“Rakıdan başka üç dört ton esrar içtim. Bir o kadar da afyon yuttum. Bu üç azametli hükümdar, kafamın üstünde saltanat kurdular, senelerce kımıldamadılar. Bu üç böyük kuvvetin sayesinde her renge girdim, her boyaya boyandım. Sürttüm, sefil oldum, serserilerle gezdim, parasız kaldım. Sokaklarda, Yeni Cami’in arkasındaki merdivenlerin üstünde köpeklerle koyun koyuna yattım. Taş, soğuk, yağmur bana hiçbir şey yapmadı, sapasağlam gezdim. Fakat bazen tımarhaneyi de boyladığım oldu, hem kaç kere. Mazhar Osman Bey’le bunun için aramız çok iyidir. Velhasıl her ne türlü hayat şekli varsa hepsinin üstüne çadır kurup oturdum.” (Alpay Kabacalı, Çeşitli Yönleriyle Neyzen Tevfik).
Yergi şiirleri, nükteleri, üflediği neyiyle yaygın bir üne kavuşan ve daha yaşarken bir anlamda efsaneleşmiş kişiliğiyle halkının gönlünde yer tutan Neyzen Tevfik, bu sözlerle, özetler 74 yıllık yaşamını. Bu yaşamın özelliği, her anının dolu dolu yaşanmış olmasıdır. Kural yoktur Neyzen’in yaşamında. Her şey sonuna kadar, çoğu kez toplumun değer yargıları hiçe sayılarak yaşanır. Bu açıdan, son günlerin moda deyimiyle tam bir marjinaldir Neyzen Tevfik.
28 Ocak 1953’te öldüğünde ardında “Hiç” (1918) ve “Azâb-ı Mukaddes” (1949) adlı iki şiir kitabıyla dillerde dolaşan yüzlerce fıkra bırakan Neyzen Tevfik, Eşrefle doruğa ulaşan hicviye geleneğinin cumhuriyet dönemindeki temsilciydi. Yergi şiirleriyle tanınmasına karşın tasavvuf etkisinde, daha çok Batınî inançların dile getirildiği şiirler de yazmıştı. Biçim ve öz olarak bir yenilik taşımıyordu şiirleri. Şiir tekniği de zayıftı. Ama yaşamı, nükteleri, şiirleriyle, daha yaşarken hiçbir şairin hayal bile edemeyeceği bir üne kavuşmuştu.
Bunun nedenini İlhan Selçuk şöyle açıklar:
“Özgürlüklerin pekişmediği ve geleneklerin bastırdığı yerlerde halk, Neyzen tipindekilere evliya gözüyle bakar, saygı duyar. Sıradan insan, kendisinin yapamadığı işi yapan, tutamadığı yaşam biçimini yeğleyen bu tür serdengeçtileri sevgiyle anar.”
Biz de, Özdemlr Asaf'ın deyişiyle “Bütün metrelerin ve santimlerin / Bütün kiloların ve gramların / Bütün rakıların / Ürktüğü adam”ı, ölümünün 35. yılında birkaç dizesi ve fıkrasını anımsayarak sevgiyle analım.
Neyzen’den dörtlükler:
Çobanın ismi Führer'dir, kasabın ismi Duçe,
Defter-i zulmünü garbın yed-i kudret dürüyor...
Asgari on yedi milyon sığırı, bir sığıra
Rabblmin kudretine bak ki nasıl güttürüyor...
Kim demiş bizde demokrat idare yoktur,
Ne demek olmazsa elbet dışardan alırız...
Sırr edip karne usuliyle o gümrük malını
Karaborsaya verir, biz bize benzer kalırız...
Kime sordumsa seni doğru cevap vermediler
Kimi alçak, kimi hırsız, kimi deyyus! dediler.
Künyeni almak için, partiye ettim telefon,
Bizdeki kayda göre, şimdi o meb’us! dediler.
Neyzen’den fıkralar:
Doktor Fahrettin Kerim Gökay, “İçkinin Zararları” konulu konferansını vermektedir. Bir ara, “Rakının her kadehi, hayatımızı bir saat kısaltır” der. Dinleyiciler arasında bulunan Neyzen Tevfik yerinden fırlayıp bağırır:
“Eyvah, yandık!" Hayrola, diye sorunca yanıtlar üstat:
"Hesap ettim, meğer ben öleli tam kırk yıl olmuş."
Neyzen'e sormuşlar: “Çalarken mi neşelenirsin, yoksa neşeli olduğun zaman mı çalarsın?” O günlerde Maliye Bakanı hakkında yolsuzluk dedikoduları dolaşmaktadır.
“Maliye Bakanı değilim ki çalarken zevk alayım” der Neyzen Tevfik.
Basın çevrelerinde tanınan bir hanım, Neyzen Tevfik’le karşılaştığında sitem etmeye kalkar.
“Aşkolsun" der. “Benim hakkımda aşlftedlr gibi sözler etmişsiniz.” Elini şöyle sinek kovar gibi sallar Neyzen:
"Hanım, hanım" der. "Sen, daha beni tanımıyorsun. Ben, herkesin bildiği şeyleri söylemem."
ATİLLA ÖZKIRIMLI
Taha Toros Arşivi, 001510277006

ŞİİRLERİ