20 AŞK ŞİİRİ VE UMUTSUZ BİR ŞARKI

20 aşk şiiri ve umutsuz bir şarkı Neruda'nın bir gençlik ürünü. Yapıt 1924'te yayımlandığında yirmi yaşındadır ozan. Şili'nin Santiago kentinde, bir öğrenci pansiyonunda, 1921' den beri aç, yoksul bir öğrenci yaşamı sürdürmekte, Fransızca dersleri almaktadır. Gününü, gecesini şiire vermektedir hep. Bir kitap sahibidir daha şimdiden: Crepusculario (Akşam alacası). Oturduğu pansiyonun balkonundan seyredilmiş olağanüstü güzellikte günbatımlarından esinlenerek yazılmıştır bu kitap.

Başkentin gürültülü yaşamına ayak uyduramayan, tedirgin bir öğrencidir. Kırk yıl sonra, 1964 de yayımladığı Memorial de Isla Negra (Kara Ada Defteri) (*) adlı yapıtında şöyle anlatır o günleri:

MARURİ SOKAĞİNDAKİ PANSİYON

Maruri bir sokak.
Karşı karşıya değildi evler, sevmezlerdi birbirlerini,
yine de yanyanaydılar. Duvar duvara,
fakat
pencereleri bakmazdı sokağa, konuşmazdı
öyle sessizdiler.

Bir kağıt uçuyor havalanır gibi ağaçtan
kışın kirli bir yaprak.

Akşam bir kızıllığı tutuşturuyor. Kaygı içinde
yokoluveren bir ateş boşaltıyor gök.

Kara sis balkonları örtüyor.

Açıyorum kitabımı. Yazıyorum
sanarak kendimi
çukurunda
bir maden ocağının, bir ıslak,
bırakılmış dehlizde.
Biliyorum ki şimdi kimse yok
evde, sokakta, acı kentte.

Bir mahkûmum açık kapısının önünde,
açık dünyanın önünde,
akşam alacasında şaşkın, gamlı bir öğrenciyim,
çıkıyorum işte o zaman şehriye çorbasına
ve iniyorum ardından yatağa ve yarına.

20 aşk şiiri ve umutsuz bir şarkı böyle bir ortamda yazılır. Crepusculario'dan sonra daha kişilikli, daha kendinden bir şiir tavrına yönelmek gereğini duymuştur ozan, bu bilinçle çalışmıştır yeni kitabına. Confieso que he vivido (Yaşadığımı itiraf ediyorum) adındaki yaşam öyküsü yapıtında açıkladığına göre, acılarla dolu bir bildiri sayılabilirdi bu kitap. Gençliğindeki üzüntüler, tutkular, özlemler, yurdunun güney kesimlerinin görkemli doğası iç içedir bu yirmi bir şiirde. "Beğenirim bu kitabı, diyor, çünkü melankolinin yanısıra yaşama sevgisi de vardır içinde."

Memorial de Isla Negra'da 20 aşk şiiri ve umutsuz bir şarkı'yı oluşturan etkenleri biraz daha açığa kavuşturur Neruda. Kitabın "1921" başlıklı şiirini okuyalım:

Bayram şarkısı... Ekim,
ilkyaz
ödülü:
Muhteşem sesli bir maskara gümbür gümbür okuyor
delilik üstüne yazdığım şiiri
ve ben, keskin incecik
kara bir kılıçtan, maskeler, yaseminler arasında
yürüyorum içime kapanıp yine,
kalabalığı ortadan yarıp o kara acısıyla
güney rüzgârının, serpantin
çıngırakları ve kıvrımları altında.
Sonra sonra, birer birer,
satırdan satıra evde, sokakta
filizlendi yeni kitap.
20 şiir tuz tadında
yirmi kadın ve deniz dalgası gibi
ve sılaya dönüş yolculuğunda
büyük ırmağıyla Puerto Saavedra'nın
ve ürküten çarpışıyla okyanusun
bir yalnızlıkla aşktan daha yeni koparılmış
bir öpüş arasında: yaprak yaprak
usul usul uyanmış gibi bir ağaç
doğdu fırtınalı, küçük kitap da.
Ve hiçbir zaman, yazarken onu
tirenlerde ya da dönüşte
bayramdan, delirtici kıskançlıklardan
ya da göz kamaştıran bir yara gibi
açılmış geceden yazın böğründe,
delinerek aydınlığa göğün
ve çiy kaplı yüreğin,
hiçbir zaman aklına getirmedi yapayalnız genç
aşkın zincirini, onunla çalım satarken,
çıkışı olmayan zindanını bir çift gözün,
parçalayıcı bir tenin, bir ağzın,
bütün bunların onu yakıp duracağını
ve bu içtenliğin, bu yalnızlığın
açtıracağını başka gönüllerde
sonsuz bir gülü, uzun bir öpüşü,
bir gelincilikler ateşini, bitmek bilmeyen.

Kimdir bu şiirlerdeki kadın diye sık sık sormuşlardır Neruda'ya. "Yanıtlanması güç bir soruydu, diyor Neruda. O melankoli dolu şirlerimde geçen kadınlar diyelim ki Marisol'dür, Marisombra'dır. Marisol kocaman yıldızlarıyla büyüleyici taşranın idilidir; Temuco'nun (ozanın doğduğu kentin) ıslak göğü gibi karanlıktır gözleri. Neşesiyle, canlı güzelliğiyle fışkırır kitabın her sayfasından. Limanın sularıyla, dağlara vurmuş ay ışığıyla çerçevelidir. Marisombra ise başkentteki öğrenci kızdır. Gri beresiyle, tatlı bakışlarıyla. Hanımeli kokan bir aşk. Büyük kentin gizli köşelerinde heyecan dolu buluşmalar."

Yine Memorial de Isla Negra'nın "Aşklar: Kent" adlı şiirinde 20 aşk şiiri ve umutsuz bir şarkı'nın arka yüzeylerini oluşturan gizlere az daha yaklaşırız:

Öğrencinin aşkı ekim ayı geldi mi,
yoksul sokaklarda tutuşmuş kiraz ağaçlarıyla
ve çınlatan bir tramvayla sokak köşelerini,
su gibi kızlarla, yoğrulmuş
gövdelerle Şili balçığından, kar ve kilden,
ve ışık ve kara geceden, hepsi bir arada,
yatağa serpilmiş hanımelleri
Rosa, Lina, ya da Carmen'le, soyunmuş duran,
gizemlerinden arınmışlar da belki
ya da gizem kesilmişler de
düşer düşmez kucağına, sarmalına, kulesine
ya da tufanına ağızların, yaseminlerin:
dün müydü, yarın mı? nereye kaçtı
o kısacık ilkyaz? Eşsiz uyumu ey
elektriklenen belin,
tohumun o parıldayan kırbaç çalışı
tünelinden fırlayıp dişi türe
ve yenik düşen akşam sonrası bir sümbüle
yarı uyku içinde, arasında kâğıtların,
yeni bitmiş dizelerimin,
saf maya ile, dalgayla
güvercinle ve saçla.
Yıldırım aşklar, ateşli
ve hızlı aşklar, anahtar anahtara,
bölüşmüş olmanın kıvancıyla dopdolu!
Düşünürüm: şiirim kök saldı
o tek yalnızlıkta değil bir gövdenin içinde
ve başka bir gövdede, ayın gergin tenine
yeryüzünün bütün öpüşleriyle.

Neruda adını ilk duyuran yapıttır 20 aşk şiiri ve umutsuz bir şarkı. Ama en çok duyuran. Hem kendisinin hem de çağdaş ozanlardan bir çoğunun pek az yapıtı bu ufacık kitabın yaygınlığına ulaşabilmiştir. Daha 1961'de Buerlos Aires'deki Losada yayınevi milyonuncu baskıyı satışa sunuyordu. Bu sayı şimdilerde bir buçuk milyona yaklaşıyordur belki.

Nerden geliyor bu başarı? Neye dayanıyor. Altmış yıldır Latin Amerika'nın bütün kentlerinde, okul çevrelerinde olsun, arkadaş toplantılarında, meyhanelerde, fabrikalarda, çiftliklerde, haciendalarda olsun okunup durmasındaki giz ne?

Çok açık. Neruda, daha yirmisindeki o çırak ozan, bu küçük kitapta kendi yürek çırpıntılarını açıklamağa çalışırken, farkına varmadan, her çağdaki, her toplumdaki ilk-gençlik çırpıntılarını da anlatmıştı. Ve kendi büyük şarkı-sının temellerini atıyordu bu ilk şarkılarla.

Zamanla kendi şarkıları olmaktan çıktı bu şarkılar, herkesin gönlüne, herkesin özlemlerine, tutkularına uygun bir kimlik kazandılar. Temel bir gerçeği kavramıştı Neruda: Aşkın mutsuzluğunu. Aragon'un "Il n'y a pas d'amour heureux" şiirindeki gerçeği. "Sevenler bahtiyar olmaz" diyen Türkçe şarkıdaki gerçeği. Ve bunu süssüz, dolambaçsız, içtenlikli bir sesle söylüyordu.

(*) Neruda'nın yaşam öyküsünü şiir biçiminde veren bu yapıt 1971 de Sait Maden eliyle Türkçeye çevrilmiş, Altın Kitaplar yayınevince basılmıştır.

SAİT MADEN
20 Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı, S. 6-11

ŞİİRLERİ



ARKADAŞINIZA GÖNDERMEK İÇİN:





ŞİİR PARKI