsun, ama aslında içinde ekmek
olan boş bir tabağı önüne çekiyor ve o ekmeği yiyorsun."
Nekrasov'un sürekli kaldığı bir evi de olmadı. Devamlı çektiği açlığa bağlı olarak hastalanmış ve küçük bir odasını kiraladığı bir askere çok borçlanmıştı. Daha tam iyileşmeden, bir arkadaşına gitmişti. Arkadaşı, kasım gecesi olmasına
karşın, onun askerden kiraladığı odasına dönmek istemesine karşı çıkarak buna izin vermez. Nekrasov'un sefil haline
acıyarak, onu şehrin kenar mahallelerinden birindeki virane gibi bir yere götürür. Nekrasov, bu bir gecelik sığınakta,
kendine iş de bulur: 15 kapik karşılığında bir özür mektubu yazarak para kazanır.
İşleri kısa sürede düzeldi: Ders veriyor, "Literaturnoye pribavleniye k Russkomu lnvalidu / Rus Malulü için Edebiyat Eki" ve "Literaturnaya Gazeta / Edebiyat Gazetesi"ne yazılar yazıyor, ucuz baskılar yapan yayıncılar için abece kitabı ve şiir formunda masallar kaleme alıyor, Aleksandriskiy sahnesinde (Perepelskiy adıyla) vodviller koyuyordu sahneye.
Onun yazıp sakladıkları yayımlanmaya başladı ve şair, şiirlerini bir kitap halinde yayımlamaya karar verdi; kitabı 1840'ta N. N. baş harfleriyle, Meçtı i zvuki (Düşler
ve Sesler) adıyla çıktı. Polevoy, bu ilk yapıtı övdü, bazı haberlere göre Jukovski yapıtı saygıyla karşıladı, fakat Belinskiy, "Oteçestvennıye Zapiski"de (Anayurt Notları) kitabı yerden yere vurdu. Bu, Nekrasov'u o denli etkiledi ki, tıpkı
bir zamanlar Hansa Kyuhelgartena adlı yapıtını satın alarak piyasadan çekip yok eden Gogol gibi, Meçtı i zvuki adlı bu ilk yapıtını piyasadan geri çekerek hepsini yok etti. Bu, ender rastlanan çok önemli bibliyografik bir olaydır (bu kitaptaki şiirler, Nekrasov'un toplu yapıtlarına girmedi).
Burada Nekrasov'u ona tamamen yabancı bir çevrede görüyoruz. Şairin değişik "korkunç" adlar taşıyan balladlarının (Zloy duh / Kötü Ruh, Angel smerti / Ölüm Meleği, Voron / Kuzgun vb.) yazımında bunun rolü vardır. Meçtı i zvuki'nin temel özelliği, şairin yaratıcılığının aşağı bir evresinin ürünü olması değil, Nekrasov'un yeteneğindeki gelişmenin hiçbir aşamasını temsil etmemesidir. Meçtı i zvuki 'nin yazarı Nekrasov ile sonraki yapıtların yazarı Nekrasov iki ayrı kutuptur ve bunları aynı yaratıcı biçem içinde birleştirmenin olanağı yoktur.
40'lı yılların başlarında Nekrasov, "Oteçestvennıye Zapiski"nin bir çalışanıdır; başlangıçta bibliyografya bölümünde görev alır. Belinskiy, onunla yakından tanışır, onu
sever ve ondaki büyük zekaya değer verir. Ne var ki, Belinskiy, düz yazı alanında Nekrasov'dan sıradan bir gazete arkadaşı olmaktan öteye bir şey çıkmayacağını anlar, ama onun V doroge / Yolda şiirini hayranlıkla karşılar.
Nekrasov, 1843-46 yıllarında bir dizi kitapla kendini gösterdi: Stateyki v stihah bez kartinok, Fiziologiya Petersburga, 1 aprelya, Petersburgskiy Sbornik. Özellikle Dostoyevski'nin İnsancıklar romanının yayımlandığı sonuncusu (Petersburgskiy Sbornik), büyük bir başarı gösterdi. Nekrasov'un yayıncılık işleri o denli iyi gidiyordu ki, 1846'nın sonlarında Panayev ile birlikte, Pletnev'den "Sovremennik"i (Çağdaş) satın aldı.
"Oteçestvennıye Zapiski"nin birçok çalışanı Krayevskiy'i bırakıp Nekrasov'un yanında yer aldı. Belinskiy de "Sovremennik"e geçti ve Leviafan adlı kitabı yazmak için
topladığı belgelerin bir kısmını Nekrasov'a verdi. Yeni işteki başarı bununla sağlandı. Belinskiy'nin ölümü ve 1848
olaylarına yol açan gericiliğin ivme kazanmasıyla, "Sovremennik", dönemin dergileri içinde en iyi ve en çok okunan
bir dergi olmayı sürdürerek, zamanın ruhuna uygun bir çizgiye geçti. "Sovremennik"te sonu gelmez, uzun, inanılmayacak maceralarla dolu romanlar yayımlanmaya başlanır: Nekrasov'un Stanitskiy'le birlikte yazdığı Tri stranı sveta (Dünyanın Üç Ülkesi) ve Mertvoye ozero (Ölü Göl); bu romanlar Golovaçevoy-Paneyevoy takma adlarıyla yayımlandı.
50'li yılların ortalarında, Nekrasov ciddi, görünüşe bakılırsa, ölümcül bir gırtlak hastalığına yakalandı, ancak bir
süre İtalya 'da kalması hastalıktan kurtulmasını sağladı.
Nekrasov'un tekrar sağlığına kavuşması, Rusya'daki yaşantısının yeni bir evresine denk düşer. Öyle ki, Nekrasov'un yaratıcılığında, onu yazın dünyasının ilk sıradaki adları arasına yükselten mutlu bir dönem başlar.
O, yüksek ahlaklı bir sistemin insanlarının yer aldığı çevrenin içindedir artık: Çernişevskiy ile Dobrolyubov, "Sovremennik"in
en önemli militan kalemleri olurlar. Nekrasov, olağanüstü duyarlılığı sayesinde, herkesin beğenisini kazanan ülke şairi olur. Bununla birlikte, ilerici hareket içindeki eski dostlarının hızla ahlaki bir çürümeye sürüklenmeleriyle, onlardan uzaklaşmaya başlar. Turgenyev'le de araları yavaş yavaş
açılır ve 1860 yılına yaklaşıldığında, aralarındaki dostluk tam bir kopuşla noktalanır.
Nekrasov'un ruhunun en iyi yönü gelişir; yalnız, Umru ya skoro (Ölümüm Yakın) adlı şiirinde ima ettiği türden olgular, zaman zaman onun yaşamöyküsünü yazanı hüzünlendiriyor. 1866 yılında "Sovremennik" kapandı, ama Nekrasov, eski düşmanı Krayevskiy'le yakınlaşarak, ondan
"Sovremennik"in düzeyine çıkarmaya karar verdiği "Oteçestvennıye Zapiski"yi 1868'den itibaren kiraladı.
1875'in başlarında Nekrasov'un sağlık durumu öylesine ağırlaştı ki, ölüm döşeğine düştü denebilir. Ünlü cerrah Bilrot'un Viyana'dan çağrılması işe yaramadı; zor ve
sıkıntılı ameliyat hiçbir sonuç vermedi. Şairin ölümcül hastalığına ilişkin haberler, onun popülerliğini yüksek bir gerilim noktasına çıkardı. Rusya'nın her köşesinden mektuplar, telgraflar, geçmiş olsun dilekleri geliyordu. İnsanlar, çektiği korkunç acılarında şaire teselli veriyorlardı.
Bu dönemde yazılan ve neredeyse tamamen çocukluk, anne ve yaşanmış hatalara ilişkin anıların bir toplamı olan Posledniye
pesni (Son Şarkılar), duygu içtenliği bakımından, onun esin perisinin en güzel yaratılarındandır. Ölmekte olan şairin
Rus şiir tarihindeki öneminin bilinci de, onun ruhunda açıkça kendini gösterir. Olağanüstü güzellikte bir ninni olan Bayubayu (Uyu Bebeğim Uyu) şiirinde ölüm şaire şöyle der:
"Korkma acı unutuştan: / Artık benim elimde / Aşkın ve bağışlamanın tacı, / Senin güzel yurdunun armağanı... / Verecek ışıltısını o inatçı karanlığa / Ve sen duyacaksın
üstünde şarkını / Volga'nın, Oka'nın, Kama'nın."
Nekrasov, 27 Aralık 1877'de öldü. Dondurucu ayaza karşın, çoğunluğu gençlerden oluşan birkaç bin kişilik bir
kalabalık, şairin cenazesini sonsuz uykuya dalacağı Novodeviçiy Manastırı'na kadar uğurladı. Nekrasov'un cenaze
töreni kendiliğinden, herhangi bir organizasyon olmadan yapıldı; ilk kez halk bir yazara son yolculuğunda saygısını
gösteriyordu.
Nekrasov'un cenaze töreni daha bitmeden,
onunla Rus şiirinin iki büyük temsilcisi -Puşkin ve Lermontov - arasında anlamsız karşılaştırmalar yapılmaya başlandı, daha doğrusu bu konuda önceden yapılan tartışmalar sürdü. Nekrasov'un açılmış mezarı başında birkaç söz eden
Dostoyevskiy, bu adları (belli koşullarla) yan yana koydu, ama birkaç gencin yükselen sesi onun sözlerini kesti:
"Nekrasov, Puşkin ve Lermontov'dan daha büyüktür."
Tartışma yazılı basına taşındı: Kimileri coşkulu gençlerin düşüncesini destekledi, kimileri Puşkin ile Lermontov'un bütün
Rus toplumunun, Nekrasov'un ise sadece "dar bir çevrenin" sözcüsü olduğuna işaret ettiler; üçüncü bir grup, sanatsal yetkinliğin doruğuna varmış Rus şiirlerinin sanatsallığı ile "biçimsiz" Nekrasov şiiri arasında bir koşutluk olduğu düşüncesini öfkeyle reddettiler; Nekrasov'un şiiri her
türlü sanatsal değerden yoksunmuş! Bütün bunlar tek taraflı görüşler.
Nekrasov'un önemi, gerek onun etkileyici gücünü yaratan bütün koşulların, gerekse o hayattayken ve ölümünden
sonra uğradığı acımasız saldırıların sonucunda yatar. Kuşkusuz, incelik bakımından Nekrasov'un şiiri, Puşkin ve
Lermontov'un şiirleriyle yan yana konamaz. Bizim büyük şairlerimizden hiç birinin, her bakımdan kötü bu denli çok şiiri yoktur; pek çok şiirinin toplu yapıtlarına alınmamasını Nekrasov'un kendisi vasiyet etmiştir.
Nekrasov, kendi şaheserlerine bile katlanamaz: düzyazı kokan ve ruhsuz şiirlerini hemen onların içinden çıkarır. Ama sanatsallık değeri her zaman kendini dışa vurmasa da, Rus şiirinin büyük
ustaları arasında zayıf kalan bir şair değildir Nekrasov. Ona hangi bakımdan yaklaşılırsa yaklaşılsın, vurdumduymaz değil, hep bir coşku içinde olduğu görülür. Ve eğer "sanat", asıl etkiye yol açan izlenimler toplamı olarak anlaşılacaksa, Nekrasov, derinliği olan bir şairdir:
O, Rus tarihsel yaşamının en mükemmel noktalarından birinin iç dünyasına ışık tutmuştur. Nekrasov'un ulaştığı gücün asıl
kaynağı, tam da düşmanlarının, estetik düzeyinin darlığından hareketle, özellikle onun "tek taraflılığını" söz konusu
ederek ona saldırdıkları noktadır. Fakat bu tek taraflılık, "soğuk ve kederli" esin perisinin ezgileriyle, Nekrasov'un
bilinçli yaratıcılığının ta ilk anından beri kulak verdiği seslerle tam bir armoni yaratmaktadır.
Kırklı yılların bütün edebiyatçıları, halkın acısını az ya da çok kendi acısı olarak duyumsayan insanlardı, ama onların acıyı betimleme biçemleri yumuşaktı; zamanın ruhu eski sisteme amansız bir savaş ilan ettiğinde, yeni ruh halinin tek sözcüsü Nekrasov oldu. O, yumuşamayı
gerektirecek her türlü nedeni reddederek, tek başına ve aynı noktaya direşkenlikle, acımadan vurdu.
"İntikam ve kederin" esin perisi uzlaşmaz; o, eski yalanı gayet iyi anımsar. Varsın korkuyla dolsun izleyenin yüreği; bu iyiye, güzele kapı açan bir duygudur. Ezilenlerin ve aşağılananların bütün zaferleri bu duygudan doğmuştur. Nekrasov, okuruna soluk aldırmaz, onun sinirlerine acımaz ve abartılı bir tarzda onu suçlayarak, tam anlamıyla ağırlığını duyuran bir etkiye ulaşır.
Bu, tamamen onun kendine özgü
kötümserliğinin bir dışa vurumudur. Halk yığınlarının ümitsiz yaşam tablolarının, onun yapıtlarının çoğunluğuna egemen olmasına karşın, Nekrasov'un okuru üzerinde ona
güç veren bir etki yarattığına kuşku yoktur.
Şair, acı gerçeklik karşısında geri adım atmaz, onun önünde söz dinler
bir tavırla boyun eğmez. O, karanlık güçlerle korkusuzca savaşır ve yengiye inanmıştır. Nekrasov'u okumak, kendi kendini iyileştirmenin tohumunu içinde taşıyan bir öfke uyandırır. Ancak, Nekrasov şiirinin bütün içeriği, halkın çektiği acıya bağlı intikam ve kederin sesleriyle sınırlı değildir.
Eğer Nekrasov'un "memleket" şiirlerinin poetik değeri tartışılabilirse, konu ahlak ve duygululuk bağlamında Nekrasov'a geldiğinde, bu iki olgu arasındaki farklılığın büyük ölçüde azaldığı ve bazen ortadan kalktığı görülür.
Nekrasov'un, kusursuz lirik bir girişle - yurda dönüşün sevinç şarkılarıyla - başlayan ilk büyük destanı Saşa, 40'lı yılların gezgin insanlarının, "dünyayı dolaşan, kendilerine büyük işler arayan, varsıl babaların hayırlı mirası sayesinde küçük işlerden kurtulmuş", "başlarını kandan çok, aşkın döndürdüğü" ve "ruhlarının doruğunda neyin yattığını da onlara son kitabın söylediği" insanların betimlendiği en güzel destanlardandır.
Turgenyev'in Rudin tipinin pek çok önemli özellikleri, "Rudin"den önce yazılmış olan Nekrasov'un Saşa (1855) destanının erkek kahramanı Agarin'in kişiliğinde verilmiştir. Nekrasov, yine Turgenyev'den önce, iç dünyasına ışık tutmaya çalıştığı ve "Nakanune"deki Yelena'yı anımsatan
kadın kahramanı Saşa'nın kişiliğinde, kendi psikolojisinin ana çerçevesini çizer.
Nesçastnıye (Zavallılar) (1856) destanı ise karışık renklerden oluşuyor, bu nedenle de birinci bölüm yeterince açık değil; ama ender rasclanır bir suçtan ötürü sürgün edilen Krot'un kişiliğinde, Nekrasov, bir ölçüde
Dostoyevskiy'e yaklaşır, burada güçlü ve betimleyici dizeler vardır. Korobeyniki (Çerçiler) içerik yönünden daha az ciddi, ancak özgün bir biçemle, halk ruhuyla yazılmıştır.
1863 yılında Nekrasov'un yapıtları içinde en sağlam olanı, Moroz, Krasnıy Nos (Don, Kırmızı Burun) yayımlandı. Bu, şairin "azametli Slav kadın" tipinin yok oluşunu
gösterdiği, Rus köylü kadınını yücelttiği bir destandır. Destanı renkli kılan köylü kadının doğasındaki parlak yönlerdir sadece, ama yine de görkemli biçemin sertliği ve sağlamlığı sayesinde, içinde hiçbir duygusallık taşımıyor.
Özellikle ikinci bölüm - Darya'nın ormanda olduğu bölüm - çok güzel. Gözlerinin önünden yaşanmış mutluluğunun parlak
görüntüleri geçen genç kadının, karlarla kaplı dolaşık bir yolda dondurucu soğukla mücadelesi ve yavaş yavaş donuşu betimlenmekte. Şair, bütün tipleri ve görüntüleri, "estetik" eleştirel açıdan bile hayranlık uyandıracak, mükemmel
dizelerle veriyor.
Son derece özgün bir ölçüyle yazılmış, oylumlu bir destan olan Kamu na Rusi jit haraşo ( Rusya'da Kim iyi Yaşar),
Nekrasov'un son dönem halk destanıdır. Ancak şair, destan boyunca aynı ölçüde (yaklaşık 5000 dize) tam bir başarı sağlayabilmiş değildir. Destanda alaycılık, sanata aykırı abartılar ve renkleri yoğunlaştırmalar az değil, ama şaşırtıcı derecede güçlü ve keskin ifadelerin yer aldığı bölümler çoğunlukta.
Destanın en güzel bölümleri, ona eklenmiş bağımsız, epizod tarzındaki şarkı ve balladlardır. Özellikle destanın, ünlü "Sen hem sefilsin, / Hem bereketli, / Sen hem
ezginsin, / Hem sonsuz kudretli, /Rusya ana! .. " dizeleriyle biten Pir na ves mir (Büyük Şölen) adlı son bölümü, bu bağımsız şarkı ve balladlar yönünden zengindir.
Nekrasov'un bir diğer destanı Russkiye jenşçinı (Rus kadınları, 1871-72), tam olarak basılmadı, ama destanın sonu -Volkonskaya'nın kocasıyla maden ocağında görüşmesi - bütün Rus edebiyatının en dokunaklı sahnelerindendir.
Nekrasov'un duygululuğu (lirizmi), ateşli ve güçlü tutkuların yarattığı gönül borcu temelinde, bu duygululuğun egemen olduğu kişilerin kendi ahlaki kusurlarının bilincini içtenlikle taşıyor olmalarından doğar. "Duvardan sitem dolu bakışlarla" ona bakan dostlarının portrelerine seslenerek, sık sık dile getirdiği onun kendi "suçları", bir ölçüde Nekrasov'un içindeki canlı ruhu kurtarmıştır. Onun ahlaki kusurları, ona coşkulu bir aşkın
canlı ve doğal kaynağıyla birlikte, arınma tutkusu da verir.
Nekrasov'un poetik seslenişindeki güç, psikolojik açıdan, onun şiirlerini samimi pişmanlık anlarında yaratmasıyla
açıklanır. Yazarlarımızdan hiçbirinin pişmanlık duyması söz konusu olmadığı gibi, bu temiz Rus özelliği gelişmiş bir
tek Rus şairi de yoktur. Onu kendi ahlaki zaaflarından böylesine bir güçle söz etmeye kim zorladı, neden kendini olumsuz denebilecek yönleriyle göstermek zorunda kaldı? Ama herhalde Nekrasov'u güçlü kılan da buydu.
Şair, ruhunun derinliklerinde en güzel duyguları pişmanlık duygusunun uyandırdığını duyumsamış, kendini
bütünüyle ruhsal bir dalgalanmaya bırakmıştır. Nekrasov, mükemmel bir poetik ün yaratmak için tek başına yeterli
olan "Rıtsar na ças" adlı o güzel yapıtıyla bir pişmanlığı dile getirmek zorunda kalır. Ve ünlü "Vlas" adlı şiir de arındırıcı pişmanlığın yarattığı derin bir duygudan çıkmıştır. Öyle ki Nekrasov'a pek de sempatiyle bakmayan
Almazov ve Apollon Grigoryev gibi eleştirmenlerin bile hayranlıkla söz ettikleri, "Bir yanılgının karanlığından /
Çekip alırken bozuk ruhumu ben" diye başlayan o güzel şiiri de pişmanlık duygusuna yakın duran bir şiirdir.
Duyguların gücü, Nekrasov'un lirik şiirlerine duyulan ilgiyi kalıcı kılmakta ve bu şiirler, destanlarıyla aynı ölçüde, Rus edebiyatında uzun süredir ona en önemli yeri sağlamaktalar. Nekrasov'un suçlayıcı içerikteki yergisel şiirleri bugün için eskimiştir, ama lirik şiirleri ve destanlarından, önemini yitirmeyecek yüksek sanatsal değerlere ulaşmak
olasıdır; dili, hala yaşayan Rus dilidir. 1860'lı yılların bütün bir geleneğine savaş açan Rus modernizminin, Nekrasov'u göklere çıkartması, kendine özgü bir durumdur...
VENGEROV
Yalnız Taşlar Ağlamıyor Burda, S. 7-17

ŞİİRLERİ